İmam Cafer: ‘Şahih kimdir biliyor musun?
Fuzayl İbn Ayaz şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm, bana: "Şahih" kimdir, biliyor musun? diye sordu. Ben de: "Şahih" cimri adamdır" dedim
22.03.2025 17:15:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Fuzayl İbn Ayaz şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm, bana: "Şahih" kimdir, biliyor musun? diye sordu. Ben de: "Şahih" cimri adamdır" dedim.
İmam aleyhi's-selâm buyurdu ki: Hayır, "Şühh" cimrilikten daha şiddetlidir. Cimri, kendi elindeki malı esirger.
Ama "Şahih" hem halkın elinde olan malı esirger, hem de kendi elinde olan malı; öyle ki, halkın elinde olan helal ve haram malların hepsinin kendi malı olmasını arzu eder; asla doymaz ve Allah'ın kendisine verdiği rızktan faydalanmaz.
Cimri, haram yoldan mal kazanan ve onu yerinde harcamayan kimsedir.
Allah kulun yüzüne ihtirastan iki kapıyı açmadıkça, dünyadan bir kapıyı açmaz.
Mümin dünyada gariptir. Dünyada horlanmaya karşı sabırsızlık göstermez; dünya üstünlüğü hususunda onun ehli ile rekabet etmez.
"Huzurun yolu nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm, "Heva ve hevese aykırı davranmaktır." diye buyurdu.
"Böyle yapan insan, ne zaman rahatlığa kavuşabilir?" dediklerinde de İmam aleyhi's-selâm: "Cennete girdiği günden itibaren" diye cevap verdiler.
Allah-u Teâla kesinlikle ağırbaşlılığı, fıkhı (din ilmini) ve güzel huyu münafık veya fasık adamda toplamaz.
Suyun tadı hayattır (her şey suyla diridir). Ekmeğin tadı kuvvettir. Bedenin zaafı ve kuvveti, böbreklerin yağının azalıp çoğalmasından ileri gelir. Aklın merkezi beyindir. Sertlik ve merhamet kalptedir.
Haset iki çeşittir: Biri fitne çıkarır; diğeri ise gaflet getirir. Gaflet getiren haset, Allah'ın, "Ben yeryüzünde mutlaka bir halife kılacağım" buyurduğunda meleklerin dediği şu söze benzer:
"Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi halife kılacaksın? Biz, Sana hamt ile tespih edip ve seni takdis etmekteyiz."
Yani bu halifeyi bizim cinsimizden kıl demek istiyorlardı. Onların bu sözü fitne hasedinden ve (Allah'ın kelamını) ret ve inkâr etmekten kaynaklanmıyordu. Fitne çıkaran haset ise, insanı küfre ve şirke götürür. İşte bu haset, Allah'ın emrini reddeden ve Âdem'e secde etmekten sakınan Şeytan'ın hasedidir.
İnsanlar Allah'ın kudreti hususunda üç gruba ayrılırlar: Bazıları işlerin kendilerine bırakıldığını sanırlar (Allah'a ihtiyaç duymaksızın, kendilerini her işe kadir görürler.) Bunlar Allah'ın kudretini zayıf sayan ve helak olan kimselerdirler.
Bazıları Allah'ın, kullarını günah işlemeye mecbur ettiğini ve güçleri olmayan bir şeye onları mükellef kıldığını zannederler. Bunlar bu yargılarıyla Allah'a zulüm (iftira) etmişler ve helak ehlidirler. Bazıları da Allah'ın, kullarını sadece güçleri olan şeye mükellef kıldığına ve güçleri olmayan şeye mükellef kılmadığına inanırlar.
Bunlar iyilik yaptıklarında Allah'a şükrederler, günah işlediklerinde de mağfiret dilerler. İşte bunlar olgun Müslümanlardır.
Acele ve hızlı yürümek, müminin ağırbaşlılığını giderdiği gibi, onun nurunu da söndürür.
Allah-u Teâla, haksızlık yapan zengini sevmez.
Öfke hekimin (bilinç sahibinin) kalbini mahveder. Öfkesine hâkim olmayan, aklına da hâkim olmaz.
Korkulu ve ümitli olmadıkça mümin olamazsın. Korktuğun ve ümit ettiğin şey için amel etmedikçe de korkulu ve ümitli olamazsın.
İman, ne güzel görünmekledir, ne de arzu etmekle. İman, kalpte halis olan şeyden ve amelin onu tasdik etmesinden ibarettir.
İnsan otuz yaşına ayak bastığında kâmildir; kırk yaşına ayak bastığında da ihtiyardır.
İnsanlar tevhit hakkında üç kısımdır: Allah'ın birliğine inancı olan, Allah'ı inkâr eden ve Allah'ı bir şeye benzeten. Allah'ı inkâr eden batıl üzeredir. Allah'ın varlığına inanan hak üzeredir. Allah'ın varlığını bir şeye benzeten ise müşriktir.
İman, ikrar (dile getirmek), amel ve niyettir. İslâm da ikrar ve ameldir.
Kendinle dostun arasındaki edep ve nezaket kurallarını tamamıyla yok etme; ondan az da olsa bir miktarını koru. Çünkü edebin yok olması, hayânın yok olmasıdır. Edebin kalması ise dostluğun devam etmesini sağlar.
Dostunu öfkelendiren, onunla dost olmaktan mahrum kalır. Dostunu üzenin de saygınlığı yok olur.
Adamın biri İmam'a "Siz Akik vadisinin (Medine şehrinin yakınlarından geçen bir ırmağın adı) kenarında yalnız kalıp yalnızlığı tercih etmişsiniz; neden?" diye sordu.
İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Eğer yalnızlığın tadını bilseydin kendinden bile kaçardın." Daha sonra şöyle buyurdu: "Kulun yalnızlıktan elde ettiği en az yarar, halk ile geçinmek zorluğuna katlanmaktan rahatlamasıdır." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
İmam aleyhi's-selâm buyurdu ki: Hayır, "Şühh" cimrilikten daha şiddetlidir. Cimri, kendi elindeki malı esirger.
Ama "Şahih" hem halkın elinde olan malı esirger, hem de kendi elinde olan malı; öyle ki, halkın elinde olan helal ve haram malların hepsinin kendi malı olmasını arzu eder; asla doymaz ve Allah'ın kendisine verdiği rızktan faydalanmaz.
Cimri, haram yoldan mal kazanan ve onu yerinde harcamayan kimsedir.
Allah kulun yüzüne ihtirastan iki kapıyı açmadıkça, dünyadan bir kapıyı açmaz.
Mümin dünyada gariptir. Dünyada horlanmaya karşı sabırsızlık göstermez; dünya üstünlüğü hususunda onun ehli ile rekabet etmez.
"Huzurun yolu nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm, "Heva ve hevese aykırı davranmaktır." diye buyurdu.
"Böyle yapan insan, ne zaman rahatlığa kavuşabilir?" dediklerinde de İmam aleyhi's-selâm: "Cennete girdiği günden itibaren" diye cevap verdiler.
Allah-u Teâla kesinlikle ağırbaşlılığı, fıkhı (din ilmini) ve güzel huyu münafık veya fasık adamda toplamaz.
Suyun tadı hayattır (her şey suyla diridir). Ekmeğin tadı kuvvettir. Bedenin zaafı ve kuvveti, böbreklerin yağının azalıp çoğalmasından ileri gelir. Aklın merkezi beyindir. Sertlik ve merhamet kalptedir.
Haset iki çeşittir: Biri fitne çıkarır; diğeri ise gaflet getirir. Gaflet getiren haset, Allah'ın, "Ben yeryüzünde mutlaka bir halife kılacağım" buyurduğunda meleklerin dediği şu söze benzer:
"Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi halife kılacaksın? Biz, Sana hamt ile tespih edip ve seni takdis etmekteyiz."
Yani bu halifeyi bizim cinsimizden kıl demek istiyorlardı. Onların bu sözü fitne hasedinden ve (Allah'ın kelamını) ret ve inkâr etmekten kaynaklanmıyordu. Fitne çıkaran haset ise, insanı küfre ve şirke götürür. İşte bu haset, Allah'ın emrini reddeden ve Âdem'e secde etmekten sakınan Şeytan'ın hasedidir.
İnsanlar Allah'ın kudreti hususunda üç gruba ayrılırlar: Bazıları işlerin kendilerine bırakıldığını sanırlar (Allah'a ihtiyaç duymaksızın, kendilerini her işe kadir görürler.) Bunlar Allah'ın kudretini zayıf sayan ve helak olan kimselerdirler.
Bazıları Allah'ın, kullarını günah işlemeye mecbur ettiğini ve güçleri olmayan bir şeye onları mükellef kıldığını zannederler. Bunlar bu yargılarıyla Allah'a zulüm (iftira) etmişler ve helak ehlidirler. Bazıları da Allah'ın, kullarını sadece güçleri olan şeye mükellef kıldığına ve güçleri olmayan şeye mükellef kılmadığına inanırlar.
Bunlar iyilik yaptıklarında Allah'a şükrederler, günah işlediklerinde de mağfiret dilerler. İşte bunlar olgun Müslümanlardır.
Acele ve hızlı yürümek, müminin ağırbaşlılığını giderdiği gibi, onun nurunu da söndürür.
Allah-u Teâla, haksızlık yapan zengini sevmez.
Öfke hekimin (bilinç sahibinin) kalbini mahveder. Öfkesine hâkim olmayan, aklına da hâkim olmaz.
Korkulu ve ümitli olmadıkça mümin olamazsın. Korktuğun ve ümit ettiğin şey için amel etmedikçe de korkulu ve ümitli olamazsın.
İman, ne güzel görünmekledir, ne de arzu etmekle. İman, kalpte halis olan şeyden ve amelin onu tasdik etmesinden ibarettir.
İnsan otuz yaşına ayak bastığında kâmildir; kırk yaşına ayak bastığında da ihtiyardır.
İnsanlar tevhit hakkında üç kısımdır: Allah'ın birliğine inancı olan, Allah'ı inkâr eden ve Allah'ı bir şeye benzeten. Allah'ı inkâr eden batıl üzeredir. Allah'ın varlığına inanan hak üzeredir. Allah'ın varlığını bir şeye benzeten ise müşriktir.
İman, ikrar (dile getirmek), amel ve niyettir. İslâm da ikrar ve ameldir.
Kendinle dostun arasındaki edep ve nezaket kurallarını tamamıyla yok etme; ondan az da olsa bir miktarını koru. Çünkü edebin yok olması, hayânın yok olmasıdır. Edebin kalması ise dostluğun devam etmesini sağlar.
Dostunu öfkelendiren, onunla dost olmaktan mahrum kalır. Dostunu üzenin de saygınlığı yok olur.
Adamın biri İmam'a "Siz Akik vadisinin (Medine şehrinin yakınlarından geçen bir ırmağın adı) kenarında yalnız kalıp yalnızlığı tercih etmişsiniz; neden?" diye sordu.
İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Eğer yalnızlığın tadını bilseydin kendinden bile kaçardın." Daha sonra şöyle buyurdu: "Kulun yalnızlıktan elde ettiği en az yarar, halk ile geçinmek zorluğuna katlanmaktan rahatlamasıdır." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.