Doksanlı yılların başıydı. Yeni insan modelleri türetilmeye çalışılıyordu. Konuyla ilgili hiçbir ilmi olmayan birtakım gençler, ellerinde ayet mealleri dağda kırda bayırda ayet yorumluyorlardı. Dini küçük akıllarına sığdırmaya çalışıp, Peygamberimizi ve kalbi devre dışı bırakmışlardı.
Gülen cemaati kadrolarının, etrafa otuz iki diş gülerek, sinsi sinsi devlet kademelerine, askeri kademelere yerleştiği bir dönemden bahsediyorum. Ve bir de bütün saçmalıkları din diye kabul etmiş, Ehl-i Beyt anlayışından çok uzak gençler vardı.
Bunların genel olarak siyasi söylemleri yoktu. Hadisleri reddeden ayet yorumcularını azıcık deşsen, zaten devleti de inkar ediyorlardı.
Gülenciler kendilerine, sızıntılarında kim daha çok yardımcı olacaksa ona oy veriyorlardı.
Dini kabulleri mantıktan uzak bazı guruplarda ise söylem olarak ilk sırada olmasa bile Refah partisi anlayışı kabul görmüştü.
Bir de ülkücü gençler vardı. Her okulun, her fakültenin, her örenci yurdunun bir başkanı vardı. Geneli Anadolumuzun küçük güzel şehirlerinin muhafazakâr anlayışı ile büyümüş delikanlılar. Bir şekilde Türk Ocaklarına gidip bir sigara içmiş ve sigara dostluğuyla bağlanmış gençler. Nasıl tarif edeyim onları, kendi oruç olmadığı halde oruç tutmayanları tartaklayan, çoğunun sevgililerinin başı açık ama başörtüsü kavgalarında ön sıralarda olan tipler. Tabii içlerinde daha ibadetli olanları da yok değildi ama onlarda da müthiş bir kavga isteği vardı.
Bir de Refah partililer vardı, uğradıkları haksızlıkların Erbakan ile sona ereceğine iman etmişlerdi.
Reddiyeciler devleti reddediyordu. Peygamberi bile devre dışı bırakmaya çalışan bu gruplar, Atatürk'ü zaten tamamen dinsiz ve hatta din düşmanı olarak kabul ediyorlardı. Vatan ve bayrak anlayışları yoktu.
Kendilerini Nurcu olarak adlandıran Fetöcüler, gençler arasında hızla yayılırken, temel öğretilerinden biri Atatürk düşmanlığı olmuştu.
Birinci sınıftaydım. Gençlerden bir tanesi bölüme, onların dershanelerinden kazanıp gelmiş, diğer çocuklardan bazılarını sohbetlerine alıştırmıştı. Daha önce de belirttiğim gibi daha birinci sınıftaydık ve sohbetlerine giden gençlerin çoğu daha bu guruba gireli çok olmamıştı. Genel olarak birlikte takılır, efendi görünmeye özen gösterirlerdi.
Bir gün ders bitiminde amfide birkaç kişi konuşuyorduk. İçlerinden biri sessizce "Mustafa Kemal keferedir" dedi. Hayatımda ilk defa duymuştum bu tabiri.
Çok ilginçtir, Atatürk'le ilgili ilk kötü cümleyi, akrabalarımdan o dönemde üniversitede okuyan genç bir ülkücüden duymuştum. İkinci kez de çiçeği burnunda bir nurcudan duymuş oldum. Ve onca ülkücü tanıdığım oldu, bir tanesinin bile Atatürk ile ilgili güzel bir cümle kurduğuna şahit olmadım.
Refah partili gençler zaten dinsiz Atatürk ile başlıyor, dinsiz devlet yıkılacak elbet sloganlarıyla devam ediyorlardı. Atatürk dinsiz, devlet dinsiz, milliyetçilik günahtı onlar için. Mitinglerinde ay yıldızlı bayrağımıza yer yoktu.
Hepsinin ortak noktası, dincisinin, milliyetçisinin Atatürk düşmanlığıydı aslında.
Atatürkçü kimse var mıydı üniversite çevresinde, bilmiyorum. Vardıysa da iyi gizleniyorlardı.
İşte böyle bir döneme denk geldi üniversite çağlarım.
Birinci sınıfın sonlarına doğru aynı yurtta kaldığımız bir arkadaş, "Haydar Baş Hoca" diye birinden bahsetti bana. Pek bilgisi yoktu belki hakkında, ama çok etkilenmişti bazı görüşlerinden. Onun büyük bir alim olduğunu söylüyordu. Aklımın bir köşesine yazıldı bu isim. Kısa bir süre sonra arkadaş yurttan ayrıldı, cep telefonu da yok o zaman. Bir sene sonra aynı ismi, okulda benden birkaç dönem üstte yeni tanıştığım bir arkadaştan duydum. Öyle güzel anlatıyordu ki Haydar Hoca'nın görüşlerini, hayran kaldım merak ettim. Artık Onun fikirlerini öğrenebilecek bir bağlantım da vardı. İcmal dergisinde yazdığını öğrendim ve dergiyi düzenli alıp okumaya başladım.
Bu Hoca gerçekten her şeyiyle farklıydı. Ele aldığı her konuyu delilleriyle, ayet ve hadislerle anlatıyor, insanların hamaset duygularını canlandıracak hiçbir slogan cümlesi kurmuyordu. Milli konuları büyük bir muhabbetle anlatıyordu, dahası Atatürk düşmanlığı yapmıyordu.
(devam edecek…)
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu ve Çanakkale Destanı… / 29.08.2023
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022
- Allah’ım afetsiz ver / 11.07.2022
- Haydar Baş Üniversitesi -II- / 23.04.2022
- Haydar Baş üniversitesi / 14.04.2022