(dünden devam…)
Hz. Hasan, en sâdık dostları ve davetine ilk icabet edenler hakkında şöyle diyordu: "Onların biri bir ordudan daha fazladır." (Bu ifadeyi, Ubeydullah b. Abbas'a yazdığı emirnamede kullanmıştı). Bu kişilerin çoğu aynı zamanda Hz. Ali'nin de yanında bulunan dostlarıydı.
Muaviye Sıffin Savaşı'nda onları şöyle anlatmaktadır: "Onların hepsinin kalbi tek bir parçadır. Bunlar bir grubu öldürmeden ölmezler."
Muaviye onlardan nasıl korktuğunu da şöyle anlatıyor: "Sıffin'de başlarındaki miğferlerin altından onların gözlerini hatırladığımda aklım başımdan gidiyor." (Razi Ali Yasin, İmam Hasan'ın Barışı, s.116).
Hz. Hasan'ın askerleri arasında ona tamamen teslim olan can dostlarının yanı sıra, casusluk için gelmiş olanlar, ganimet toplamaktan başka bir düşüncesi olmayanlar, vb. kimseler vardı. Bu noktada kendi tabirleriyle "sapıklarla savaşmak" için yoğun bir arzusu olan Haricileri de unutmamak lazımdır. Hz. Hasan bu sebeple bu durumdan ciddi şekilde endişeliydi. Ve daha sonra göreceğimiz gibi maalesef beklediği çıktı. Bu başıboş kitlenin içinde Kûfe münafıkları ve bunların elebaşları da vardı ki bu önemli bir meseleydi. Eş'as b. Kays, Amr b. Hüreys, Muaviye b. Hudeyc, Ebu Burde, Münzir b. Zübeyr, İshak b. Talha, Hucr b. Amr, Yezid b. Haris, Muhammed b. Umeyr, Abdullah b. Müslim b. Said bu kişilerin başlıcaları idi.
Bu grup, devamlı surette komplo hazırlama, düşmanla işbirliği yapma, tuzak kurma gibi faaliyetlerde bulunuyorlardı. Bu grubun orduya katılması Hz. Hasan açısından büyük bir tehlike idi.
"İmamların Hayatı" adlı eserde ifade edildiğine göre, Hz. Hasan'ın bu cihad çağrısına şevkle icabet edilmemesinin nedenleri Hz. Ali dönemine kadar gitmektedir. "… Cemel, Sıffin, Hakem Olayı ve Nehrevan Savaşı'ndan sonra Muaviye ordu birlikleri ile Hz. Ali kuvvetleri arasında Irak, Hicaz ve Yemen'de zaman zaman meydana gelen çarpışmalar Hz. Ali'nin adamlarının birçoğunda savaş yorgunluğu ve barış isteği doğurmuştu. Zira Emirü'l-Mü'minin'in yaklaşık beş yıllık halifeliği boyunca hazretin adamları yarın bir başka savaşa katılma amacının dışında hiçbir zaman silah bırakmamışlardı.
Diğer taraftan savaştıkları kimseler yabancılar değillerdi. Aslında akrabaları, kardeşleri ve dünkü dostlarıydı. Savaştıkları kimseler şimdi Muaviye cephesinde yer almışlardı. Irak halkı aslında bahaneler uydurup bugünü yarına atarak, Irak, Yemen ve Hicaz sınırlarına gece baskınları düzenleyen çeşitli Şam grupları ile savaşmamak için anlamsız bahaneler uydurmakla rahatlarına düşkün olduklarını, savaştan yorulduklarını gösteriyorlardı. Ve Hz. Ali'nin yeniden Sıffin Savaşı'na davetini tembellikle karşılamaları bu yorgunluğun belirtisi idi." (Erziyabî, İnkılab-ı Hüseyin, s.197,200).
Dr. Taha Yâsin, Hakem Olayı'nı ve durumun Sıffin Savaşı'ndan sonra daha karmaşık bir hâl almasını şöyle yazar: "… Sonra Ali, Şam'a yönelmeye karar verdi. Ama ashabından münafık olanlar Kûfe'ye dönmesini, işlerini yoluna koyduktan sonra daha güçlü ve kalabalık bir ordu ile düşman üzerine gitmelerini önerdiler. Ali onları Kûfe'ye geri getirdi. Ancak bir daha Kûfe'den ayrılmadı. Çünkü adamları evlerine gidip işlerine daldılar ve yeniden savaşma hususunda o kadar uyuşuk ve isteksiz davrandılar ki Ali'yi kendilerinden ümitsiz kıldılar…" (Aiyne-i İslam, s. 250, 251).
İmam Ali'nin şehadetinden sonra Hz. Hasan halife olunca bu durum özellikle İmam Hasan, Şamlılarla savaşmaya davet ettiğinde halkın çok ağır davranmaları ile açıkça hissedildi. Yani halk Hz. Ali'ye yaptıklarını oğlu İmam Hasan'a da yapmaktaydılar.
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020