Türkiye, gerek sahip olduğu dünyanın en verimli tarım arazilerine rağmen, gerek topraklarının altındaki çeşit çeşit maden zenginliğine rağmen, gerekse ülkesinde yetişen değerli ilim adamlarının fikir zenginliğine rağmen başta ekonomi olmak üzere birçok konuda "büyük bir iflas" yaşıyor.
Vatandaşlarımız büyük bir borç batağı içinde…
Uyguladığımız kapitalist sistem sebebiyle gelir adaletsizliği sürekli artınca, gelir yetersizliği ve masrafların katlanarak artması sebebiyle alım gücü sürekli daralınca, vatandaşlar doğal olarak borca saplanmak zorunda kaldılar.
Bugün bu borç tablosu artık döndürülemez noktada…
Bankacılık verilerinden derlenen rakamlara göre;
* Son 5 yıl içinde bankalar tarafından takibe alınan ve halen borcu devam eden icralık vatandaş sayısı Ağustos ayı itibarıyla 3 milyon 489 bin 933 kişi oldu.
* Vatandaşların borcu 25 Eylül-2 Ekim haftasında 4 milyar lira artarak 810,3 milyar liraya yükseldi. Bu borcun 676 milyar lirası tüketici kredilerinden, 134,3 milyar lirası kredi kartlarından kaynaklanıyor. Aynı dönemde, tüketici kredileri 1,8 milyar lira, kredi kartı borçları ise 2,2 milyar lira arttı. (Dikkat edin, kredi kartı borçları, tüketici kredilerinden daha fazla artmış!)
* Tüketici kredisi ve kredi kartı borçları yılbaşından bu yana 220 milyar liralık artış kaydetti. Bu dönemde tüketici kredileri 202 milyar lira artarken, kredi kartı borçlarındaki artış ise 18 milyar lira oldu. Vatandaşların bankalara olan borcu yılın ilk 9 ayında yüzde 37,2 oranında büyüdü.
* Bu yıl Ocak-Ağustos döneminde 301 bin 840 vatandaş tüketici kredisini, 278 bin 53 kişi de kredi kartı borcunu ödeyemediği için bankalar tarafından icra takibine alındı. Hem tüketici kredisi hem de kredi kartı borcu yüzünden veya ayrı ayrı bankalar tarafından icraya verilenler tek kişi sayıldığında toplam 486 bin 286 vatandaş borcunu ödeyemediği için kara listeye alındı.
* UYAP'ın verilerine göre; icra dairelerinde bekleyen dosya sayısı son bir yılda 1 milyon 606 bin adet artarak 9 Ekim itibarıyla 22 milyon 939 bine yükseldi. Bu yıl 4 milyon 503 bin yeni icra dosyası gelirken, 3 milyon 663 bin dosya ise sonuçlandırıldı.
Siz sakın birilerinin, "ekonomi şu kadar güzel gidiyor" söylemlerine kanmayın, gerçek tablo işte bu… Vatandaşların bir haftada borcu 4 milyar TL artıyorsa, bankalara olan toplam borcu 810 milyar TL gibi ödenmesi mevcut ekonomiyle imkansız bir rakama ulaşıyorsa ve neticede 19,5 milyon hanenin olduğu ülkemizde icra dosyası sayısı 23 milyona dayanıyorsa, bu, tozpembe tablolara artık kanmamamız için yeterli bir gerekçedir.
Bu sorunları umutsuzluk aşılamak için aktarmıyorum; bilakis, büyük bir bataklığın içinde olduğumuzu belirterek, gerçek bir çözüm arayışına girmemiz gerektiğini vurguluyorum.
Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayan Rusya'nın çiftçisi buğdayla, tahılla para kazanırken, insanları zengin olurken, çok daha verimli arazilere sahip olan, adeta tarım cenneti olan ülkemizin çiftçileri neden kazanamadığı için toprağını satmak zorunda kalsın? Neden borç batağına saplanarak her şeyi icralık olsun?
Neden ülkemiz tarımda ithalat cenneti haline dönsün?
Ülkemizin dağı taşının altın olduğunu, 3 katrilyon dolarlık maden rezervine sahip olduğunu Prof. Dr. Haydar Baş Bey yıllarca haykırdı.
Yaşanan her gün, Prof. Dr. Baş'ı haklı çıkartıyor.
Geçtiğimiz günlerde Erzurum'un Olur ilçesine bağlı Boğazgören köyünde 8 milyon metreküplük bir alanda altın ve değerli taş bulunduğunu aktarmıştık. 1 tonda 4 gram altın vardı. Ve her yıl ekonomiye 400 milyon dolar kazandıracağı açıklandı.
Tabi, bu kazancın özel sektör üzerinden olduğunun altını çizelim. Yani gerçekte devletin ve milletin kazancı değil…
Dün servis edilen bir habere göre de, yine Erzurum'da ikinci altın rezervi de bulundu.
Erzurum'un Karaçoban ilçesinin Hacı Bayram ile Cokrez mevkisi arasındaki 150 hektar alanda bir tonda; 1,3 gram altın, 7 gram gümüş rezervi bulundu.
Aynı alanda uranyum rezervi de buluduğu belirtildi.
Suudlusu, Katarlısı, Kuveytlisi sahip olduğu petrol sebebiyle lüksten de öte bir hayat yaşarken, benim Erzurumlu vatandaşım, üzerinde durduğu "altın"dan bihaber icralarla boğuşuyor. Erzurumlu besicim "bir hayvan daha satayım da faturalarımı ödeyeyim" diye günübirlik yaşıyor.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, "Bilgi en büyük güçtür" diyor. Bugün Rusya ve Çin başta olmak üzere BRICS devletleri Prof. Dr. Haydar Baş'tan aldıkları Milli Ekonomi Modeli ve Milli Para bilgisiyle dünyadaki güç dengesinin merkezi haline geldiler. Ve bu gerçeği Batılı yetkililer de sık sık dile getiriyor.
Dünyanın en büyük hedge fonu (yatırım fonu) olan Bridgewater Associates'in kurucusu Ray Dalio dün yaptığı açıklamada, "ABD ile güç mücadelesinde zamanın Çin'in lehine işlediğini, Çin yuanının da önümüzdeki dönemde uluslararası alanda daha fazla kullanılarak doların konumunu tehdit edebileceğini" söyledi. Dalio, Çin ekonomisinin pandemi döneminde ABD'den daha hızlı toparlandığını da itiraf etti.
Prof. Dr. Baş, Milli Ekonomi Modeli'nin milli tarım politikalarıyla "Ben köylümü efendi yapacağım" dedi, hazine üzerinde dilenci olmayı tercih ettik.
Prof. Dr. Baş, "3 katrilyon dolarlık madenimizi devlet-millet ortaklığıyla işleteceğim, milletimi altın zengini, petrol zengini yapacağım" dedi; biz yine hazine üzerinde oturan dilenci olmayı tercih ettik.
Prof. Dr. Baş'ın bu paha biçilmez fikirlerinden elin Rus'u, eli Çinlisi istifade etti; biz bütün hazinelerin kapısını açacak bu değerli fikirlere, bilgilere sırt dönmeyi, inatla hazine üzerinde dilenci olmayı tercih ettik.
Ne diyelim; Allah ayıkmayı nasip eylesin.
- ‘Kevser’, Hz. Fatıma’dır / 11.01.2025
- Suriye’de tuzak kokusu var, aman dikkat! / 10.01.2025
- Siyasetin gündemi ‘Öcalan’, milletin gündemi ‘geçim’ / 08.01.2025
- İktidarı ‘millet rotası’nda tutan muhalefettir / 07.01.2025
- ‘Biz anayasanın bize tanımladığı siyasetimizi yapıyoruz’ / 04.01.2025
- Atatürk: Camileri yenilemek görevimizdir / 03.01.2025
- 2024’e bakarak 2025’ten umutlanabiliyor muyuz? / 01.01.2025
- ‘Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık’ / 31.12.2024
- Güçlü devlet, milletine hizmet edendir / 28.12.2024