Hem sabırlı hem de kararlı
Resûlullah’ın imamet konusundaki emrine ümmetin yüz çevirmesinden veya ilâhî-nebevî öneriye uymamasından sonra Hz. Ali, sabretmeyi, kesin kararlı olmayı ve eğitim yönünde pratik bir plan hazırlayıp uygulamayı öngördü
22.10.2024 11:02:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Bu zorlu zaman, Hz. Ali'nin mevcut iktidara karşı tek başına sesini yükseltmesine elverişli değildi. Bilâkis, Hz. Ali'nin (a.s) sesini yükseltmesi değişik mezhep ve grupların birbirine girmesi anlamına gelirdi. O zaman da İslâm'ın varlığı ortadan kalkardı. Böyle bir hassas dönemde Müslümanların tek bir yönetim etrafında birleşmeleri hayatî öneme sahipti. Fitne ve isyanların olabileceği bu tür hassas zamanlarda Müslümanların kuvvetlerini birleştirmeleri son derece önemliydi. (Fedek Fi't-Tarih, Şehid Seyyid Muhammed Bâkır es-Sadr, s.102105).
Bundan dolayı İmam Ali (a.s) orta yolu tutmak durumundaydı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) kendisine emanet ettiği İslâm risaletinin hedeflerinin mümkün olduğunca ekseriyetini gerçekleştirmek için bu yolu izlemekten başka da çaresi yoktu.
Bu da gösteriyor ki, Hz. Resûlullah (s.a.a) Ali (a.s) için iki yol hazırlamıştı ya da iki aşamalı bir yol hazırlamıştı.
Birinci aşama: Hz. Ali'nin (a.s) açıkça ve resmî bir şekilde şer'î imam ve Peygamber'in halifesi olarak tayin edilmesi, önceden de Müslümanlardan onun için biat alınması ve Gadir günü hazır olan olmayan herkesin gözlerinin önüne somut kanıtın konulmasıydı.
Resûlullah Efendimiz (s.a.a) tarihin ve zamanında yaşayan herkesin tanık olduğu gibi, büyük bir siyasî liderdi. Basiretli, ileri görüşlü ve isabetliydi. Ümmetine karşı da son derece şefkatliydi. Gayb âlemiyle ve ilâhî ilimle de sürekli temas hâlindeydi.
Öte yandan ilâhî irade de, İslâm şeriatının en son şeriat olmasını öngörmüştü. Bu da ilâhî risaletin bütün hedeflerinin gerçekleşmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bunun yanında Peygamber Efendimiz (s.a.a) zamanındaki Müslümanların İslâm risaletine dair bilinçlerinin, İslâmî değerleri özümseme boyutlarının da farkındaydı. Müslüman olan veya ileride Müslüman olacakları beklenen toplumların karakterlerini de çok iyi biliyordu. Bu topluma cahilî değerlerin hâkim olduğunu, kabile asabiyetlerine göre hareket ettiklerini ve uzun süreli bir eğitim sürecinden geçmediklerini biliyordu.
Peygamberimizin (s.a.a) yaşadığı dönemi inceleyen herkesin göreceği bu koşullardan dolayı uzun vadeli bir stratejinin olması bir zorunluluktu. İlâhî mesajın bütünüyle egemen olmasının garantisi olacak böylesine uzun vadeli bir stratejinin olması kaçınılmazdı. Çünkü böyle bir plânın olmaması İslâm risaletinden beklenen sonuçların alınmaması, hedeflerinin gerçekleşmemesi anlamına gelirdi. Özellikle toplumun kısa süre önce bir değişim geçirdiğini düşündüğümüz zaman, değişimin kalıcı ve verimli sonuçlara götürücü özellikte olması için Peygamberimizin de böyle bir plân hazırladığı muhakkaktır.
Bu da gösteriyor ki, ümmetin yüz çevirmesinden veya ilâhî-nebevî öneriye uymamasından sonra devreye giren ikinci aşama; sabretmeyi, kesin kararlı olmayı ve eğitsel faaliyet yönünde pratik bir plân hazırlayıp uygulamayı öngörüyordu. Genç İslâm devletinin himayesinde gerçek değerlerin öğretimini esas alan bir eğitim plânı. İlâhî-nebevî önerinin kabul edilmesini, egemenliğin meşru sahiplerine iade edilmesini, ölümsüz şeriatın sahih uygulamasını ve ilâhî hedeflerin en parlak şekilde gerçekleşmesini sağlayacak gerekli şartları oluşturmayı ön gören bir plân.
Bundan dolayı İmam Ali (a.s) orta yolu tutmak durumundaydı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) kendisine emanet ettiği İslâm risaletinin hedeflerinin mümkün olduğunca ekseriyetini gerçekleştirmek için bu yolu izlemekten başka da çaresi yoktu.
Bu da gösteriyor ki, Hz. Resûlullah (s.a.a) Ali (a.s) için iki yol hazırlamıştı ya da iki aşamalı bir yol hazırlamıştı.
Birinci aşama: Hz. Ali'nin (a.s) açıkça ve resmî bir şekilde şer'î imam ve Peygamber'in halifesi olarak tayin edilmesi, önceden de Müslümanlardan onun için biat alınması ve Gadir günü hazır olan olmayan herkesin gözlerinin önüne somut kanıtın konulmasıydı.
Resûlullah Efendimiz (s.a.a) tarihin ve zamanında yaşayan herkesin tanık olduğu gibi, büyük bir siyasî liderdi. Basiretli, ileri görüşlü ve isabetliydi. Ümmetine karşı da son derece şefkatliydi. Gayb âlemiyle ve ilâhî ilimle de sürekli temas hâlindeydi.
Öte yandan ilâhî irade de, İslâm şeriatının en son şeriat olmasını öngörmüştü. Bu da ilâhî risaletin bütün hedeflerinin gerçekleşmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bunun yanında Peygamber Efendimiz (s.a.a) zamanındaki Müslümanların İslâm risaletine dair bilinçlerinin, İslâmî değerleri özümseme boyutlarının da farkındaydı. Müslüman olan veya ileride Müslüman olacakları beklenen toplumların karakterlerini de çok iyi biliyordu. Bu topluma cahilî değerlerin hâkim olduğunu, kabile asabiyetlerine göre hareket ettiklerini ve uzun süreli bir eğitim sürecinden geçmediklerini biliyordu.
Peygamberimizin (s.a.a) yaşadığı dönemi inceleyen herkesin göreceği bu koşullardan dolayı uzun vadeli bir stratejinin olması bir zorunluluktu. İlâhî mesajın bütünüyle egemen olmasının garantisi olacak böylesine uzun vadeli bir stratejinin olması kaçınılmazdı. Çünkü böyle bir plânın olmaması İslâm risaletinden beklenen sonuçların alınmaması, hedeflerinin gerçekleşmemesi anlamına gelirdi. Özellikle toplumun kısa süre önce bir değişim geçirdiğini düşündüğümüz zaman, değişimin kalıcı ve verimli sonuçlara götürücü özellikte olması için Peygamberimizin de böyle bir plân hazırladığı muhakkaktır.
Bu da gösteriyor ki, ümmetin yüz çevirmesinden veya ilâhî-nebevî öneriye uymamasından sonra devreye giren ikinci aşama; sabretmeyi, kesin kararlı olmayı ve eğitsel faaliyet yönünde pratik bir plân hazırlayıp uygulamayı öngörüyordu. Genç İslâm devletinin himayesinde gerçek değerlerin öğretimini esas alan bir eğitim plânı. İlâhî-nebevî önerinin kabul edilmesini, egemenliğin meşru sahiplerine iade edilmesini, ölümsüz şeriatın sahih uygulamasını ve ilâhî hedeflerin en parlak şekilde gerçekleşmesini sağlayacak gerekli şartları oluşturmayı ön gören bir plân.