Yoksulun ekmeğine, kahvaltı kalemlerinden zeytinine, peynirine, çocuğuna içireceğine sütüne, çocuğuna alacağı bezine, mamasına, eğitim çağındaki çocuğunun kalemine, defterine, çorabına, ayakkabısına, akla ziyan ve ülke tarihinde görülmemiş zamlar yapıyorsunuz, niçin?
Kur Korumalı Mevduata parasını yatıran para sahiplerine, toplumun zengin kesimine taahhüt ettiğiniz 'hibeyi' denkleştirmek için.
'Faize karşıyız' diye diye, 'faizciliğe düşmanız' diye diye, katmerli ve de kat kat faizcilik yapmanın ta kendisi.
Kişinin şahsi malından, özel servetinden yetime-yoksula, fakire-fukaraya karşılıksız yardımda bulunmasına 'hibe' dendiğini duymuştuk, okumuş ve öğrenmiştik.
Fakat, kişinin başkasının malı ile, hem de o başkasının haberi ve rızası olmaksızın birilerine yardımda bulunmasına 'hibe' denmesi akla ziyan bir adlandırma olsa gerek.
Ziya Paşanın dediği gibi; 'Evvel yok idi, iş bu rivayet yeni çıktı.'
Yapılan fahiş zamlardan, yoksulun sırtına yüklenen ağır vergilerden toplanan bütçe ile, yetime-yoksula, fakire-fukaraya yardım edilmesine 'hibe' dediniz diyelim, peki yoksulun sofrasından aşırıp zenginin kasasına aktarmak nasıl 'hibe' oluyor?
Söz konusu Kur Korumalı Mevduat yeni icad edilip yürürlüğe konduğu günlerde, 'Ulu hocalardan biri!' fetva verip, 'caizdir, hibe hükmündedir' şeklinde açıklama yapmıştı.
Hocanın 'hibe' dediği bu sistem ile, geride kalan altı ay içinde, fakirden zengine nakledilen servetin tutarı, onlarca milyara, eski parayla onlarca trilyona baliğ olmuş.
Bu konuda elbette söylenecek çok söz var ama, biz burada sözümüzü bitirelim ve aşağıya meallerini aldığımız iki ayet-i kerimeden o hocanın ve diğer hocalarımızın ne anladıklarını soralım.
Görüldüğü üzere hitap, mü'minlere:
"Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve rahiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele!"
"Yığılan bu altın ve gümüş cehennem ateşinde kızdırılarak, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara: "İşte! denilecek, sizin nefisleriniz için yığıp hazineye tıktıklarınız! Haydi, tadın bakalım o tıktığınız şeyleri!" (Tevbe: 34-35).
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025