‘Kürt sorunu vardır’ diyen Erdoğan’a Haydar Baş’tan tepki
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş’ın 17 Ağustos 2005 tarihinde gündeme ilişkin yaptığı açıklama
19.01.2025 00:37:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Başbakan Erdoğan'ın "Kürt sorunu benim meselemdir" açıklamasını değerlendiren Bağımsız Türkiye Partisi ebedi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş önemli açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Haydar Baş, PKK terörünü Kürt sorunu olarak ilan eden Başbakan Erdoğan'a sert tepki gösterdi. "Türkiye'de Kürt sorunu yoktur" diyen Baş, "bu ifade üniter devlet yapısını yok eder" dedi
Çok ciddi kaos çıkar
Bu açıklama ile Başbakanın suç işlediğini ifade eden Baş, "Erdoğan arı kovanına çomak soktu. Başbakanın hangi maksatla böyle bir beyan verdiğini bilmiyorum ama Başbakanın ifadelerinden benim anladığım kadarıyla ortaya çok ciddi bir yanlış çıkıyor, çok ciddi bir kaos çıkıyor. 'Kürt sorunu benim meselemdir' gibi bir ifade kullanıyor başbakan.
Türkiye'de, Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. Eğer bir Kürt meselesi varsa yarın bir başkası benim şu meselem var diye ortaya çıkar. Keldaniler der ki, 'bizim Keldani meselemiz var', Süryaniler 'bizim Süryani meselemiz var' der.
İnşallah sürç-i lisandır
Sayın Başbakanın ifadesi, Türkiye'nin üniter yapısının tamamen bozulup dağılması manasına gelir ve bunun altyapısını- üstyapısını hazırlar. Ama benim zannım o ki, sayın başbakanımız böyle bir düşünceyle ifade-i meramda bulunmamıştır, sürç-i lisan ile inşallah böyle bir söz ifade edilmiştir.
Aksi takdirde PKK'nın yıllardan beri terörle geldiği mücadeleyi yasal bir zemine taşımanın ve de 30 küsur bin şehidin boş yere öldüğünün çok ciddi bir faturası olarak milletin önüne gelir ki, bunu düşünmek bile çok büyük yanlış olabilir.
Derhal devleti idare eden siyaset, devleti korumakla görevli olan irade bunun ne manaya geldiğini ve milletin bu işi böyle anlamak istemediğini, anlamasının devletin ve milletin aleyhinde olduğunu vurgulamaları lazım.
Yani burada benim susmam gerekir, ben burada susmayı tercih edeyim politikası yapılamaz. Ateş bacayı sardı, ev tamamen yangın içinde manasıdır bu.
Şimdi eğer ben, evin içindeki çocuğu çıkarayım mı çıkarmayayım mı, diye tereddüt edersek, abesle iştigaldir bu.
Bütün sivil toplum kuruluşları, siyasiler, partiler, devleti korumakla görevli güvenlik güçleri ne diyorsa hepsinin böyle bir söz karşısında, devletin ve milletin yanında tepkisini ve tavrını koyması lazımdı.
Bu bir hastalığın teşhisidir. Eğer siz bu hastalığı teşhis etmezseniz bir anda bütün vücudu sarabilir. Biz tek bir milletiz.
Meseleyi bugüne kadar ele alan insanlar övücü bir mantıkla ele alıyor. Yani 'o, sen' diye bir şey yok. Türkiye üniter bir yapıya maliktir ve Türk milleti tek bir millettir. Bunun içerisinde bir sülalenin içerisindeki boylar gibi a'sı da var, b'si de var, c'si de var, bunu böyle düşünmek gerekiyor.
Türk milletinin kimliği nedir, Müslüman Türk kimliğidir, şemsiyemiz budur. Bunun içinde Lazı, Çerkezi, Boşnağı, Kürdü, Arabı ve Türkü de vardır ama bu top yekun bir millettir. Bunu bu şekilde görmemiz lazım.
Eğer bunu farklı bir zemine taşırsak kendi kendimizi berhava etmiş olur, dağıtmış oluruz. Bunu söyleyen sehven de söylemiş olsa bir suç işlemiştir. Arı kovanına çomağı sokmuş demektir. Yanlışlar zaten günümüze kadar geldi. Asırlardır aynı senaryo uygulanıyor.
Asıl olan bu milleti bir araya getirecek öğeleri savunup, milletin tefrikaya düşmesini önlemektir. 80'den beri ifade ettiğimiz, anlatmaya çalıştığımız konu da budur; biz bir milletiz.
Eğer onu sen farklı görüp gösterirsen o zaman akıbetin pek hayırlı olmaz. İşin püf noktası şu anda oynanan oyun, senaryo Türk milletinin senaryosu değildir.
1800'lü yıllardan bu tarafa Osmanlı topraklarının tamamında oynanan bir oyun devam ediyor. Bu oyun Hicaz bölgesinde farklı, Anadolu'da farklı bir boyutta oynanmış ve bugün de onun devamı dinler arası diyalog mantığıyla gündem ediliyor.
Altyapı hazırlanarak vatandaşın gönlü tamamen İslam'dan koparılıyor. İslam'dan kopmakla kalmıyor bu iş, dininden kopan vatanından, devletinden, milletinden, ailesinden kopuyor. O zaman yabancı güçlerin birer elamanı, kullanılmaya müsait bir el bombası şekline dönüşüyor.
Burada yapılması gereken iş de, bunun önüne acilen geçmektir. Misyonerler ne yapıyor; fakir bölgelere giderek o insanlarla uğraşıyorlar. Onları destekler gibi görünüyorlar ve çocuklarını gençlerini ellerinden alıyorlar.
Burada yapılmak istenilen iş teker teker bu bireyleri kendi cenahlarına çekip, Türk toplumunda bir çatışma ortaya getirmek. 5-6 sene içinde işi bitirmek istiyorlar. Benim kanaatim 5-6 sene içinde bu işi neticelendirmek istiyorlar. Aslında bunlar 5-6 sene evvel halledeceklerdi ama biz taş gibi bunların önüne geçtik ve işi geciktirdiler.
Vatandaşı tam ayıktıramadıksa da ayıkma noktasına getirdik. Bu da onların hesaplarını bozdu ama şu anda el ele verirsek inşallah bunun önüne geçeceğiz, oyunlarını boşa çıkardığımız gibi Türk milletinin ekonomisini de düzlüğe çıkaracağız." (Yeni Mesaj gazetesi 17.08.2005)
Prof. Dr. Haydar Baş, PKK terörünü Kürt sorunu olarak ilan eden Başbakan Erdoğan'a sert tepki gösterdi. "Türkiye'de Kürt sorunu yoktur" diyen Baş, "bu ifade üniter devlet yapısını yok eder" dedi
Çok ciddi kaos çıkar
Bu açıklama ile Başbakanın suç işlediğini ifade eden Baş, "Erdoğan arı kovanına çomak soktu. Başbakanın hangi maksatla böyle bir beyan verdiğini bilmiyorum ama Başbakanın ifadelerinden benim anladığım kadarıyla ortaya çok ciddi bir yanlış çıkıyor, çok ciddi bir kaos çıkıyor. 'Kürt sorunu benim meselemdir' gibi bir ifade kullanıyor başbakan.
Türkiye'de, Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. Eğer bir Kürt meselesi varsa yarın bir başkası benim şu meselem var diye ortaya çıkar. Keldaniler der ki, 'bizim Keldani meselemiz var', Süryaniler 'bizim Süryani meselemiz var' der.
İnşallah sürç-i lisandır
Sayın Başbakanın ifadesi, Türkiye'nin üniter yapısının tamamen bozulup dağılması manasına gelir ve bunun altyapısını- üstyapısını hazırlar. Ama benim zannım o ki, sayın başbakanımız böyle bir düşünceyle ifade-i meramda bulunmamıştır, sürç-i lisan ile inşallah böyle bir söz ifade edilmiştir.
Aksi takdirde PKK'nın yıllardan beri terörle geldiği mücadeleyi yasal bir zemine taşımanın ve de 30 küsur bin şehidin boş yere öldüğünün çok ciddi bir faturası olarak milletin önüne gelir ki, bunu düşünmek bile çok büyük yanlış olabilir.
Derhal devleti idare eden siyaset, devleti korumakla görevli olan irade bunun ne manaya geldiğini ve milletin bu işi böyle anlamak istemediğini, anlamasının devletin ve milletin aleyhinde olduğunu vurgulamaları lazım.
Yani burada benim susmam gerekir, ben burada susmayı tercih edeyim politikası yapılamaz. Ateş bacayı sardı, ev tamamen yangın içinde manasıdır bu.
Şimdi eğer ben, evin içindeki çocuğu çıkarayım mı çıkarmayayım mı, diye tereddüt edersek, abesle iştigaldir bu.
Bütün sivil toplum kuruluşları, siyasiler, partiler, devleti korumakla görevli güvenlik güçleri ne diyorsa hepsinin böyle bir söz karşısında, devletin ve milletin yanında tepkisini ve tavrını koyması lazımdı.
Bu bir hastalığın teşhisidir. Eğer siz bu hastalığı teşhis etmezseniz bir anda bütün vücudu sarabilir. Biz tek bir milletiz.
Meseleyi bugüne kadar ele alan insanlar övücü bir mantıkla ele alıyor. Yani 'o, sen' diye bir şey yok. Türkiye üniter bir yapıya maliktir ve Türk milleti tek bir millettir. Bunun içerisinde bir sülalenin içerisindeki boylar gibi a'sı da var, b'si de var, c'si de var, bunu böyle düşünmek gerekiyor.
Türk milletinin kimliği nedir, Müslüman Türk kimliğidir, şemsiyemiz budur. Bunun içinde Lazı, Çerkezi, Boşnağı, Kürdü, Arabı ve Türkü de vardır ama bu top yekun bir millettir. Bunu bu şekilde görmemiz lazım.
Eğer bunu farklı bir zemine taşırsak kendi kendimizi berhava etmiş olur, dağıtmış oluruz. Bunu söyleyen sehven de söylemiş olsa bir suç işlemiştir. Arı kovanına çomağı sokmuş demektir. Yanlışlar zaten günümüze kadar geldi. Asırlardır aynı senaryo uygulanıyor.
Asıl olan bu milleti bir araya getirecek öğeleri savunup, milletin tefrikaya düşmesini önlemektir. 80'den beri ifade ettiğimiz, anlatmaya çalıştığımız konu da budur; biz bir milletiz.
Eğer onu sen farklı görüp gösterirsen o zaman akıbetin pek hayırlı olmaz. İşin püf noktası şu anda oynanan oyun, senaryo Türk milletinin senaryosu değildir.
1800'lü yıllardan bu tarafa Osmanlı topraklarının tamamında oynanan bir oyun devam ediyor. Bu oyun Hicaz bölgesinde farklı, Anadolu'da farklı bir boyutta oynanmış ve bugün de onun devamı dinler arası diyalog mantığıyla gündem ediliyor.
Altyapı hazırlanarak vatandaşın gönlü tamamen İslam'dan koparılıyor. İslam'dan kopmakla kalmıyor bu iş, dininden kopan vatanından, devletinden, milletinden, ailesinden kopuyor. O zaman yabancı güçlerin birer elamanı, kullanılmaya müsait bir el bombası şekline dönüşüyor.
Burada yapılması gereken iş de, bunun önüne acilen geçmektir. Misyonerler ne yapıyor; fakir bölgelere giderek o insanlarla uğraşıyorlar. Onları destekler gibi görünüyorlar ve çocuklarını gençlerini ellerinden alıyorlar.
Burada yapılmak istenilen iş teker teker bu bireyleri kendi cenahlarına çekip, Türk toplumunda bir çatışma ortaya getirmek. 5-6 sene içinde işi bitirmek istiyorlar. Benim kanaatim 5-6 sene içinde bu işi neticelendirmek istiyorlar. Aslında bunlar 5-6 sene evvel halledeceklerdi ama biz taş gibi bunların önüne geçtik ve işi geciktirdiler.
Vatandaşı tam ayıktıramadıksa da ayıkma noktasına getirdik. Bu da onların hesaplarını bozdu ama şu anda el ele verirsek inşallah bunun önüne geçeceğiz, oyunlarını boşa çıkardığımız gibi Türk milletinin ekonomisini de düzlüğe çıkaracağız." (Yeni Mesaj gazetesi 17.08.2005)