10 Şubat II. Abdülhamit'in ölüm günüdür. Her sene bu tarihlerde torunları ortaya çıkar ve kendisi ile ilgili herhangi bir konuda polemik üretirler. Bu sene de Nilhan Osmanoğlu çıkıp İsmet İnönü'nün Abdülhamit Han'a ait mücevherlere dalavere ile el koyduğunu iddia etti. Üstelik hiçbir belgeye ya da ispata dayanmadan. Gerçi şaşırmadık çünkü bu hanım zaman zaman böyle şeyler yapıyor. Kafasına estiği gibi konuşmayı adet haline getirmiş. Zira daha önce katıldığı bir televizyon programında Su Ada'yı neden istediğini anlatırken 1821'de ölen Napolyon'un 1842'de doğan II. Abdülhamit için 'Benden sonraki en zengin kişidir' dediğini iddia etmişti.
Tarihi sorgulama adeti olmayan insanımız bu sözlere inanabilir. Osmanlıyı yeniden diriltme çalışmaları içerisinde zaten gerçekle ilgisi olmayan birçok bilgiyle karşı karşıya kalıyoruz. Gerek Osmanlı ile ilgili çekilen dizilerde, daha birkaç hafta önce Türk Tarih Kurumu'nun yayınladığı Vahdettin'le ilgili filmde ve daha nicelerinde... Hatta bu bilgileri destekler beyanat veren tarihçileri(!) de görüyoruz. Belki birçoğuna inanıyoruz da. Ancak gerçekler Osmanlı arşivinde, birçok dönem tarihçilerinin eserlerinde gün gibi ortada. Hatta II. Abdülhamit'in kızının hatıratında bile ortada dolaşan bu bilgilerin birçoğu yalanlanıyor.
Mûtad olduğu üzere özellikle bu hafta II. Abdülhamit ile ilgili birçok yanlış bilgiye maruz kalacağımızı tahmin ettiğimden kendisi ile ilgili birkaç not paylaşmak isterim. II. Abdülhamit deyince akla ilk gelen şeylerden biri Filistin'dir. Bu konuyu biraz açalım:
Her ne kadar İsrail Devleti 1948'de kurulmuş olsa da bunun çok yıllar öncesine dayanan temelleri vardır. Osmanlı Devleti iki kez yoğun Yahudi göçü almıştır. Bunlardan birincisi 1881'de Rusya ve Romanya'da baskıya maruz kalmalarından dolayı olan göç, diğeri ise 1904 yılında yine Rusya'da meydana gelen baskı ve saldırılardan sonra gerçekleşen göç ki 1. Siyonist Kongresi'nin de etkisiyle bu daha yoğun bir göçtür.
Burada karşımıza Baron Hirsch'in kurduğu Yahudi Kolonizasyon Birliği ve Siyon Aşıkları gibi kuruluşlar çıkar. Ve yakînen bildiğimiz bir isim Rothschild. Rothshild'in o dönem bölgede çiftlikleri var ve çalıştıracak işçiye ihtiyacı olduğu için belli bölgelerde köy kurması için ona özel izin veriliyor. Ancak deniyor ki bir yere yoğunlaşamazsınız, bir köyde en fazla 30 hane olabilir. Ama tabi önemli olan o iznin bir kere alınmış olması. 150 haneye kadar çıkan köyler oluşuyor.
II. Abdülhamit aslında yapılmak istenenin farkında çünkü Yahudilerin o toprakların kendilerine vaad edildiğine inandıklarını herkes biliyor. O yüzden onlarca ferman çıkıyor. Gerekçe ise Yahudiler Filistin bölgesine toplanırsa ayrı bir hükümet kurmak isteyebilirler. Ama Rusya'dan akın akın geliyor göç edenler. Önce Anadolu'ya yerleştiriliyorlar. Sonra dini vecibelerini yerine getirme talebinde bulunuyorlar. Kudüs'e gidip hacı olmak istiyorlar. Bir aydan fazla kalmamak şartıyla izin veriyor II. Abdülhamit. Akabinde bu sürenin ibadetleri için yeterli olmadığı talebiyle uzatılmasını istiyorlar ve süre 3 aya uzatılıyor. Memurlara da kesin emir var. Süresi dolan hemen bölgeden çıkarılacak. Onun da yolu bulunuyor. Süresi dolan Beyrut'a gidiyor, 5-10 gün kalıp geri geliyor ve 3 ay daha kalıyor.
Bu esnada toprak satın almaları yasak. Sadece Rothshild'in ve eskiden beri Osmanlı tebasında olanların alma hakkı var. Fakat Yahudiler çok zenginler. Çoğu kuyumculuk ve tefecilik yapıyor. Tapu memurlarına rüşvet vererek, önce Müslüman vatandaşlara aldırıp sonra kendi üzerlerine geçirerek ve değerinin on katı gibi yüksek meblağlar ödeyerek sürekli toprak satın alıyorlar ve yerleşiyorlar. İşte oradaki halkın paraya tamahı, II. Abdülhamit'in bunları duyup sadece oturduğu yerden yeni bir ferman göndermekle yetinip gerekli tedbirleri almaması sonucunda Filistin topraklarında 80 bin Yahudi birikiyor. Bu süreçte sahnede bir de İsrail'in manevi kurucusu olarak bilinen Theodore Herzl var. Bu konuda çok şehir efsanesi var elbette. Duymayanımız yoktur herhalde. II. Abdülhamit'ten Filistin'i istediği ve Abdülhamit'in de onu kovduğu yönünde. Hatta televizyon dizisinde de canlandırılmış ve adeta kükreyerek kovmuş gibi gösterilen hikaye. Ama tabi öyle bir şey yok. Doğrusu nedir? Onu da yarın anlatalım...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020