A- İnsan- Kâmil
İyi bilinmesi gereken bir mevzu vardır ki, o da "Kâmil insan" meselesidir. Zira kâmil insan zübde-i kâinattır. Esasen insan denen âlem, büyüklüğünün derece ve nisbetini bilse, o yüceliği korumak için âzamî gayret gösterir ve bu derece alçalmazdı.
Bilelim ki, "Kâmil İnsan" Abdülkerim Ciyli'nin dediği gibi, "Hem Hakk'ın, hem de halkın mukabilidir."
Kâmil insan, bütün alemleri kendinde toplayan âlemdir. Kâmil insan, bu âlemin ruhu, âlem de onun cesedidir...
Özetle diyebiliriz ki, kâmil insan her iki âlemi de seyreden, keşfeden, bilen ve bildiren bir aynadır. Onun için bir kudsî hadiste, "Yere ve göğe sığmam, mü'min kulumun kalbine sığarım" buyuruldu. Kısacası kâmil insan, kalbi ile sonsuz bir âlemdir.
Yaşayış ve idrakleri bakımdan insanları üçe ayırmak mümkündür:
1. Yalnız hayvanî duyguları ile dünyada hayvanî bir hayat yaşayanlar,
2. Yalnız manevî hayat yaşayanlar,
3. Maddî ve manevî hayatı birleştirip, her ikisini de yaşayanlar.
Âlemi değerlendirmede ve yaşamada en üstün hal üçüncü haldir. Ne dünyası için ahiretini, ne de ahireti için dünyasını terketmemiş insandır, kâmil insan. O, her ikisini de Allah için yaşayandır. Halk içinde Hak ile olmak, halk ile iken Hakk'ı unutmamak esastır. Bu hal, kâmil insanın halidir. Kâmil insan, Hakk'ın zatında yokluk içindedir. Ve o, her hali ile Hakk'ı zikirle meşguldür. Onun zikri hem hafî, hem cehrî ve hem de hâlîdir.
İnsan-ı kâmil, insanları Hakk'a götürmekle de mükelleftir. Denilebilir ki, irşad, onların başta gelen görevidir. Onlar, irşad ettiği öğrencilerine yaşayışlarıyla örnektir. Kısaca onların irşadı ve dersi dil ile değil, hâl iledir.
Prof. Dr. Haydar Baş
İyi bilinmesi gereken bir mevzu vardır ki, o da "Kâmil insan" meselesidir. Zira kâmil insan zübde-i kâinattır. Esasen insan denen âlem, büyüklüğünün derece ve nisbetini bilse, o yüceliği korumak için âzamî gayret gösterir ve bu derece alçalmazdı.
Bilelim ki, "Kâmil İnsan" Abdülkerim Ciyli'nin dediği gibi, "Hem Hakk'ın, hem de halkın mukabilidir."
Kâmil insan, bütün alemleri kendinde toplayan âlemdir. Kâmil insan, bu âlemin ruhu, âlem de onun cesedidir...
Özetle diyebiliriz ki, kâmil insan her iki âlemi de seyreden, keşfeden, bilen ve bildiren bir aynadır. Onun için bir kudsî hadiste, "Yere ve göğe sığmam, mü'min kulumun kalbine sığarım" buyuruldu. Kısacası kâmil insan, kalbi ile sonsuz bir âlemdir.
Yaşayış ve idrakleri bakımdan insanları üçe ayırmak mümkündür:
1. Yalnız hayvanî duyguları ile dünyada hayvanî bir hayat yaşayanlar,
2. Yalnız manevî hayat yaşayanlar,
3. Maddî ve manevî hayatı birleştirip, her ikisini de yaşayanlar.
Âlemi değerlendirmede ve yaşamada en üstün hal üçüncü haldir. Ne dünyası için ahiretini, ne de ahireti için dünyasını terketmemiş insandır, kâmil insan. O, her ikisini de Allah için yaşayandır. Halk içinde Hak ile olmak, halk ile iken Hakk'ı unutmamak esastır. Bu hal, kâmil insanın halidir. Kâmil insan, Hakk'ın zatında yokluk içindedir. Ve o, her hali ile Hakk'ı zikirle meşguldür. Onun zikri hem hafî, hem cehrî ve hem de hâlîdir.
İnsan-ı kâmil, insanları Hakk'a götürmekle de mükelleftir. Denilebilir ki, irşad, onların başta gelen görevidir. Onlar, irşad ettiği öğrencilerine yaşayışlarıyla örnektir. Kısaca onların irşadı ve dersi dil ile değil, hâl iledir.
Prof. Dr. Haydar Baş