İmam Rabbanî lakaplı Ahmet Sirhindî oyunu
Denilebilir ki, İmam Rabbanî lakaplı Sirhindî’nin hayatı Ehl-i Beyt ve Şia inanışıyla mücadele ile geçmiştir. Bu mücadelesine kendi yazılarından örnekler vereceğiz
10.10.2024 18:43:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Şia'ya iftira atanların çoğunluğu Sirhindî'den (İmam Rabbanî'den) deliller göstermişlerdir.
Denilebilir ki, İmam Rabbanî lakaplı Sirhindî'nin hayatı Ehl-i Beyt ve Şia inanışıyla mücadele ile geçmiştir.
Bu mücadelesine kendi yazılarından örnekler vereceğiz.
En büyük hatası Cenab-ı Hakk'ın ayetle temizliğine şahitlik ettiği Hz. Fâtıma'ya dil uzatmasıdır.
İmam Rabbanî, Hz. Fâtıma'nın Fedek hurmalığı konusundaki çıkışlarını, "dinî bir gazaplanma değil, kadınlığın da verdiği hislerle maddî bir gazaplanma" şeklinde değerlendirmiştir.
Hz. Fâtıma, Tathir ayeti ile sabittir ki, temizdir. Ehl-i Beyt'tendir ve Âl-i İmran Sûresi'nin 61. ayetine göre, Resûlullah'ın yanında Necran Hıristiyanlarına karşı mübahaleye katılan ve doğru sözlülüğü ayetle sabit bir kişidir.
İmam Rabbanî'nin, hilafet konusunda İmam Ali'ye ve Fedek konusunda Hz. Fâtıma'ya olan çıkışları, Ehl-i Beyt ile ilgili ayetlere terstir.
Mübahale ayetine (Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra dua edelim de, Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun)
Tathir ayetine (Yüce Allah ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz yapmak ister),
Meveddet ayetine (De ki: Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık, yakınlarıma sevgiden başka sizden hiçbir ücret istemiyorum),
Ve Ebrar ayetine (Ve kendisine zaruri ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini, yoksula, yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar…) terstir.
İslam akaidinde bir konu hakkında ayet varsa ayet; ayet yok hadis varsa hadis; hadis yoksa icma geçerlidir.
Bu konuda ise hem ayet, hem de Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hadis-i şerifleri vardır.
Ayetle doğrulukları, temizlikleri sabit kişilerin durumları hakkında fikir beyan ederek içtihad edilmez.
Bu, Kur'ân ve Sünnet'e terstir. Bid'attir.
Sirhindî her ne kadar mutasavvıf olarak değerlendirilse de, etkisinde kaldığı Mevlana Kemal Keşmirî isimli hocası aklî ilimlerde (felsefeci) ileri idi. Şia anlayışına karşı bir şahsiyetti.
Dolayısı ile, Ahmed Sirhindî'nin olayları değerlendirmesi de aklına göredir, ki ayet ve hadisin olduğu meselelerde hiç kimsenin ayrı bir hüküm çıkarma hakkı yoktur.
Sirhindî'nin ayet ve hadislere ters düşen beyanlarını geçmişinde yaptığı İslam karşıtı icraatlarda aramak gerekir.
Hayatını konu alan eserlerde, Babür hükümdarı Ekber Şah ve onun "Din-i İlahi"si ile çetin bir mücadeleye girdiği yazılsa da gerçekte Sirhindî, İslam dinini diğer dinlerle eşitleyen bu "Din-i İlahi"nin ortaya çıkmasında fikir babalarından biridir.
Sirhindî 17-18 yaşlarında Ekber Şah'ın sarayına girdi. Burada Ebu'l-Fazl ve Feyz-i Hindî adında iki kardeşle dostluk kurdu.
Sirhindî bu iki kardeş ve onların babaları enNegori ile beraber Ekber Şah'ın yeni bir din ihdas etmesini sağladılar.
Ekber Şah, 1575'de "İbadethane" adını verdiği bir merkez inşa ettirdi. Buraya İslam âlimlerinin yanı sıra, diğer din mensuplarını da davet ederek onlara münazaralar düzenlettirdi.
1582'de bütün eyalet valilerinin önünde "Dini İlahi"yi kurduğunu resmen ilan etti.
En önemli faaliyeti; İslamiyet, Hıristiyanlık, Zerdüştilik, Hinduizm, Budizm gibi din ve inançların bazı yönlerini alarak "Din-i İlahi" akidesini oluşturmasıdır.
İncil'i Farsça'ya tercüme etti. Hindu ve Hıristiyan sembollerine ve ayinlerine müsaade etti.
Din-i İlahi: İslamiyet, Hıristiyanlık, Zerdüştilik, Hinduizm ve Budizm'i eşitlemiş, isteyenin istediği dine girmesine izin vermiştir.
Her inanç mensubunun devlet kontrolünde kendi ayin merkezini açmasına fırsat tanıdı.
İneğin kesilmesini ve yenmesini yasakladı.
Herkesin istediği dine girmesine izin verdi.
Faizle borç alışverişini serbest bıraktı.
Kumarhaneler devlet kontrolünde açılır hale geldi.
Şarap içmeyi serbest bıraktı; sokakta sarhoş gezenlere ağır cezalar getirdi.
Nevruz günü şarap içmek farz olarak ilan edildi.
Ahmed Sirhindî'nin saray dostu Ebu'l Fazl namaz biçimleri konusunda yeni teoriler geliştirmiştir.
Ekber Şah, 1579'da gelen Cizvit misyonerlerini çok iyi karşılamış ve uzun süre sarayda ağırlamıştır.
Cizvit papazları, Rabbanî'nin saray dostu Ebu'l-Fazl ile ortak çalıştılar. Feyz-i Hindî ve kardeşi Ebu'l-Fazl, Ekber Şah'ın İslam ve Hinduizm'i uzlaştırma düşüncesinde etkili oldular.
Ekber Şah'ın sarayına giren Rabbanî, Ebu'l-Fazl ve Feyz-i Hindî ile noktasız harflerle "Sava tiu'l-İlham" adlı tefsirin yazılmasında kendilerine yardım etti.
Ekber Şah'ı bu dönemdeki icraatlarında, aralarında post kavgası çıkıncaya kadar arkadaşlık ettiği Sirhindî'nin dostu olan Şeyh Taceddin b. Zekeriyya da etkilemiştir.
Ekber Şah döneminde, yeni bir din ihdas ettiren ve yıllarını Ehl-i Beyt soyu ile mücadele ile geçiren Rabbanî, Şah Cihan devrinde de Şah Cihan'ın eşi Mümtaz Banu ve Cihangir'in hanımı Mihru'n-Nisa'nın Ehl-i Beyt'ten olmaları sebebiyle, onlarla da mücadele etmiştir.
Cihangir Şah, Rabbanî'yi aşağıda örneklerini vereceğimiz İslam dışı görüşleri sebebiyle Gevaliyar Kalesi'ne hapsetmiştir. Orada 3 yıl hapis tuttuktan sonra, sürekli müşahade altına almıştır. Rabbanî, "Kurb-u Nübüvvet" diye bir yol uy durmuştur. Bu yolun başına da Hz. Ebubekir'i geçirmiştir.
Hz. Peygamber, "Benden sonra peygamber (nübüvvet yoktur)" buyurur.
Rabbanî, Cenab-ı Hakk'ın ve Resûlullah'ın kapattığı nübüvvet kapısını, "Kurb-u Nübüvvet" diyerek tekrar açmaya çalışır.
İslam kaynaklarının hiçbirinde Hz. Ebubekir'e velayet görevi verildiğine dair bir ayet ve de hadis bulunmamaktadır.
Şeyhi Bakibillah'dan irşada icazet alamayan Sirhindî, Resûlullah'ın kendisine irşad belgesi yazdığını iddia etmiştir:
"Allah kıyamet günü senin şefaatinle binlerce kişiyi mağfiret edecek. Böyle bir icazet ve irşad belgesini senden önce hiç kimseye yazmadım."
Rabbani, İmam Ali'ye kılıç çeken Muaviye hakkında şöyle yazıyor:
"İmam Ali'ye muhalefet edenler hata etmişlerdir fakat bu hata içtihadi bir hatadır. Bu hatayı yapanlar kınanamaz ve sorumlu tutulamaz… Her halükarda bunlar ictihad konusudur. Hatalara bir sevap, haklı olana iki sevap, belki de on kat sevap vardır. Yezid'i lanetlemek konusunda ise durmak gerekir."
Şeybanîlerin Özbek hükümdarı Abdullah Han'ın ordusu, Ehl-i Beyt nesli ve Şia'nın yaşadığı Meşhed'i kuşatıp yağmalamaya başlayacağı zaman, hükümdar, Rabbanî'nin başını çektiği Maveraünnehir'in Sünnî ulemasından fetva soruyor.
Onlar da, Meşhed bölgesinde mukim Ehli Beyt sevdalısı Şia'nın canlarının ve mallarının helal olduğuna dair fetvalarını içeren bir risale hazırlıyorlar. Rabbanî, Şia'yı bâtıl gösteren bu fetvaları içeren "Risale-i Redd-i Şia"yı kaleme alıyor.
Bugün Rabbanî denilen Ahmed Sirhindî'nin görüşlerine sahip çıkan, onu son yüzyılın mücedidi gibi gören Müslümanlar var.
Bu Müslümanlar, Abdulhalık Gucdüvanî'nin başlattığı sapık yolda, Rabbanî'nin görüşleri üzere yaşayarak bâtılda olmalarına rağmen hak üzere ilerlediklerini sanıyorlar.
Umarız yukarıdaki deliller, Rabbanî'nin bâtıllarını onlara anlatmaya kifayet eder ve ayıkırlar." (Prof. Dr. Haydar Baş Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt eserinden)
Denilebilir ki, İmam Rabbanî lakaplı Sirhindî'nin hayatı Ehl-i Beyt ve Şia inanışıyla mücadele ile geçmiştir.
Bu mücadelesine kendi yazılarından örnekler vereceğiz.
En büyük hatası Cenab-ı Hakk'ın ayetle temizliğine şahitlik ettiği Hz. Fâtıma'ya dil uzatmasıdır.
İmam Rabbanî, Hz. Fâtıma'nın Fedek hurmalığı konusundaki çıkışlarını, "dinî bir gazaplanma değil, kadınlığın da verdiği hislerle maddî bir gazaplanma" şeklinde değerlendirmiştir.
Hz. Fâtıma, Tathir ayeti ile sabittir ki, temizdir. Ehl-i Beyt'tendir ve Âl-i İmran Sûresi'nin 61. ayetine göre, Resûlullah'ın yanında Necran Hıristiyanlarına karşı mübahaleye katılan ve doğru sözlülüğü ayetle sabit bir kişidir.
İmam Rabbanî'nin, hilafet konusunda İmam Ali'ye ve Fedek konusunda Hz. Fâtıma'ya olan çıkışları, Ehl-i Beyt ile ilgili ayetlere terstir.
Mübahale ayetine (Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra dua edelim de, Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun)
Tathir ayetine (Yüce Allah ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz yapmak ister),
Meveddet ayetine (De ki: Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık, yakınlarıma sevgiden başka sizden hiçbir ücret istemiyorum),
Ve Ebrar ayetine (Ve kendisine zaruri ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini, yoksula, yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar…) terstir.
İslam akaidinde bir konu hakkında ayet varsa ayet; ayet yok hadis varsa hadis; hadis yoksa icma geçerlidir.
Bu konuda ise hem ayet, hem de Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hadis-i şerifleri vardır.
Ayetle doğrulukları, temizlikleri sabit kişilerin durumları hakkında fikir beyan ederek içtihad edilmez.
Bu, Kur'ân ve Sünnet'e terstir. Bid'attir.
Sirhindî her ne kadar mutasavvıf olarak değerlendirilse de, etkisinde kaldığı Mevlana Kemal Keşmirî isimli hocası aklî ilimlerde (felsefeci) ileri idi. Şia anlayışına karşı bir şahsiyetti.
Dolayısı ile, Ahmed Sirhindî'nin olayları değerlendirmesi de aklına göredir, ki ayet ve hadisin olduğu meselelerde hiç kimsenin ayrı bir hüküm çıkarma hakkı yoktur.
Sirhindî'nin ayet ve hadislere ters düşen beyanlarını geçmişinde yaptığı İslam karşıtı icraatlarda aramak gerekir.
Hayatını konu alan eserlerde, Babür hükümdarı Ekber Şah ve onun "Din-i İlahi"si ile çetin bir mücadeleye girdiği yazılsa da gerçekte Sirhindî, İslam dinini diğer dinlerle eşitleyen bu "Din-i İlahi"nin ortaya çıkmasında fikir babalarından biridir.
Sirhindî 17-18 yaşlarında Ekber Şah'ın sarayına girdi. Burada Ebu'l-Fazl ve Feyz-i Hindî adında iki kardeşle dostluk kurdu.
Sirhindî bu iki kardeş ve onların babaları enNegori ile beraber Ekber Şah'ın yeni bir din ihdas etmesini sağladılar.
Ekber Şah, 1575'de "İbadethane" adını verdiği bir merkez inşa ettirdi. Buraya İslam âlimlerinin yanı sıra, diğer din mensuplarını da davet ederek onlara münazaralar düzenlettirdi.
1582'de bütün eyalet valilerinin önünde "Dini İlahi"yi kurduğunu resmen ilan etti.
En önemli faaliyeti; İslamiyet, Hıristiyanlık, Zerdüştilik, Hinduizm, Budizm gibi din ve inançların bazı yönlerini alarak "Din-i İlahi" akidesini oluşturmasıdır.
İncil'i Farsça'ya tercüme etti. Hindu ve Hıristiyan sembollerine ve ayinlerine müsaade etti.
Din-i İlahi: İslamiyet, Hıristiyanlık, Zerdüştilik, Hinduizm ve Budizm'i eşitlemiş, isteyenin istediği dine girmesine izin vermiştir.
Her inanç mensubunun devlet kontrolünde kendi ayin merkezini açmasına fırsat tanıdı.
İneğin kesilmesini ve yenmesini yasakladı.
Herkesin istediği dine girmesine izin verdi.
Faizle borç alışverişini serbest bıraktı.
Kumarhaneler devlet kontrolünde açılır hale geldi.
Şarap içmeyi serbest bıraktı; sokakta sarhoş gezenlere ağır cezalar getirdi.
Nevruz günü şarap içmek farz olarak ilan edildi.
Ahmed Sirhindî'nin saray dostu Ebu'l Fazl namaz biçimleri konusunda yeni teoriler geliştirmiştir.
Ekber Şah, 1579'da gelen Cizvit misyonerlerini çok iyi karşılamış ve uzun süre sarayda ağırlamıştır.
Cizvit papazları, Rabbanî'nin saray dostu Ebu'l-Fazl ile ortak çalıştılar. Feyz-i Hindî ve kardeşi Ebu'l-Fazl, Ekber Şah'ın İslam ve Hinduizm'i uzlaştırma düşüncesinde etkili oldular.
Ekber Şah'ın sarayına giren Rabbanî, Ebu'l-Fazl ve Feyz-i Hindî ile noktasız harflerle "Sava tiu'l-İlham" adlı tefsirin yazılmasında kendilerine yardım etti.
Ekber Şah'ı bu dönemdeki icraatlarında, aralarında post kavgası çıkıncaya kadar arkadaşlık ettiği Sirhindî'nin dostu olan Şeyh Taceddin b. Zekeriyya da etkilemiştir.
Ekber Şah döneminde, yeni bir din ihdas ettiren ve yıllarını Ehl-i Beyt soyu ile mücadele ile geçiren Rabbanî, Şah Cihan devrinde de Şah Cihan'ın eşi Mümtaz Banu ve Cihangir'in hanımı Mihru'n-Nisa'nın Ehl-i Beyt'ten olmaları sebebiyle, onlarla da mücadele etmiştir.
Cihangir Şah, Rabbanî'yi aşağıda örneklerini vereceğimiz İslam dışı görüşleri sebebiyle Gevaliyar Kalesi'ne hapsetmiştir. Orada 3 yıl hapis tuttuktan sonra, sürekli müşahade altına almıştır. Rabbanî, "Kurb-u Nübüvvet" diye bir yol uy durmuştur. Bu yolun başına da Hz. Ebubekir'i geçirmiştir.
Hz. Peygamber, "Benden sonra peygamber (nübüvvet yoktur)" buyurur.
Rabbanî, Cenab-ı Hakk'ın ve Resûlullah'ın kapattığı nübüvvet kapısını, "Kurb-u Nübüvvet" diyerek tekrar açmaya çalışır.
İslam kaynaklarının hiçbirinde Hz. Ebubekir'e velayet görevi verildiğine dair bir ayet ve de hadis bulunmamaktadır.
Şeyhi Bakibillah'dan irşada icazet alamayan Sirhindî, Resûlullah'ın kendisine irşad belgesi yazdığını iddia etmiştir:
"Allah kıyamet günü senin şefaatinle binlerce kişiyi mağfiret edecek. Böyle bir icazet ve irşad belgesini senden önce hiç kimseye yazmadım."
Rabbani, İmam Ali'ye kılıç çeken Muaviye hakkında şöyle yazıyor:
"İmam Ali'ye muhalefet edenler hata etmişlerdir fakat bu hata içtihadi bir hatadır. Bu hatayı yapanlar kınanamaz ve sorumlu tutulamaz… Her halükarda bunlar ictihad konusudur. Hatalara bir sevap, haklı olana iki sevap, belki de on kat sevap vardır. Yezid'i lanetlemek konusunda ise durmak gerekir."
Şeybanîlerin Özbek hükümdarı Abdullah Han'ın ordusu, Ehl-i Beyt nesli ve Şia'nın yaşadığı Meşhed'i kuşatıp yağmalamaya başlayacağı zaman, hükümdar, Rabbanî'nin başını çektiği Maveraünnehir'in Sünnî ulemasından fetva soruyor.
Onlar da, Meşhed bölgesinde mukim Ehli Beyt sevdalısı Şia'nın canlarının ve mallarının helal olduğuna dair fetvalarını içeren bir risale hazırlıyorlar. Rabbanî, Şia'yı bâtıl gösteren bu fetvaları içeren "Risale-i Redd-i Şia"yı kaleme alıyor.
Bugün Rabbanî denilen Ahmed Sirhindî'nin görüşlerine sahip çıkan, onu son yüzyılın mücedidi gibi gören Müslümanlar var.
Bu Müslümanlar, Abdulhalık Gucdüvanî'nin başlattığı sapık yolda, Rabbanî'nin görüşleri üzere yaşayarak bâtılda olmalarına rağmen hak üzere ilerlediklerini sanıyorlar.
Umarız yukarıdaki deliller, Rabbanî'nin bâtıllarını onlara anlatmaya kifayet eder ve ayıkırlar." (Prof. Dr. Haydar Baş Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt eserinden)