‘Halka minnet kapısını ört’
Ey evlat! Halka minnet kapısını ört, göreceksin ki, o dem Hakk’ın iyilik kapısı sana açılacak
08.05.2023 08:40:00





"Ey evlat! Halka minnet kapısını ört, göreceksin ki, o dem Hakk'ın iyilik kapısı sana açılacak.
Peygamber (s.a.a.v) efendimizin sünnetini ihya için sebepleri bırakma. Bu yoldan yürü ve sebeplerin sahibini bulmaya bak.
Bunu yaparken Peygambere (s.a.a.v) uyduğunu bil; onun hâlini benimsediğini sez. Çalışmak onun âdeti, sebepleri bırakıp sahibine karşı tevekkül göstermek ise onun hâlidir.
Bunları yaptıktan sonra varlığını atmaya gücün yeterse yap. Sebepleri bir yana at. Hâli bırak, işlerini Hakk'a ısmarla; o sana yeter. Seni yükseltir, yakınlığını verir. Ve anlamadığın şeyleri sana anlatır.
Her şeyi Allah bilir, halbuki siz bilemezsiniz. Onun kader dalgalarına teslim ol. Artık nerede kalsan, İlâhî fazlı orada bulursun. Ne yana dönerseniz, İlâhî tecelli oradadır.
O'na dön, dönmek iste; yakınlığını, ünsünü ve şefkatini görürsün.
Maddî bir zenginin misali, bir âmânın misalidir. Yemeği gelir, yer, ama nereden geldiğini bilemez. Geldiği yeri öğrenince o tarafa bakar. Yalnız kısmetinin geldiği ciheti açar, öbür yönleri kapar.
İç varlığından, mâna zenginliğinden haberi olmayan zengin de âmâ gibidir. Alır, yer fakat hâzinesini bilmez.
Kul, aslında manen zengindir. Hazînesi vardır. Ama ondan haberi olmadığı için sadece önüne geleni alır. Manevî gözleri açılmadığı için ötesini göremez.
Eğer bir kul, her şeyi kolaylaştıran, rahatlık veren, ihsan eden ve kendi varlığına çevirenin yalnız Allah olduğunu anlayabilse, kalbini O'na bağlar, başkalarını bırakır.
Nefsine âşık oldun. Onun, sana düşmanlığını anlasaydın, ona uymazdın, yanlış hareketlerine karşı yanardın. Onu öldürücü düşman olarak tanımış olsaydın, yemek, içmek bile vermezdin. Ancak hakkı olan miktarı verir, ötesinden mahrum bırakırdın.
Sana bugünkü hâlinle zaviye yaramaz. Bir köşeye çekilip oturmak seni ıslâh edemez. Çünkü sen sokaklardan hoşlanırsın. Bu hâlinde de sana Hakk'ın sırrı verilmez. Hakk'ın sırrına ittilâ peyda eden kimse, dilsiz olur. Sır saklamayana, sır verilmez.
Sırrını saklamaya güçlü olmayan, halka uzak durmalı; mağaralara, sığınaklara kaçmalı. Sahillere, ovalara, yabanlara gitmeli.
İlmin ve hikmetlerin asasını bulamayan, her ikisini benliğinde saklama gücüne sahib olmayan, şahın sopasına düşer; İlâhî kamçı ile terbiye alır.
Açlık, Hakk'ın kamçısıdır. İşler hükme göre yürütülmezse Allah kıtlık verir; şiddetin ve darlığın zuhuru kulların hatasından ileri gelir.
Yazık, İlâhî sevgiyi iddia edersin, ama dünyalık ararsın ve âhiretin güzelliğine tâlib olursun.
Ey ahmak, bir taraftan Hakk'a bağlılığını ve sevgini iddia ederken öbür taraftan da O'ndan küçük işler taleb edersin. Bir zorluk gelince ondan sızlanmaya başlar, iyiliğin gelmesini dilersin.
Sen, Allah yolcularından olamazsın; onlara yanaşma. Bu hâlinle onlardan uzak ol. İyi olmak için onlar gibi hareket etmen icab eder. Sen halkın kulu ve kölesisin. Nefse taparsın; boş arzuların ardından gidersin. Şehvet duygularını benimsemektesin…
Ey iddiacı, iş iddia ile bitmez. Söylediğin şeylerin hiçbiri yerinde olmuyor. Her şeyin kendine has bir zamanı var.
Duâ için durumun müsait olması, konuşmak için hâlin olması gerekir. Sessizlik için de daha başka şey gerek.
Ona nazar için hâl gerek. Ona karşı göz yummanın da ayrı bir mânası var. Nerede her şeyi yerli yerince yapan zâtlar ki, onlarla sohbet edelim. Bu sözümüz, doğruların bulunmadığı mânasına gelmez.
Doğru iş tutanlar, her zaman mevcuttur; hattâ zamana göre artar bile... Onlar için ibâdet herhâlde vâcibtir. Nimeti gönderene şükür için ibâdetten ayrılmazlar... Onlar her nimeti şükürle karşılar, tâatle mukabele ederler.
Bu yol, sana helalin azını almayı emreder. Bugün, içinde bulunduğun helâli azalt. Çoğaltırsan herkesin müşterek işi olan mubaha dalarsın; senin bir özelliğin kalmaz. Ona da dalınca, şüphelere girmen ihtimal dahiline girer. Şüphelinin sonu ise, insanı harama iter. Haramın sonu ateştir.
Asıl zâhidlik, helâl işlerde kendini gösterir. Zaten haramda, herkes zâhid sayılır.
Her bakımdan kemâl yolunu arayan zâtın kalbine bâzı varidat gelir. O varidatı almak kolay olmaz. Doğum anında, sancıların verdiği acı neticesi üstünü başını yırtan ananın hâline benzer. Akıl onu kolayca idrak edemez. O anda gelen sese dayanılmaz ve onun getirdiği vecde kolay tahammül edilmez.
Bizim hâlimiz, İlâhî vaadi intizardır. Halka karışır, duâ ederiz, ama kalbimiz Hakk'a bağlıdır. O'nun vaadini gözetiriz. Tâ onun fazilet taamını tadıncaya ve orada sebat buluncaya kadar hâlimiz böyle devam eder.
Hakk'ın arzusuna uyma bahsinde zafer umuyorsan, arzularını bırak, dileğini terk et. Sevginin şartı, şahsî iradeden ve arzudan geçmektir.
Hâlin yukarıda anlatıldığı gibi olursa, dilin söz ettikçe, kulakların ses aldıkça, gözlerin gördükçe İlâhî lütuflar ve keremler sana gelmeye başlar. Ve ruh âleminin temizlik haberi, meyveler ve cevherler hâlinde süzülür gelir.
Hizmeti ve hizmetçileri bulursun. Her şey sana hizmet eder ve her şey seni över. Hak Teâlâ, senin iyiliğini bütün varlığa ilân eder." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Peygamber (s.a.a.v) efendimizin sünnetini ihya için sebepleri bırakma. Bu yoldan yürü ve sebeplerin sahibini bulmaya bak.
Bunu yaparken Peygambere (s.a.a.v) uyduğunu bil; onun hâlini benimsediğini sez. Çalışmak onun âdeti, sebepleri bırakıp sahibine karşı tevekkül göstermek ise onun hâlidir.
Bunları yaptıktan sonra varlığını atmaya gücün yeterse yap. Sebepleri bir yana at. Hâli bırak, işlerini Hakk'a ısmarla; o sana yeter. Seni yükseltir, yakınlığını verir. Ve anlamadığın şeyleri sana anlatır.
Her şeyi Allah bilir, halbuki siz bilemezsiniz. Onun kader dalgalarına teslim ol. Artık nerede kalsan, İlâhî fazlı orada bulursun. Ne yana dönerseniz, İlâhî tecelli oradadır.
O'na dön, dönmek iste; yakınlığını, ünsünü ve şefkatini görürsün.
Maddî bir zenginin misali, bir âmânın misalidir. Yemeği gelir, yer, ama nereden geldiğini bilemez. Geldiği yeri öğrenince o tarafa bakar. Yalnız kısmetinin geldiği ciheti açar, öbür yönleri kapar.
İç varlığından, mâna zenginliğinden haberi olmayan zengin de âmâ gibidir. Alır, yer fakat hâzinesini bilmez.
Kul, aslında manen zengindir. Hazînesi vardır. Ama ondan haberi olmadığı için sadece önüne geleni alır. Manevî gözleri açılmadığı için ötesini göremez.
Eğer bir kul, her şeyi kolaylaştıran, rahatlık veren, ihsan eden ve kendi varlığına çevirenin yalnız Allah olduğunu anlayabilse, kalbini O'na bağlar, başkalarını bırakır.
Nefsine âşık oldun. Onun, sana düşmanlığını anlasaydın, ona uymazdın, yanlış hareketlerine karşı yanardın. Onu öldürücü düşman olarak tanımış olsaydın, yemek, içmek bile vermezdin. Ancak hakkı olan miktarı verir, ötesinden mahrum bırakırdın.
Sana bugünkü hâlinle zaviye yaramaz. Bir köşeye çekilip oturmak seni ıslâh edemez. Çünkü sen sokaklardan hoşlanırsın. Bu hâlinde de sana Hakk'ın sırrı verilmez. Hakk'ın sırrına ittilâ peyda eden kimse, dilsiz olur. Sır saklamayana, sır verilmez.
Sırrını saklamaya güçlü olmayan, halka uzak durmalı; mağaralara, sığınaklara kaçmalı. Sahillere, ovalara, yabanlara gitmeli.
İlmin ve hikmetlerin asasını bulamayan, her ikisini benliğinde saklama gücüne sahib olmayan, şahın sopasına düşer; İlâhî kamçı ile terbiye alır.
Açlık, Hakk'ın kamçısıdır. İşler hükme göre yürütülmezse Allah kıtlık verir; şiddetin ve darlığın zuhuru kulların hatasından ileri gelir.
Yazık, İlâhî sevgiyi iddia edersin, ama dünyalık ararsın ve âhiretin güzelliğine tâlib olursun.
Ey ahmak, bir taraftan Hakk'a bağlılığını ve sevgini iddia ederken öbür taraftan da O'ndan küçük işler taleb edersin. Bir zorluk gelince ondan sızlanmaya başlar, iyiliğin gelmesini dilersin.
Sen, Allah yolcularından olamazsın; onlara yanaşma. Bu hâlinle onlardan uzak ol. İyi olmak için onlar gibi hareket etmen icab eder. Sen halkın kulu ve kölesisin. Nefse taparsın; boş arzuların ardından gidersin. Şehvet duygularını benimsemektesin…
Ey iddiacı, iş iddia ile bitmez. Söylediğin şeylerin hiçbiri yerinde olmuyor. Her şeyin kendine has bir zamanı var.
Duâ için durumun müsait olması, konuşmak için hâlin olması gerekir. Sessizlik için de daha başka şey gerek.
Ona nazar için hâl gerek. Ona karşı göz yummanın da ayrı bir mânası var. Nerede her şeyi yerli yerince yapan zâtlar ki, onlarla sohbet edelim. Bu sözümüz, doğruların bulunmadığı mânasına gelmez.
Doğru iş tutanlar, her zaman mevcuttur; hattâ zamana göre artar bile... Onlar için ibâdet herhâlde vâcibtir. Nimeti gönderene şükür için ibâdetten ayrılmazlar... Onlar her nimeti şükürle karşılar, tâatle mukabele ederler.
Bu yol, sana helalin azını almayı emreder. Bugün, içinde bulunduğun helâli azalt. Çoğaltırsan herkesin müşterek işi olan mubaha dalarsın; senin bir özelliğin kalmaz. Ona da dalınca, şüphelere girmen ihtimal dahiline girer. Şüphelinin sonu ise, insanı harama iter. Haramın sonu ateştir.
Asıl zâhidlik, helâl işlerde kendini gösterir. Zaten haramda, herkes zâhid sayılır.
Her bakımdan kemâl yolunu arayan zâtın kalbine bâzı varidat gelir. O varidatı almak kolay olmaz. Doğum anında, sancıların verdiği acı neticesi üstünü başını yırtan ananın hâline benzer. Akıl onu kolayca idrak edemez. O anda gelen sese dayanılmaz ve onun getirdiği vecde kolay tahammül edilmez.
Bizim hâlimiz, İlâhî vaadi intizardır. Halka karışır, duâ ederiz, ama kalbimiz Hakk'a bağlıdır. O'nun vaadini gözetiriz. Tâ onun fazilet taamını tadıncaya ve orada sebat buluncaya kadar hâlimiz böyle devam eder.
Hakk'ın arzusuna uyma bahsinde zafer umuyorsan, arzularını bırak, dileğini terk et. Sevginin şartı, şahsî iradeden ve arzudan geçmektir.
Hâlin yukarıda anlatıldığı gibi olursa, dilin söz ettikçe, kulakların ses aldıkça, gözlerin gördükçe İlâhî lütuflar ve keremler sana gelmeye başlar. Ve ruh âleminin temizlik haberi, meyveler ve cevherler hâlinde süzülür gelir.
Hizmeti ve hizmetçileri bulursun. Her şey sana hizmet eder ve her şey seni över. Hak Teâlâ, senin iyiliğini bütün varlığa ilân eder." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.