Hz. Mâsume’nin kabrinde görülen kerametler
Kış mevsimi olduğundan Harem pek kalabalık değildi. Babam ve büyükannem, kız kardeşimi türbenin kenarında bir yere oturttular...
05.09.2024 18:11:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Burada, İmam Rıza'nın (a.s.) kerametlerinden birine şahit olan bir kimsenin anlattıklarını örnek olarak göstermek mümkündür:
"Miladî 1942 yılında İştihard'da dünyaya gelen İranhanım adında bir kız kardeşim var. İranhanım, doğduktan bir süre sonra annesini kaybetti. İki yaşına girdiğinde de ayakta duramayacak bir hâle geldi. Hatta ellerini duvara dayayıp ayağa kaldırdıklarında bile yere düşüyordu.
Babam ve büyükannem bazı yakınlarla birlikte, 1945'te İmam Rıza'ya (a.s.) tevessül için Meşhed'e doğru yola koyuldular.
Kış mevsimi olduğundan Harem pek kalabalık değildi. Babam ve büyükannem, kız kardeşimi türbenin kenarında bir yere oturttular.
İmam'dan (a.s.) bu hastaya özel bir lutufla nazar etmesini istediler. Sonra da ziyaret namazına durdular. O esnada kardeşim ayağa kalkarak türbeye doğru yürümeye başladı ve türbeye sarıldı.
O andan itibaren tam olarak şifa buldu ve artık hiçbir şeye yaslanmadan yürümeye başladı.
İranhanım'ı İştihard'a geri getirdiler. Bütün yakınlar onun önceki hâlini bildikleri için çok şaşırmışlardı. Hepsi İmam Rıza'nın (a.s.) bu lutfu karşısında sevinç gözyaşı döktü. Kız kardeşim bugün sağlıklı bir şekilde hayatına devam etmektedir."
Bu açıklamadan sonra artık şöyle diyebiliriz: Hz. Mâsume, Allah'a kul olma ve O'nu hakkıyla tanıma konusunda kemâle ermiş ve manevî makamlara ulaşmıştır. Böyle bir insanın kendi velayet hakkından yararlanarak mucizevî işler ve kerametler göstermesi doğaldır.
Burada yüzlerce örnekler içerisinden birkaç örneği sizlere sunuyoruz:
Yolunu kaybeden bir grup
Kum'a oldukça uzak şehirlerden birinden Hz. Mâsume'yi ziyaret maksadıyla yola koyulan bir grup, kışın dondurucu soğuğunda yollarını kaybetmişti. Her taraf karlarla kaplıydı ve vakit de akşamdı.
Uçsuz bucaksız çölde ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Bir taraftan vahşi hayvanlar, diğer taraftan da dondurucu soğuk onlar için büyük bir tehlikeydi. Araçları da yoktu. Çaresiz kalınca Allah'tan yol göstermesi ve onları tehlikeden koruması için Hz. Mâsume'yi vesile kıldılar.
Hz. Mâsume'nin Harem-i Şerifi'nin hizmetçilerinden Merhum Seyyid Muhammed Razavî şöyle anlatır:
"O gece Harem'deydim. Biraz uyumuştum. Uykuda, Hz. Mâsume yanıma gelerek, 'Kalk, minarelerin lambalarını yak!' diye emir buyurdu. Saate baktım, gece yarısını biraz geçmişti ve henüz sabah ezanına dört saat vardı.
Oysa her gün ezan vakti yaklaştığında minarelerin lambalarını yakardık. Bu yüzden yeniden uyudum. Hz. Mâsume'yi ikinci kez rüyamda gördüm.
Bu sefer öfkeyle, 'Kalk! Sana minarelerin lambalarını yak demedim mi' diye çıkışmıştı. Kalktım ve lambaları yaktım. Kar yağmış, her yeri beyaza bürümüştü. Ama Hz. Mâsume'nin emriyle niçin kandilleri erken yaktığımı anlayamamıştım.
Sabahleyin hava açılmış ve güneş çıkmıştı. Harem-i Şerif'ten geçiyordum. Ziyaretçilerden bir grubun aralarında şöyle konuştuklarını duydum:
'Hz. Mâsume bize yardım etti. O'na ne kadar teşekkür etsek azdır. Harem-i Şerif'in minarelerinin lambaları yanmasaydı, Kum'un yolunu asla bulamazdık. Karlı ve soğuk gece karanlığında çölde donup kalacaktık.'
O an rüyamın sebebini, Hz. Mâsume'nin niçin gece yarısı kandilleri yakmamı emrettiğini anladım."
İmam Mehdî (a.f.) Harem'in kenarında
Anlatılmaya değer olaylardan biri de şudur: Güvenilir biri olan Seyyid Abdurrahim şöyle anlatıyor: "Avlu oldukça sakindi. İmam Mehdî (a.f.) ve yanındaki şahıstan başka hiç kimse yoktu.
Onları takip ettim. Yürüyerek Eski Avlu'ya geldiler. Atını tutmam için yularını bana verdiler. Kendi kendime,'Atı tutmak mı daha iyi, İmam ile birlikte olmak mı?' diye sordum.
Atın yularını İmam'ın yanındaki şahsa vererek O'nu takip ettim. İmam, Harem'e girdi ve Hz. Mâsume'nin mezarının baş ucunda durdu. Hizmetçilerden kimse yoktu.
Kendi kendime, 'İmam'ın (a.f.) huzuruna varayım mı, varmayayım mı?' diye sordum. Türbenin kenarında durup İmam'ın (a.f.) sesine kulak astım. Ama hiçbir şey anlamıyordum. Bir müddet sonra İmam, Harem'den dışarı çıktı.
Ben de O'nun ardından dışarı çıktım ve yine O'nu takip etmeye başladım. Ama ansızın kayboldu. Her ne yaptıysam O'nu bulamadım. O saygıdeğer Zâtın huzuruna varma saadetine eremedim." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)
"Miladî 1942 yılında İştihard'da dünyaya gelen İranhanım adında bir kız kardeşim var. İranhanım, doğduktan bir süre sonra annesini kaybetti. İki yaşına girdiğinde de ayakta duramayacak bir hâle geldi. Hatta ellerini duvara dayayıp ayağa kaldırdıklarında bile yere düşüyordu.
Babam ve büyükannem bazı yakınlarla birlikte, 1945'te İmam Rıza'ya (a.s.) tevessül için Meşhed'e doğru yola koyuldular.
Kış mevsimi olduğundan Harem pek kalabalık değildi. Babam ve büyükannem, kız kardeşimi türbenin kenarında bir yere oturttular.
İmam'dan (a.s.) bu hastaya özel bir lutufla nazar etmesini istediler. Sonra da ziyaret namazına durdular. O esnada kardeşim ayağa kalkarak türbeye doğru yürümeye başladı ve türbeye sarıldı.
O andan itibaren tam olarak şifa buldu ve artık hiçbir şeye yaslanmadan yürümeye başladı.
İranhanım'ı İştihard'a geri getirdiler. Bütün yakınlar onun önceki hâlini bildikleri için çok şaşırmışlardı. Hepsi İmam Rıza'nın (a.s.) bu lutfu karşısında sevinç gözyaşı döktü. Kız kardeşim bugün sağlıklı bir şekilde hayatına devam etmektedir."
Bu açıklamadan sonra artık şöyle diyebiliriz: Hz. Mâsume, Allah'a kul olma ve O'nu hakkıyla tanıma konusunda kemâle ermiş ve manevî makamlara ulaşmıştır. Böyle bir insanın kendi velayet hakkından yararlanarak mucizevî işler ve kerametler göstermesi doğaldır.
Burada yüzlerce örnekler içerisinden birkaç örneği sizlere sunuyoruz:
Yolunu kaybeden bir grup
Kum'a oldukça uzak şehirlerden birinden Hz. Mâsume'yi ziyaret maksadıyla yola koyulan bir grup, kışın dondurucu soğuğunda yollarını kaybetmişti. Her taraf karlarla kaplıydı ve vakit de akşamdı.
Uçsuz bucaksız çölde ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Bir taraftan vahşi hayvanlar, diğer taraftan da dondurucu soğuk onlar için büyük bir tehlikeydi. Araçları da yoktu. Çaresiz kalınca Allah'tan yol göstermesi ve onları tehlikeden koruması için Hz. Mâsume'yi vesile kıldılar.
Hz. Mâsume'nin Harem-i Şerifi'nin hizmetçilerinden Merhum Seyyid Muhammed Razavî şöyle anlatır:
"O gece Harem'deydim. Biraz uyumuştum. Uykuda, Hz. Mâsume yanıma gelerek, 'Kalk, minarelerin lambalarını yak!' diye emir buyurdu. Saate baktım, gece yarısını biraz geçmişti ve henüz sabah ezanına dört saat vardı.
Oysa her gün ezan vakti yaklaştığında minarelerin lambalarını yakardık. Bu yüzden yeniden uyudum. Hz. Mâsume'yi ikinci kez rüyamda gördüm.
Bu sefer öfkeyle, 'Kalk! Sana minarelerin lambalarını yak demedim mi' diye çıkışmıştı. Kalktım ve lambaları yaktım. Kar yağmış, her yeri beyaza bürümüştü. Ama Hz. Mâsume'nin emriyle niçin kandilleri erken yaktığımı anlayamamıştım.
Sabahleyin hava açılmış ve güneş çıkmıştı. Harem-i Şerif'ten geçiyordum. Ziyaretçilerden bir grubun aralarında şöyle konuştuklarını duydum:
'Hz. Mâsume bize yardım etti. O'na ne kadar teşekkür etsek azdır. Harem-i Şerif'in minarelerinin lambaları yanmasaydı, Kum'un yolunu asla bulamazdık. Karlı ve soğuk gece karanlığında çölde donup kalacaktık.'
O an rüyamın sebebini, Hz. Mâsume'nin niçin gece yarısı kandilleri yakmamı emrettiğini anladım."
İmam Mehdî (a.f.) Harem'in kenarında
Anlatılmaya değer olaylardan biri de şudur: Güvenilir biri olan Seyyid Abdurrahim şöyle anlatıyor: "Avlu oldukça sakindi. İmam Mehdî (a.f.) ve yanındaki şahıstan başka hiç kimse yoktu.
Onları takip ettim. Yürüyerek Eski Avlu'ya geldiler. Atını tutmam için yularını bana verdiler. Kendi kendime,'Atı tutmak mı daha iyi, İmam ile birlikte olmak mı?' diye sordum.
Atın yularını İmam'ın yanındaki şahsa vererek O'nu takip ettim. İmam, Harem'e girdi ve Hz. Mâsume'nin mezarının baş ucunda durdu. Hizmetçilerden kimse yoktu.
Kendi kendime, 'İmam'ın (a.f.) huzuruna varayım mı, varmayayım mı?' diye sordum. Türbenin kenarında durup İmam'ın (a.f.) sesine kulak astım. Ama hiçbir şey anlamıyordum. Bir müddet sonra İmam, Harem'den dışarı çıktı.
Ben de O'nun ardından dışarı çıktım ve yine O'nu takip etmeye başladım. Ama ansızın kayboldu. Her ne yaptıysam O'nu bulamadım. O saygıdeğer Zâtın huzuruna varma saadetine eremedim." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.