Ekonomide her şey olumsuz gidince, yaşanan kötü ve kısırdöngü tabloyu gizleyecek bir örtü de bulunamayınca, diğer bir ifadeyle mızrak çuvala sığmayınca, Hükümet, bu gidişatın sorumluluğu konusunda topu taca atma yöntemini devreye koyuyor.
Şu söylemleri siyasilerden duymaya başlıyoruz:
Ekonomi gayet iyi gidiyordu ama; dış güçler işte, bize müsaade etmiyorlar;
Bütün suç şu ana muhalefet partisinde;
Pandemi var ya pandemi, bizi mahvetti, eğer olmasaydı şu anda uçuyorduk;
Ah şu Merkez Bankası başkanları, hep önümüze engel koyuyorlar;
Eyy TÜSİAD;
Dünyada enflasyon yükseliyor tedarik zincirlerinde problem var;
Ah şu kuraklık olmasaydı, biz neler yapardık;
Ekonomi üzerinden bize darbe yapmaya çalışıyorlar...
Bu ve benzeri söylemlerle, yaşanan tablonun suçunu hep başkalarına atıyorlar.
Dikkat ederseniz, siyasiler, kendi yanlışlarını asla kabul etmiyorlar.
Siyasilerden biz yıllardır "Bizi aldattılar" ifadelerini duyduk ama "Biz iktidar koltuğunda oturanlar için aldanmak da büyük bir hatadır, suçtur" dediklerini hiç duymadık.
Ne hikmetse, aldatıldıklarında bedel ödeyen hiç kendileri olmuyor, aldatılmışlığın ağır faturası hep millete fatura ediliyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, hiçbir şey yapmayıp, birçok bahaneler üretebilirdi. Ki o dönemin işgal ve savaş şartlarını düşündüğümüzde şimdiki siyasilerden çok daha fazla mazeret üretebilirdi. Ama O böyle yapmadı.
Gecesini gündüzüne kattı, canı da dahil her şeyini ortaya koydu, Türk milleti için çalıştı.
O, zor şartlarda düşmanı ülkemizden kovmakla kalmadı, çok kısa zamanda büyük sanayi hamleleriyle dev kuruluşlar bizlere emanet bıraktı.
Çalışmamak için değil, çalışmak için mazeret üretti.
Var olanı harcamayı değil, olmayanı oluşturmaya gayret etti.
Milletin sırtına binmedi, milletin tüm sorumluluğunu sırtında taşıdı.
Millete ait olanı yabancılara vermedi; yabancıların elindekini millet için geri aldı.
İşte bir Hükümetin, bir iktidarın yapması gereken budur.
Yapılan yanlışların suçunu sürekli birilerinin üzerine atmak kolaydır ama bu "devlet adamlığı" kumaşı değildir.
Devlet adamlığı, millet için fedakarlığı gerektirir; kendinden olanı milletine vermeyi gerektirir; milletin menfaatlerini kendi şahsi menfaatlerin üstünde tutmayı gerektirir.
Ulu önder Atatürk'te bu özellikleri fazlasıyla gördük ama bugünkü siyasetçilerde tam tersine şahit oluyoruz.
Siyasiler, bir taraftan Hz. Ömer'in "Bir kurt kuzuya saldırsa, adl-i ilahi onu Ömer'den sorar" sözünü tekrar edip duruyorlar, diğer taraftan ülkede yaşanmayan sorun kalmadığı halde hiçbir mesuliyeti üzerlerine almıyorlar.
Böylece bu söylemi de sadece siyaseten söylediklerini öğrenmiş oluyoruz; daha önce tarih boyunca yaşanan örneklerinde olduğu gibi...
Yaşanan ekonomik sorunların çözümü ya biliniyordur, ya da bilinmiyordur. Biliniyorsa 20 yıl beklenmez, hemen çözülür. Ama sorunlar daha da kangren hale gelip derinleşiyorsa, hâlâ "Ben bu işi biliyorum" demek, artık hiçbir anlam ifade etmez.
Çözüm sahibi olmayan siyasilerin, kenara çekilip işi ehline bırakması, çözümün önünü açması, hem kendileri hem de millet için en faydalı olandır.
Yıllarca aldatıldık, bırakalım da aldanmayacak olanlar, yaptığı her işin sorumluluğunu taşıyanlar, milleti sırtında taşıyıp, millete hizmete odaklananlar bu işi yapsın demek büyük bir erdemdir. Siyasi ahlak bunu gerektirir.
"Ben olmazsam, ülke mahvolur, millet yok olur" demek ve buna yönelik bir siyaset anlayışı oluşturmaya çalışmak, millete verilecek en büyük zarardır.
Olması gereken, Atatürk gibi, "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak" diyebilmektir.
Siyaset, tüm sistemi kendine bağlamak değildir, hepimiz faniyiz ve bir gün mutlaka toprak olacağız; bu sebeple biz olmasak da yönettiğimiz devletimiz, milletimiz kıyamete kadar dimdik ayakta durabilmelidir.
Bakın, Bağımsız Türkiye Partisi Merhum Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, yetiştirdiği lider ve kadroyla, ortaya koyduğu mükemmel model ve çözümlerle kıyamete kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve Türk milletine hizmet edecek, fırsat verildiği takdirde, Türkiye'yi dünyanın en güçlü ülkesi, Türk milletini de dünyanın en güçlü milleti yapacak bir adres ve bir yol haritası oluşturdu.
Dün olduğu gibi bugün de BTP, Genel Başkanı Hüseyin Baş ile beraber çözümün tek adresi olarak milletimizin önünde olmaya devam ediyor.
BTP kadroları dün büyük özverilerle, hiçbir karşılık beklemeden millet için hizmet anlayışını en üst düzeyde ortaya koydu, çözümler ve projeler üretti, bugün de aynı anlayışla, bütün hızıyla devam ediyor.
İşte bu özverili, çözüm sahibi siyaset anlayışını milletimiz baş tacı ettiği gün, Türkiye zifiri karanlıktan kurtulacak, güneş bambaşka doğacaktır.
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025