İmam Kazım’ın, Harun Reşit konuşmasından bir bölüm
Harun kendisine ulaşan birtakım yalan sözler üzerine İmam Musa İbn Cafer aleyhi's-selâm'ın tutuklanmasını emretti
26.03.2025 00:01:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Harun kendisine ulaşan birtakım yalan sözler üzerine İmam Musa İbn Cafer aleyhi's-selâm'ın tutuklanmasını emretti.
İmam aleyhi's-selâm, Harun'un meclisine girdiğinde Harun, İmam'ın taraftarlarının yakışmaz eylemlerle suçlandığı uzun bir şikâyetnameyi İmam aleyhi's-selâm'a verdi. İmam aleyhi's-selâm onu gözden geçirdikten sonra şöyle buyurdu:
Ey Emire'l-Müminin, biz daima aleyhimize isnat edilen iftiralarla denenip sınanan bir aileyiz. Rabbimiz bağışlayan ve (sırları) örtendir.
Kullarının sırlarını, hesap vaktine kadar açmak istememiştir; o gün ne mal ve ne de çocuklar bir fayda sağlayacaktır; ancak Allah'a salim bir kalple gelenler hariç.
Daha sonra İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Babam babasından, o da Ali aleyhi's-selâm'dan, o da Peygamber salla'llâahu aleyhi ve alih'ten şöyle naklediyor: "Akraba akrabayla buluşup musafaha ettiklerinde önce ıstırap meydana gelir. Sonra bu ıstırap yatışır. Eğer Halife uygun görüyorsa benimle görüşüp musafaha etsin.
Harun tahtından aşağı inip sağ elini İmam'a uzatarak İmam'ın sağ elinden tuttu, sonra İmam'a sarıldı ve sağ tarafında oturtup şöyle dedi:
"Şahadet ediyorum ki siz doğru konuşansınız, babanız doğru konuşandır, dedeniz doğru konuşandır ve Resulullah salla'llâahu aleyhi ve alih de doğru konuşandır. İçeriye girdiğinizde hakkınızda ulaşan haberlerden dolayı size çok sinirlenmiştim. Fakat konuştuğunuzda ve el verdiğinizde artık her şey kalbimden silindi ve size karşı olan öfkemin yerini hoşnutluk aldı."
Harun bir müddet sustuktan sonra şöyle dedi: "Abbas ve Ali hakkında soru sormak istiyorum.
Abbas, Resulullah'ın amcası ve babasının öz kardeşi olmasına rağmen neden Ali, Peygamber'in mirasına ondan daha evla oldu?"
İmam aleyhi's-selâm, Harun'a: "Beni cevap vermekten muaf kıl" buyurdu.
Harun: "Vallahi muaf kılmam, cevap ver." dedi.
İmam aleyhi's-selâm: "Eğer beni muaf kılmıyorsan, öyleyse bana güvence ver." buyurdular.
Harun: "Güvence verdim." dedi.
İmam aleyhi's-selâm buyurdu ki: Peygamber salla'llâahu aleyhi ve alih, hicret etmeye gücü olup da hicret etmeyen kimseyi, mirastan mahrum kılmıştır. Senin baban Abbas iman etti, fakat hicret etmedi.
Ama Ali aleyhi's-selâm hem iman etti ve hem de hicret etti... Allah-u Teâla (Kur'ân'da) buyurmuştur ki: "İman edip de hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlarla hiçbir velayet (ve miras) ilişkiniz yoktur."
Harun'un rengi değişip şöyle dedi: "Neden siz, babanız Ali'ye intisap edilmiyor da (anne tarafından) ceddiniz olan Resulullah salla'llâahu aleyhi ve alih'e intisap ediliyorsunuz (kendinizi peygamberin evladı biliyorsunuz)?"
İmam Musa Kazım aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, Meryem oğlu İsa Mesih'i, Hz. İbrahim peygambere, insan eli dokunmayan bakire annesi Meryem vasıtasıyla isnat etmiştir. Allah Kur'ân'da buyuruyor ki:
"Onun (İbrahim'in) soyundan Davut'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola hidayet ettik ve biz, iyilik edenlere böylece mükâfatlandırırız. Ve Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayet ettik). Onların hepsi salihlerdendir."
Allah-u Teâla Hz. İsa'yı, yalnız annesi vasıtası ile halili İbrahim'e isnat etmiştir. Nitekim Davut, Süleyman, Eyyub, Musa ve Harun aleyhi'sselâm da baba ve anneleri yoluyla Hz. İbrahim'e isnat edilmiştir.
Allah-u Teâlâ'nın Hz. İsa'yı, yalnız anne vesilesi ile Hz. İbrahim'e isnat etmesi, Hz. İsa için yüce bir makam ve fazilettir. Allah-u Teâla, Hz. Meryem kıssasında da şöyle buyurmuştur: "Melekler, ya Meryem, Allah gerçekten de seni seçti, arıttı ve âlemlerdeki kadınlara üstün kıldı."
(Bu üstünlük) başka insan aracılığı olmaksızın Hz. İsa vesilesiyle olmuştur. Böylece Rabbimiz Hz. Fatıma'yı da seçti, onu tertemiz kıldı ve cennet ehlinin gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin vesilesi ile de onu âlemlerdeki bütün kadınlardan üstün kıldı.
Harun bu sözlerden rahatsız olup şöyle dedi: "İnsanın humusu sahibine vermemesi sebebiyle annesi veya babası tarafından ona (nütfesine) bir bozukluğun dâhil olduğunu nerden çıkarıyorsunuz?"
İmam aleyhi's-selâm: "Bu öyle bir meseledir ki senden başka hiçbir sultan bundan sual etmemiştir. Ey Emire'l-Müminin, ne Teym, ne Adiy (Ebu Bekir ve Ömer) ve ne de Benî Ümeyye halifelerinden hiçbir kimse, bu meseleden sual etmemiştir; bu sırrın açılmasını benden isteme."
Harun: "Eğer sırrın senin tarafından açıldığını öğrensem, verdiğim güvenceyi geri alırım." dedi.
İmam aleyhi's-selâm da: "Bunu kabul ediyorum." buyurdu.
Harun: "Zındıklar (Allah ve ahirete inanmayanlar) İslâm'da çoğalmıştır, bize ulaşan haberlere göre onlar sizlere mensuptur; siz Ehlibeyt'in nazarına göre "Zındık kimdir?" dedi.
İmam aleyhi's-selâm: "Zındık Allah'ı ve Resulünü inkâr eden yani Allah'a ve Resul'üne düşmanlık eden kimselerdir.
Allah-u Teâla buyuruyor ki: "Allah'a ve ahiret gününe inanan hiç bir topluluk bulamazsın ki, onlar Allah ve peygamberine karşı baş kaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar, bunlar ister babaları yahut oğulları yahut kardeşleri yahut da kendi aşiretleri olsalar dahi..."
Mülhit de, tevhitten ilhada (dinsizliğe) yönelen kimselerdir." Harun: "Söyle bakalım, ilk mülhit ve zındık olan kimdir?" dedi.
İmam aleyhi's-selâm: "Gökte, ilk mülhit ve zındık olan, şeytan-ı lâindir; Allah'ın seçkin kulu olan Hz. Âdem'e karşı kibirlenip şöyle dedi: "Ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise balçıktan yarattın."
Şeytan, Rabbinin emrinden çıkıp mülhit oldu. Ve onun soyu bu ilhadı, kıyamete kadar birbirlerinden miras aldılar." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
İmam aleyhi's-selâm, Harun'un meclisine girdiğinde Harun, İmam'ın taraftarlarının yakışmaz eylemlerle suçlandığı uzun bir şikâyetnameyi İmam aleyhi's-selâm'a verdi. İmam aleyhi's-selâm onu gözden geçirdikten sonra şöyle buyurdu:
Ey Emire'l-Müminin, biz daima aleyhimize isnat edilen iftiralarla denenip sınanan bir aileyiz. Rabbimiz bağışlayan ve (sırları) örtendir.
Kullarının sırlarını, hesap vaktine kadar açmak istememiştir; o gün ne mal ve ne de çocuklar bir fayda sağlayacaktır; ancak Allah'a salim bir kalple gelenler hariç.
Daha sonra İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Babam babasından, o da Ali aleyhi's-selâm'dan, o da Peygamber salla'llâahu aleyhi ve alih'ten şöyle naklediyor: "Akraba akrabayla buluşup musafaha ettiklerinde önce ıstırap meydana gelir. Sonra bu ıstırap yatışır. Eğer Halife uygun görüyorsa benimle görüşüp musafaha etsin.
Harun tahtından aşağı inip sağ elini İmam'a uzatarak İmam'ın sağ elinden tuttu, sonra İmam'a sarıldı ve sağ tarafında oturtup şöyle dedi:
"Şahadet ediyorum ki siz doğru konuşansınız, babanız doğru konuşandır, dedeniz doğru konuşandır ve Resulullah salla'llâahu aleyhi ve alih de doğru konuşandır. İçeriye girdiğinizde hakkınızda ulaşan haberlerden dolayı size çok sinirlenmiştim. Fakat konuştuğunuzda ve el verdiğinizde artık her şey kalbimden silindi ve size karşı olan öfkemin yerini hoşnutluk aldı."
Harun bir müddet sustuktan sonra şöyle dedi: "Abbas ve Ali hakkında soru sormak istiyorum.
Abbas, Resulullah'ın amcası ve babasının öz kardeşi olmasına rağmen neden Ali, Peygamber'in mirasına ondan daha evla oldu?"
İmam aleyhi's-selâm, Harun'a: "Beni cevap vermekten muaf kıl" buyurdu.
Harun: "Vallahi muaf kılmam, cevap ver." dedi.
İmam aleyhi's-selâm: "Eğer beni muaf kılmıyorsan, öyleyse bana güvence ver." buyurdular.
Harun: "Güvence verdim." dedi.
İmam aleyhi's-selâm buyurdu ki: Peygamber salla'llâahu aleyhi ve alih, hicret etmeye gücü olup da hicret etmeyen kimseyi, mirastan mahrum kılmıştır. Senin baban Abbas iman etti, fakat hicret etmedi.
Ama Ali aleyhi's-selâm hem iman etti ve hem de hicret etti... Allah-u Teâla (Kur'ân'da) buyurmuştur ki: "İman edip de hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlarla hiçbir velayet (ve miras) ilişkiniz yoktur."
Harun'un rengi değişip şöyle dedi: "Neden siz, babanız Ali'ye intisap edilmiyor da (anne tarafından) ceddiniz olan Resulullah salla'llâahu aleyhi ve alih'e intisap ediliyorsunuz (kendinizi peygamberin evladı biliyorsunuz)?"
İmam Musa Kazım aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, Meryem oğlu İsa Mesih'i, Hz. İbrahim peygambere, insan eli dokunmayan bakire annesi Meryem vasıtasıyla isnat etmiştir. Allah Kur'ân'da buyuruyor ki:
"Onun (İbrahim'in) soyundan Davut'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola hidayet ettik ve biz, iyilik edenlere böylece mükâfatlandırırız. Ve Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayet ettik). Onların hepsi salihlerdendir."
Allah-u Teâla Hz. İsa'yı, yalnız annesi vasıtası ile halili İbrahim'e isnat etmiştir. Nitekim Davut, Süleyman, Eyyub, Musa ve Harun aleyhi'sselâm da baba ve anneleri yoluyla Hz. İbrahim'e isnat edilmiştir.
Allah-u Teâlâ'nın Hz. İsa'yı, yalnız anne vesilesi ile Hz. İbrahim'e isnat etmesi, Hz. İsa için yüce bir makam ve fazilettir. Allah-u Teâla, Hz. Meryem kıssasında da şöyle buyurmuştur: "Melekler, ya Meryem, Allah gerçekten de seni seçti, arıttı ve âlemlerdeki kadınlara üstün kıldı."
(Bu üstünlük) başka insan aracılığı olmaksızın Hz. İsa vesilesiyle olmuştur. Böylece Rabbimiz Hz. Fatıma'yı da seçti, onu tertemiz kıldı ve cennet ehlinin gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin vesilesi ile de onu âlemlerdeki bütün kadınlardan üstün kıldı.
Harun bu sözlerden rahatsız olup şöyle dedi: "İnsanın humusu sahibine vermemesi sebebiyle annesi veya babası tarafından ona (nütfesine) bir bozukluğun dâhil olduğunu nerden çıkarıyorsunuz?"
İmam aleyhi's-selâm: "Bu öyle bir meseledir ki senden başka hiçbir sultan bundan sual etmemiştir. Ey Emire'l-Müminin, ne Teym, ne Adiy (Ebu Bekir ve Ömer) ve ne de Benî Ümeyye halifelerinden hiçbir kimse, bu meseleden sual etmemiştir; bu sırrın açılmasını benden isteme."
Harun: "Eğer sırrın senin tarafından açıldığını öğrensem, verdiğim güvenceyi geri alırım." dedi.
İmam aleyhi's-selâm da: "Bunu kabul ediyorum." buyurdu.
Harun: "Zındıklar (Allah ve ahirete inanmayanlar) İslâm'da çoğalmıştır, bize ulaşan haberlere göre onlar sizlere mensuptur; siz Ehlibeyt'in nazarına göre "Zındık kimdir?" dedi.
İmam aleyhi's-selâm: "Zındık Allah'ı ve Resulünü inkâr eden yani Allah'a ve Resul'üne düşmanlık eden kimselerdir.
Allah-u Teâla buyuruyor ki: "Allah'a ve ahiret gününe inanan hiç bir topluluk bulamazsın ki, onlar Allah ve peygamberine karşı baş kaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar, bunlar ister babaları yahut oğulları yahut kardeşleri yahut da kendi aşiretleri olsalar dahi..."
Mülhit de, tevhitten ilhada (dinsizliğe) yönelen kimselerdir." Harun: "Söyle bakalım, ilk mülhit ve zındık olan kimdir?" dedi.
İmam aleyhi's-selâm: "Gökte, ilk mülhit ve zındık olan, şeytan-ı lâindir; Allah'ın seçkin kulu olan Hz. Âdem'e karşı kibirlenip şöyle dedi: "Ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise balçıktan yarattın."
Şeytan, Rabbinin emrinden çıkıp mülhit oldu. Ve onun soyu bu ilhadı, kıyamete kadar birbirlerinden miras aldılar." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.