Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin bitmeye yüz tuttuğu zaman diliminde dünya Müslümanlarının üzerine öyle bir kabus çöktü ki, gafletten gözlerini açamaz haldedirler.
Tevella ve teberra ölçülerini kaybedeli çok oldu, ne dostlarını doğru dürüst tanıyıp yanlarına sokulabiliyorlar ne de düşmanlarını yeterince tanıyıp şerlerinden emin olabiliyorlar.
Müslümanlar kendi aralarındaki münasebetlerde ise kadim ölçüleri büsbütün kaybetmiş durumdalar.
Kardeşlik, yardımlaşma, bir birini yalnız bırakmama ve düşmanın insafına terk etmeme gibi özellikler sadece kitaplarda, sayfalar arasında kalmış ilmihal bilgileri niteliğinde.
Hiç kimse, kökü yerin derinliklerinde ve dalları da göklere doğru uzamış sapasağlam bir ağaç gibi olma sevdasında değil ama herkes kökten devrilmiş ve rüzgarın önünde dağdan dağa, vadiden vadiye savrulan ot yığını olma sevdasında ve gayretinde.
Düşmanların bir dedikodusu, bir fitne fısıltısı Müslümanları vadiden vadiye sürüklediği gibi onları bir anda karşı karşıya getirmeye de yetiyor.
Düşmanın oyununa gelerek, tuzağına düşerek, yaygarasına üşüşerek çok kolay ve çok çabuk bir şekilde bir birlerine kılıç çalma aşamasına gelebiliyorlar.
Bir zamanlar Müslümanlar gül alır gül satarmışlar, gülden terazi tutarmışlar ve gülü gül ile tartarmışlar, çarşı-pazarları adeta gül imiş, gül gibi imiş ama bütün bunlar da hatırlanması cihana değecek hatırlar arasında yerlerini çoktan almışlar.
Doğruluk, dürüstlük, ahde vefa, sözde durma, emanete riayet, kardeşini kendi nefsine tercih etme gibi hasletler nice zamandan beri kitapların sayfalarından çıkıp bir türlü çarşıya-pazara inemiyorlar.
Onlar hayata dahil olsalar, çarşıya-pazara inseler neredeyse onları tanıyacak birileri çıkmayacak ve neredeyse orta yerde garip kalacaklar.
Çarşıda pazarda satılan mallardan neredeyse hilesiz hurdasız olanına rastlamak mümkün değil.
Müslümanlar, kendi tapulu tarlalarını ekmeyerek, biçmeyerek, niçin ekemez ve biçemez duruma düştüklerini de merak etmeyerek çarşı-pazarlarını yabancıların hileli-hurdalı mallarına açarak aynı zamanda midelerini de hileli-hurdalı gıdalara açtıklarını düşünemez durumdadırlar.
Nice on yıllardan beri hileli-hurdalı gıdalarla beslendiği için kaç nesildir ölümcül hastalıklarda dünya sıralamasında ilk sırlarda, gafletten ve tedbirsizlikten ötürü hasıl olan ölümcül kazalarda ilk sırlarda yer aldıkları da ne yazık ki bir gerçek.
Sürekli okudukları hayat kitabını da anlamadan okudukları için, müjdelerinden ve uyarılarından habersiz, gaflet içinde ömür tüketmekte ve nesilleri heba etmektedirler.
Çarşısında-pazarında sürekli hile alan ve hurda satan, sürekli hileli ve hurdalı gıdalarla beslenen nesiller ve bu nesillerin oluşturduğu cemiyetler?
Allah akıbetimizi hayreylesin.
Tevella ve teberra ölçülerini kaybedeli çok oldu, ne dostlarını doğru dürüst tanıyıp yanlarına sokulabiliyorlar ne de düşmanlarını yeterince tanıyıp şerlerinden emin olabiliyorlar.
Müslümanlar kendi aralarındaki münasebetlerde ise kadim ölçüleri büsbütün kaybetmiş durumdalar.
Kardeşlik, yardımlaşma, bir birini yalnız bırakmama ve düşmanın insafına terk etmeme gibi özellikler sadece kitaplarda, sayfalar arasında kalmış ilmihal bilgileri niteliğinde.
Hiç kimse, kökü yerin derinliklerinde ve dalları da göklere doğru uzamış sapasağlam bir ağaç gibi olma sevdasında değil ama herkes kökten devrilmiş ve rüzgarın önünde dağdan dağa, vadiden vadiye savrulan ot yığını olma sevdasında ve gayretinde.
Düşmanların bir dedikodusu, bir fitne fısıltısı Müslümanları vadiden vadiye sürüklediği gibi onları bir anda karşı karşıya getirmeye de yetiyor.
Düşmanın oyununa gelerek, tuzağına düşerek, yaygarasına üşüşerek çok kolay ve çok çabuk bir şekilde bir birlerine kılıç çalma aşamasına gelebiliyorlar.
Bir zamanlar Müslümanlar gül alır gül satarmışlar, gülden terazi tutarmışlar ve gülü gül ile tartarmışlar, çarşı-pazarları adeta gül imiş, gül gibi imiş ama bütün bunlar da hatırlanması cihana değecek hatırlar arasında yerlerini çoktan almışlar.
Doğruluk, dürüstlük, ahde vefa, sözde durma, emanete riayet, kardeşini kendi nefsine tercih etme gibi hasletler nice zamandan beri kitapların sayfalarından çıkıp bir türlü çarşıya-pazara inemiyorlar.
Onlar hayata dahil olsalar, çarşıya-pazara inseler neredeyse onları tanıyacak birileri çıkmayacak ve neredeyse orta yerde garip kalacaklar.
Çarşıda pazarda satılan mallardan neredeyse hilesiz hurdasız olanına rastlamak mümkün değil.
Müslümanlar, kendi tapulu tarlalarını ekmeyerek, biçmeyerek, niçin ekemez ve biçemez duruma düştüklerini de merak etmeyerek çarşı-pazarlarını yabancıların hileli-hurdalı mallarına açarak aynı zamanda midelerini de hileli-hurdalı gıdalara açtıklarını düşünemez durumdadırlar.
Nice on yıllardan beri hileli-hurdalı gıdalarla beslendiği için kaç nesildir ölümcül hastalıklarda dünya sıralamasında ilk sırlarda, gafletten ve tedbirsizlikten ötürü hasıl olan ölümcül kazalarda ilk sırlarda yer aldıkları da ne yazık ki bir gerçek.
Sürekli okudukları hayat kitabını da anlamadan okudukları için, müjdelerinden ve uyarılarından habersiz, gaflet içinde ömür tüketmekte ve nesilleri heba etmektedirler.
Çarşısında-pazarında sürekli hile alan ve hurda satan, sürekli hileli ve hurdalı gıdalarla beslenen nesiller ve bu nesillerin oluşturduğu cemiyetler?
Allah akıbetimizi hayreylesin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025