Yaklaşık bir yıldır dünyada ve ülkemizde baş gösteren koronavirüs hayatımızın her anını olumsuz olarak etkilemekte. Haberlerden takip ettiğimiz kadarı ile maalesef ölümler ve hastanedeki yoğun bakım ünitelerindeki üzücü tablo ve artık çok sıklıkla karşılaştığımız malum durumlar. Bu virüs çok yakınlarımıza da artık sirayet etmiş durumda.
Son günlerde vaka sayılarının düşüş paralelinde seyretmesi sevindirici olsa da, ekonomik olarak gittikçe artan hayat şartlarının zorluğu bu sevince gölge düşürmekte maalesef. Durumu analiz edecek olursak, vahim tablo acı şekilde gözler önüne sergilenmekte. Artan fiyatların hele hele temel ihtiyaç maddelerinin bile yüzde yirmi beş, otuz birden artırıldığını görmek, gelecek açısından da halkımızı ürkütmekte.
Elbette bu hastalığın yayılmasının müsebbibi bizleri yönetenler değil ancak, tedbirsiz olmamak, aciz kalmamak, halkın ekonomik şartlarını oluşturmak yöneticilerin vazifesidir.
Konuyu biraz daha açacak olur isek; ülkeyi idare eden siyasi anlayış, halkın tercihlerinin yönetime yansımış tezahürüdür. Yani el insaf diyebilirim. Kısıtlamaların içeriğine baktığımız zaman maalesef komik bir tablo gözler önüne sergileniyor. Sabah beşe kadar sokağa çıkmak yasak, sonra serbest. Akşam dokuza kadar serbest, sonra yasak. Cumartesi-Pazar belli saatlerde serbest sonra yasak. Çok komik, inanın çok komik. Film sahnesi gibi.
Sonrasında da görüyoruz ki birçok kişinin sokağa çıkma belgesi mevcut. Kimsiniz siz? Sağlıkçı mı? Hayır. Polis ya da zabıta mı? Hayır. Temel gıda tedarikçileri mi hayır. Peki, kim bu belge sahibi insanlar Ahmet, Mehmet, Ayşe vs. Peki yasakta sokağa çıkabilen bu insanların yaptıkları işler halkın genel ihtiyaçları için mi? Yoksa şahsi işleri için mi? El cevap, şahsi işleri için.
Yani belgeyi kaptın mı sanki koronavirüsten azad oldun mübarek. Tiyatro sahnesi gibi. E belgesi olmayanlar. Onlar bu ülkenin vatandaşı değil mi?
Gelelim asıl konuya. Ben bu ülkeyi bu badireden çıkarabilirim diyen bir siyasi irade var mı? İktidar ya da muhalefet cenahından. Yok, hep kısır tedbirler. Pansuman tedaviler. Yapamazlar, çünkü şöyle basit bir hesap yapacak olursak, Suriye savaşını kazıyan batının dümenine su taşıyarak milyonlarca Suriyeliyi ülkemize getirenler, "40 milyar dolar harcadık gerekirse bir o kadar daha harcamaya hazırız" diyenler, halkımızı bu hastalıktan kurtarmak için 21 gün evde kalabilecek ortamı hazırlamaktan aciz kaldılar.
Yani kısacası kelin ilacı olsa başına sürer anlayışı ile iktidarında muhalefetinde yapabilecekleri bir çözüm politikası yok maalesef. Çünkü ellerinde bir tez, bir proje yok. Zaten kendileri proje olanların proje uygulamasını beklemek saflık olur.
Oysaki, "Biz iktidarda olsak halkımızın tüm ihtiyaçlarını karşılar ve üç hafta herkese evinde bakarız" diyebilen Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Av. Hüseyin Baş Bey'den başka kurtuluş yolu yoktur. Çünkü Sayın Baş'ın elinde Nuh'un Gemisi'nin anahtarı var. Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayacak iman ve vatan sevgisi var. Karar halkımızın.
- Yüzleşme zamanı / 05.06.2020
- Ramazan-ı Şerif’in bereketi / 21.05.2020
- Gönül dünyası / 03.05.2020
- Yeni yıl ve beklentiler / 02.01.2020
- Emine Bulut / 27.08.2019
- Milli servetimiz ve ormanlarımız / 24.08.2019
- Bayram izlenimlerim / 19.06.2018
- Şekerim çıkıyor / 28.02.2018
- Dost-düşman kavramı / 15.02.2018