Yaklaşık olarak son kırk yılımızı merhum Prof. Dr. Haydar Baş'la baş başa vererek, beraber yürüyerek çok şey kazandık.
Şimdi de oğlu Hukukçu Hüseyin Baş'la baş başa verip yola devam ederek pek çok şey kazanacağımıza inanıyoruz.
Bilindiği üzere, merhum Haydar Baş Hocamız ebedi aleme rıhlet ettikten sonra oğlu Hüseyin Baş, tüm teşkilatların ittifakı ile Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı seçildi.
Sevgili ve genç Genel Başkanımız Sayın Hüseyin Baş, babasının izinde tavizsiz yürüyeceğini ve onun bıraktığı ilim mirasını özelde tüm Türkiye, genelde ise tüm insanlık ile buluşturacağını taahhüt ettiğine göre, her daim yanında olmak elbette herkese çok şey kazandıracaktır.
Şöyle diyor Sayın Başkan: "Size tek bir tavsiyem var sadece geçmişi hatırlayın, o geçmişinizde muhakkak benim kim olduğumu bulacaksınız. Sevgili yol arkadaşım, şimdi seni yorarlar, seni kırarlar, seni üzerler, seni değil beni sevmediğindendir. Haddi zatında babamı sevemediğindendir. Sen aldırma gel devam et benimle koşmaya. Merak etme, elbet taşıyacağız bu davayı iktidara.
Onun evladı olmak vardı önceden, şimdi benim dava arkadaşım olabilmeye döndü.
Dava arkadaşı nedir, bilir misin?
Şartlar ne olursa olsun kendi çıkarlarını değil maddi hiçbir menfaate bağlı kalmaksızın gerektiğinde sevdiği ve sarıldığı her şeyden vazgeçebilen, öncelikle dava arkadaşının ve davasının çıkarlarını gözetebilen insandır. Benim de bir sürü dava arkadaşım var, davasına kendisini adayan… En zor zamanlarda asla vazgeçmeyen abilerim, iyi yürekli ablalarım, hanım kardeşlerim var. Ve hepsine babam 'evladım' demişti.
Şimdi sesleniyorum! Ey babamın evlatları, canından evlatları!
Davan, dava arkadaşın ve dava arkadaşların için korkusuzca yürümeye hazır mısın? Evet dediğini duyar gibiyim. İşte benim en büyük güç kaynağım bu."
'Haydar Hoca ile beraber hayat yürüyüşüne katılmakla ne kazandınız ki oğlu Hüseyin Baş'la baş başa vererek neler kazanacağınızı umuyorsunuz' diyenler çıkacaktır elbette.
Arz edeyim efendim.
Doğrudur, hanlarımız-hamamlarımız yok, köşkler-saraylar sahibi değiliz ama madde karşısında onurlu ve dimdik bir duruş sahibiyiz.
Adalet bahsinde kılı kırk yaran bir dikkatin sahibiyiz.
Yetimin-yoksulun ve cümle mazlumların iniltileri karşısında olağanüstü bir rikkatin sahibiyiz.
Vatan millet denilince, bayrak sancak denilince, birlik beraberlik, dirlik düzenlik denilince tüyleri diken diken olan bir hassasiyetin sahibiyiz.
Ehl-i Beyt tamlamasını duyar duymaz, "Hamse-i Âl-i Aba" orijinal ifadesi kulağına çalınır çalınmaz, o kutlu beş örnek insanın, Son Elçinin, mübarek kızı Fatma ananın, ilim şehrinin kapısı olan İmam Ali'nin ve onların güzeller güzeli çocukları olan Hasan ile Hüseyin'in sevdası ve muhabbeti ile ürperen bir hasletin sahibiyiz.
Bütün bunları ve daha fazlasını zaman içinde Haydar Hoca ile beraber yol yürüyüşümüzde kazandık, elbette kabiliyetimiz nispetinde.
Daha neler kazandık?
Emperyalizmin zehirli dili, doymak bilmeyen karnı mesabesinde olan zalim ve ahlaksız kapitalizme, bilim diliyle meydan okuyacak altın değerinde bir özgüven kazandık.
Bilindiği gibi 'bizim mahallenin' hacı-hoca takımı, sözde duyarlı ilim çevreleri, camide, cumada, kürsüde ve minberde yüz yıllar boyunca faizin haramlığını anlattı durdular, ama hepsi o kadar.
İktisadi hayatın, dengeli kalkınma ve büyümenin, insanca ve hakça üretim ve tüketimin sırtında hiç tartışmasız bir veba, bir kanser ve bir kambur olan faizden, faizli sistemden kurtuluş için bir çare üretemediler ve bir çözüm sunamadılar.
Haydar Hoca oturdu, yıllarca uykusundan ve istirahatinden feragat ederek ve belki de sağlığını da zaman zaman ihmal ederek bu illetin tedavisi için çare üretti ve tüm mazlum milletler için çözüm sundu.
Haydar Baş merhumun etrafındaki yazan-çizen, konuşan-anlatan kadrolar olarak bu konuyu yeterince anlatamadığımızı düşünüyorum.
Altı ayı aşkın bir süreden beri tüm dünyayı kasıp kavuran, ülke ekonomilerini, üretim faaliyetlerini tam kalbinden vuran malum korona vebası vesilesi ile merhum Genel Başkanın ekonomi tezi gündeme, hatta dünya gündemine tekrar oturmuştur.
Bu vesile ile, ülke çapında MEM kongreleri, konferansları ve panelleri organize edilerek milletimizin bilgilendirilmesi sağlanabilir.
Bu mesele, yani İslam coğrafyasının bütün kaynaklarını, bütün el emeğini ve alın terini, sistem sahiplerinin kasasına aktaran, aktarmaya da halen devam eden kapitalizme meydan okumak, "böyle geldi bu dünya böyle gitmez" demek, nice ülkeler fethetmekten çok daha önemlidir.
'Şimdiye kadar ne kazandınız ki şimdiden sonra da ne kazanmayı umuyorsunuz' tarzı soruların o kadar çok cevabı var ki, ayaküstü sayfalar dolusu kazanımlar sıralanabilir.
Merhum Haydar Hocanın yanında olanlar, yakınında yer alanlar, beraber yol arkadaşlığı yapanlar, bizzat yaşayarak güzel ahlakın tüm ilkelerini ondan öğrendiler. (devam edecek…)
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025