Hz. Ali’nin Mushafı ve Mushaf’ın özellikleri
İmam Sâdık bu konuda şöyle buyuruyor: “Eğer Kur’an nâzil olduğu gibi (yani Hz. Ali’nin tefsir ve tertibi ile) okunsaydı bizim adımızı, Kur’an’da bulacaktınız
16.02.2023 19:42:00
İmam Sâdık bu konuda şöyle buyuruyor: "Eğer Kur'an nâzil olduğu gibi (yani Hz. Ali'nin tefsir ve tertibi ile) okunsaydı bizim adımızı, Kur'an'da bulacaktınız."
Nazil olduğu şekilde denilmesindeki maksat özel diziliş, tefsir ve teviliyle yani Hz. Ali'nin tefsir ve tertibiyle okunmasıdır.
Seyyid Şerefuddin şöyle yazıyor:
"Ali, Hz. Peygamberin cenaze işlerin tamamladıktan sonra Kur'an'ı toplayıncaya kadar namaz dışında sırtına aba almayacağına yemin etti ve söylediği gibi de yaptı.
Bu kitap bittikten hemen sonra Hz. Fâtımâ için bir kitap yazdı. Bu kitap Fâtımâ evlatlarınca "Mushaf-ı Fâtımâ" adıyla bilinmektedir. Bir takım örnek olaylar ve hikmetli sözlerden ibarettir. Daha sonra diyet hakkında bir kitap yazdı. Ve onu sahife olarak adlandırdı."
Mushaf'ın özellikleri
Sûreler nüzul sırasına göre belirlenmiştir.
Mensuh ayetler (hükmü kaldırılmamış), nâsih ayetlerden (hükmü kaldırılan) önce getirilmiştir.
Ayetler hiçbir değişikliğe uğramadan, dikkatle yazılmıştır.
Her ayet, harf harf aynen Hz. Peygamber'in okuduğu gibi yazılmıştır.
Ayetler, Hz. Peygamber'in imlası, Ali'nin hattı ile yazılmıştır.
Ayetlerin tefsiri, Allah tarafından nâzil olduğu kadar yazılmıştır.
Ayetlerin tevili (asıl mânâ ve yorumları) onda zikrolunmuştur.
Ayetlerin indirilmesinin nerede, ne zaman, ne maksatla oluğu, ayetten kimlerin kastedildiği bütün özellikleri zikredilmiştir. Bu özellikler "Ayetlerin Tenzili" diye adlandırılmıştır.
Ehl-i Hak ve ehl-i bâtılın kimler olduğu, ayrıca Muhacirler'den ve Ensar'dan bazı kimselerin veya münafıkların işlediği suçlar da bu kitapta yazılmıştır.
Şehristani, "Metafih'ul-Esrar" kitabının giriş bölümünde şöyle yazıyor: "Hz. Ali kitabının metin ve haşiyelerden oluştuğu söylenmektedir."
Hz. Ali'nin Mushaf'ının tertibi, nüzul tertibiydi. Mushaf'ın başında İkra, Müddesir, Kalem ve Müzemmil sûreleri yer almaktaydı.
Bu yönüyle içerdiği tefsir ve tevillerle birlikte ele alındığında Hz. Ali'nin mushafının, Hz. Ali'nin telifi ve eseri olarak diğer mushaflardan tamamen farklı olarak değerlendirilmesi gerekir.
Yani Hz. Ali'nin mushafının (her ayetin tefsir ve tevilini de içermesi bakımından) çoğunun Kur'an olmadığını söyleyebiliriz. Bu kitap sadece Kur'an ayetlerinin toplanılması olayı değil, başlı başına bir kitaptır.
Seyid Şerefuddin Amuli şöyle yazıyor:
"Ali Kur'an'ı nüzul sırasına göre toplamış ve ondaki nâsih ve mensuhu, umum ve hususu, mutlak ve mukayyedi, muhkem ve müteşabihi, azimet ve ruhsatı, sünnet ve adabı belirlemiş, nüzul sebeplerine işaret etmiş ve anlaşılması zor olan yerlere açıklamalar getirmiştik Anlaşılacağı üzere, Hz. Ali tarafından toplanmış, Kur'an daha çok bir tefsir niteliği taşımaktadır."
İmam Câfer-i Sâdık, şöyle buyurmuştur: "Bizim Kaim'imiz (yani Hz. Mehdi) kıyam ettiğinde Kur'an'ın nâzil olduğu gibi okutulması için çadırlar kurduracak. O gün en zor gündür. Zira Kur'an, bugünkü tertip ve düzeninin dışında, bambaşka bir halde olacaktır."
Hz. Ali'nin Kur'an'ında sûrelerin tertibi
Tarih-i Yakubi'de şöyle yazıyor: "Bazıları Ali b. Ebi Tâlib'in Hz. Peygamberin vefatından sona Kur'an'ı topladığını, devenin sırtına yükleyip, getirdiğini ve "Bu benim topladığım Kur'an'dır" dediğini söylemişlerdir. O, Kur'an'ı yedi cüzde toplanmıştı."
Zamanın halifesi ve halk Hz. Ali tarafından toplanmış Kur'an'ı kabul etmedikleri için İmam Ali toplamış olduğu Kur'an'ı evine götürdü.
Ancak bu mushafın ne olduğu hakkında bazı rivayetlerin dışında elde doğru düzgün bir bilgi yoktur.
Bazı rivayetlere göre İmam Ali yazdığı Kur'an kabul edilmeyince, "Allah'a and olsun, bundan sonra onu bir daha göremeyeceksiniz! Benim görevim Kur'an'ı toplamak ve sizi bundan haberdar etmek idi" buyurdular.
Hz. Ali'nin Kur'an'ı toplama işinden anlaşılan Kur'an'ı metni, tefsiri ve teviliyle toplama işidir. Yani bir anlamda Kur'an'ın Allah'ın indirdiği şekliyle düzenlenmesidir ki bu sadece Ali ve evlatlarına aittir.
Hz. Ali'nin mushafını, kendisinden sonra vasilik ve imamlık makamına haiz kimselerin (on iki imamın) birbirlerine miras bıraktıkları ve onu hiç kimseye göstermedikleri belirtilmiştir.
Daha önce İbn-i Sirin'in bu kitabı araştırdığını ancak ulaşamadığını ifade etmiştik.
İbn-i Ebi Nasr Bezenti'den şöyle rivayet ediliyor: "İmam Rıza, Kûfe'ye doğru götürülürken benim yanıma bir Mushaf gönderdi. Onu açtığımda "Beyyine" sûresini onda gördüm. Çok geniş yazılmıştı. Kureyş'ten yetmiş kişinin, adının babalarının adlarıyla orada yazılı olduğunu gördüm. Bir müddet sonra İmam'ın, kitabı geri istediği haberini aldım."
Bir rivayet de şöyle nakledilmiştir:
"Mushafların çeşitliliği, Osman zamanında bir hayli arttığı için, Talha, Hz. Ali'den önceleri halka sunmuş olduğu Kur'an'ı niçin tekrar halka sunmadığını sordu.
Hz Ali bu soruyu cevapsız bıraktı. Talha soruyu tekrar etti. O zaman İmam şöyle buyurdu: 'Ey Talha! Kasıtlı olarak cevap vermedim. Acaba halkın bu okuduklarının hepsi Kur'an mıdır, yoksa Kur'an'dan olmayan bir şey var mıdır?'
Talha, 'Hepsi Kur'an'dandır' dedi.
İmam, 'Eğer bu kitabı alıp, amel edecek olursanız, ateşten kurtulmuş ve cennettekilere karışmış olursunuz' dedi. Talha, 'O zaman Kur'an, bize yeterlidir' dedi."
Burada akla şöyle bir soru gelebilir: İmam Ali halife olduktan sonra neden kendi yazdığı Kur'an'ı halka sunup, onları bunu okumaya davet etmedi?
Hz. Ali, Hz Osman tarafından çoğaltılan Kur'an'ı bir mânâda onaylamıştı. Dolayısıyla halkın arasında gruplaşmalara yol açabilecek şeylerden uzak durmaya büyük özen gösteren Hz. Ali Kur'an'ın çoğaltılması işinde de aynı yolu izlemiş ve tefrikalara yol açmaması için kendi tertip ettiği Kur'an'ı halka sunmamıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Nazil olduğu şekilde denilmesindeki maksat özel diziliş, tefsir ve teviliyle yani Hz. Ali'nin tefsir ve tertibiyle okunmasıdır.
Seyyid Şerefuddin şöyle yazıyor:
"Ali, Hz. Peygamberin cenaze işlerin tamamladıktan sonra Kur'an'ı toplayıncaya kadar namaz dışında sırtına aba almayacağına yemin etti ve söylediği gibi de yaptı.
Bu kitap bittikten hemen sonra Hz. Fâtımâ için bir kitap yazdı. Bu kitap Fâtımâ evlatlarınca "Mushaf-ı Fâtımâ" adıyla bilinmektedir. Bir takım örnek olaylar ve hikmetli sözlerden ibarettir. Daha sonra diyet hakkında bir kitap yazdı. Ve onu sahife olarak adlandırdı."
Mushaf'ın özellikleri
Sûreler nüzul sırasına göre belirlenmiştir.
Mensuh ayetler (hükmü kaldırılmamış), nâsih ayetlerden (hükmü kaldırılan) önce getirilmiştir.
Ayetler hiçbir değişikliğe uğramadan, dikkatle yazılmıştır.
Her ayet, harf harf aynen Hz. Peygamber'in okuduğu gibi yazılmıştır.
Ayetler, Hz. Peygamber'in imlası, Ali'nin hattı ile yazılmıştır.
Ayetlerin tefsiri, Allah tarafından nâzil olduğu kadar yazılmıştır.
Ayetlerin tevili (asıl mânâ ve yorumları) onda zikrolunmuştur.
Ayetlerin indirilmesinin nerede, ne zaman, ne maksatla oluğu, ayetten kimlerin kastedildiği bütün özellikleri zikredilmiştir. Bu özellikler "Ayetlerin Tenzili" diye adlandırılmıştır.
Ehl-i Hak ve ehl-i bâtılın kimler olduğu, ayrıca Muhacirler'den ve Ensar'dan bazı kimselerin veya münafıkların işlediği suçlar da bu kitapta yazılmıştır.
Şehristani, "Metafih'ul-Esrar" kitabının giriş bölümünde şöyle yazıyor: "Hz. Ali kitabının metin ve haşiyelerden oluştuğu söylenmektedir."
Hz. Ali'nin Mushaf'ının tertibi, nüzul tertibiydi. Mushaf'ın başında İkra, Müddesir, Kalem ve Müzemmil sûreleri yer almaktaydı.
Bu yönüyle içerdiği tefsir ve tevillerle birlikte ele alındığında Hz. Ali'nin mushafının, Hz. Ali'nin telifi ve eseri olarak diğer mushaflardan tamamen farklı olarak değerlendirilmesi gerekir.
Yani Hz. Ali'nin mushafının (her ayetin tefsir ve tevilini de içermesi bakımından) çoğunun Kur'an olmadığını söyleyebiliriz. Bu kitap sadece Kur'an ayetlerinin toplanılması olayı değil, başlı başına bir kitaptır.
Seyid Şerefuddin Amuli şöyle yazıyor:
"Ali Kur'an'ı nüzul sırasına göre toplamış ve ondaki nâsih ve mensuhu, umum ve hususu, mutlak ve mukayyedi, muhkem ve müteşabihi, azimet ve ruhsatı, sünnet ve adabı belirlemiş, nüzul sebeplerine işaret etmiş ve anlaşılması zor olan yerlere açıklamalar getirmiştik Anlaşılacağı üzere, Hz. Ali tarafından toplanmış, Kur'an daha çok bir tefsir niteliği taşımaktadır."
İmam Câfer-i Sâdık, şöyle buyurmuştur: "Bizim Kaim'imiz (yani Hz. Mehdi) kıyam ettiğinde Kur'an'ın nâzil olduğu gibi okutulması için çadırlar kurduracak. O gün en zor gündür. Zira Kur'an, bugünkü tertip ve düzeninin dışında, bambaşka bir halde olacaktır."
Hz. Ali'nin Kur'an'ında sûrelerin tertibi
Tarih-i Yakubi'de şöyle yazıyor: "Bazıları Ali b. Ebi Tâlib'in Hz. Peygamberin vefatından sona Kur'an'ı topladığını, devenin sırtına yükleyip, getirdiğini ve "Bu benim topladığım Kur'an'dır" dediğini söylemişlerdir. O, Kur'an'ı yedi cüzde toplanmıştı."
Zamanın halifesi ve halk Hz. Ali tarafından toplanmış Kur'an'ı kabul etmedikleri için İmam Ali toplamış olduğu Kur'an'ı evine götürdü.
Ancak bu mushafın ne olduğu hakkında bazı rivayetlerin dışında elde doğru düzgün bir bilgi yoktur.
Bazı rivayetlere göre İmam Ali yazdığı Kur'an kabul edilmeyince, "Allah'a and olsun, bundan sonra onu bir daha göremeyeceksiniz! Benim görevim Kur'an'ı toplamak ve sizi bundan haberdar etmek idi" buyurdular.
Hz. Ali'nin Kur'an'ı toplama işinden anlaşılan Kur'an'ı metni, tefsiri ve teviliyle toplama işidir. Yani bir anlamda Kur'an'ın Allah'ın indirdiği şekliyle düzenlenmesidir ki bu sadece Ali ve evlatlarına aittir.
Hz. Ali'nin mushafını, kendisinden sonra vasilik ve imamlık makamına haiz kimselerin (on iki imamın) birbirlerine miras bıraktıkları ve onu hiç kimseye göstermedikleri belirtilmiştir.
Daha önce İbn-i Sirin'in bu kitabı araştırdığını ancak ulaşamadığını ifade etmiştik.
İbn-i Ebi Nasr Bezenti'den şöyle rivayet ediliyor: "İmam Rıza, Kûfe'ye doğru götürülürken benim yanıma bir Mushaf gönderdi. Onu açtığımda "Beyyine" sûresini onda gördüm. Çok geniş yazılmıştı. Kureyş'ten yetmiş kişinin, adının babalarının adlarıyla orada yazılı olduğunu gördüm. Bir müddet sonra İmam'ın, kitabı geri istediği haberini aldım."
Bir rivayet de şöyle nakledilmiştir:
"Mushafların çeşitliliği, Osman zamanında bir hayli arttığı için, Talha, Hz. Ali'den önceleri halka sunmuş olduğu Kur'an'ı niçin tekrar halka sunmadığını sordu.
Hz Ali bu soruyu cevapsız bıraktı. Talha soruyu tekrar etti. O zaman İmam şöyle buyurdu: 'Ey Talha! Kasıtlı olarak cevap vermedim. Acaba halkın bu okuduklarının hepsi Kur'an mıdır, yoksa Kur'an'dan olmayan bir şey var mıdır?'
Talha, 'Hepsi Kur'an'dandır' dedi.
İmam, 'Eğer bu kitabı alıp, amel edecek olursanız, ateşten kurtulmuş ve cennettekilere karışmış olursunuz' dedi. Talha, 'O zaman Kur'an, bize yeterlidir' dedi."
Burada akla şöyle bir soru gelebilir: İmam Ali halife olduktan sonra neden kendi yazdığı Kur'an'ı halka sunup, onları bunu okumaya davet etmedi?
Hz. Ali, Hz Osman tarafından çoğaltılan Kur'an'ı bir mânâda onaylamıştı. Dolayısıyla halkın arasında gruplaşmalara yol açabilecek şeylerden uzak durmaya büyük özen gösteren Hz. Ali Kur'an'ın çoğaltılması işinde de aynı yolu izlemiş ve tefrikalara yol açmaması için kendi tertip ettiği Kur'an'ı halka sunmamıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)