Hilafet, lügat bakımından 'halefe' fiilinin masdarıdır. 'Halefehü hilafeten' yani 'Onun halifesi oldu' denir ki, ondan sonraya kaldı demektir. Hilafet, aslında bir şahsın başka birisinin yerine geçmesi için kullanılmaktadır.
Bundan dolayı şer'i hükümleri icra etmek için Peygamber'in (s.a.) yerine geçen kimseye 'Halife' ismi verilmiştir. Bu kişiye aynı zamanda 'İmam' da denilir. 'Halife' diye isimlendirilmesinin sebebi ise ümmeti hakkında Peygamber'in (s.a.) yerine geçtiği içindir.
Halifetullah-Allah'ın halifesi, diye isimlendirilmesi hususunda ihtilaf edilmiştir. Bazıları 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım'(Bakara: 30) ve 'O Allah yeryüzünde halife kılandır' (Enam: 165) mealindeki ayetlerde insanoğlu için kullanılan genel manadaki hilafetten iktibasen bu isimlendirmeyi caiz görmüşlerdir.
Cumhur ise halifenin bu şekilde isimlendirilmesini yasaklamıştır. Nitekim bu şekilde çağrılan Hz. Ebu Bekir, bunu yasaklamış ve 'Ben Allah'ın halifesi değil fakat Resûlullah'ın (s.a.a.) halifesiyim' demiştir. (1)
Kâinatın Efendisinin, Peygamberlik vazifesi, O'na tâbi olanların ahiret ile alakalı işlerini kapsamasının yanında dünya ile alakalı yaşantılarını da kapsıyordu. Peygamber Efendimiz ümmetinin doğumundan ölümüne, evliliğinden oturup kalkmasına insanlarla hukukundan kendi nefisleri ile alakalı konulara ve tabii ki Rableriyle olan hukuklarında, onların liderleri ve yol göstericileriydi. Kâinatın Efendisinin vefatından sonra yerine geçecek şahısta, O'nun yaşantısını yaşamalı ve O'nun dindeki misyonunu yerine getirmeliydi. Muhakkak ki O'ndan sonra peygamber gelmeyeceğine göre halifelik veya halifetullah nasıl bir kişilikte ve kimlikte olmalıydı?
Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresi 30. ayet-i kerimesinde insanoğlunun yaratılmasını anlatırken, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" buyurduğunda, buradaki "halife"yi, tefsirinde Hamdi Yazır, "Burada hitap yine evvela Resûlullah'a tevcih buyuruldu. Demek kıssanın künhünü hakkıyla o anlayacak ve me'zun olduğu kadar da o anlatacaktır. Mamafih buna her ferde ait hitabi âm neşvesi de verilmiştir" (2) diye yazmıştır.
Ebu Bekir döneminde kendisine Resûlullah'ın halifesi denilmiş ondan sonra Ömer'in döneminde de, ona da ilk başta Resûlullah'ın halifesinin halifesi denilmiştir. (3) Bu iki dönemde halife ismine ve makamına talip olanlar Halifetullah sıfatını kesinlikle kabul etmemişler, kendilerini Resûlullah'ın halifesi olarak isimlendirmişlerdir.
Rabbimiz Sa'd suresi 26. ayet-i kerimede Davut (a.s.) şöyle buyurmaktaydı: "Ey Davud! Gerçekten Biz seni yeryüzünde halife yaptık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır." Yeryüzündeki Allah'ın halifesi halifetullah, insanlar arasında hak ile hükmedenler. Rabbimiz Nisa suresi 105. ayet-i kerimede, "(Ey Muhammed) Biz sana kitabı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma" buyurmuştur. Nedendir bilinmez ilk iki halife bu halifetullah ismini kendilerinde taşımazlar bu isimle isimlendirmezler insanlar arasında hüküm verici oldukları halde.
Emeviler, Abbasiler, Memlüklüler, Osmanlılar ise hiç çekinmeden 'Halifetullah' sıfatını kullanmışlardır. Yanlarında her zaman bir İslam âlimini Şeyhu'l-İslam sıfatıyla sıfatlandırarak onlara halifetullah'ın dini işlerinin yürütülmesi görevini vermişlerdir. Bu Halifetullahlar hiçbir zaman dini bir otorite veya bir din âlimi olmamışlardır. Bunun yanında gözlerini kırpmadan babalarını ve çocuklarını, sözde İslam, asılda taht için öldürmekten çekinmeyen siyaset ve devlet adamı ismi altında zavallıcıklar olmuşlardır.
Bu konuyu işleyen Thomas Arnold eserinde batıdaki Roma İmparatorluğu ile doğudaki hilafetin zıtlıklarını ve benzerliklerini kısaca şöyle yazmaktadır: "Halife, dünyevi ve dini yetkiyi kendisinde toplamış siyasi bir hükümrandır. Dini vazifesi dini korumaktır. Dinin koruyucusu olması itibarı ile kâfirlere karşı harp açma, dine karşı ayaklananları cezalandırma, namazda halka imamlık etme ve Cuma hutbesi okuma yetkisine sahiptir. Halbuki, Papa'nın durumu böyle değildir. Zira o, günahkârların günahlarını bağışlama gücüne sahip en büyük rahip sayılır." (4)
Evet, dini yetkiyi kendisinde toplamış olan halifetullah sıfatıyla sıfatlanan halifenin o dinden ve o dini getiren peygamberden bihaber olması, yeterli İslami bilgisinin, ilminin ve hikmetinin olmamasıydı. Bundan dolayı da Roma imparatorlarının yaptığı gibi kendilerine birer Papa atadılar, pardon şeyhu'l-İslam. Bu arada bazıları da kendisini Hızır (a.s.) zannedip, hikmetini biliyormuş gibi çocukları katlettiler utanmadan da "Hikmet ehliyiz" dediler. Pekâla, Peygamber Efendimiz (s.a.a.) uygulaması nasıl idi?
Bunu öğrenmek için çok kıymetli Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "İmam Ali (k.v.)" eserini defalarca okumanızı tavsiye ederim.
Kaynaklar:
1. İslam Tarihi, Prof. Dr. Hasan İbrahim Hasan, c.2, s.121; İbn Haldun, Mukaddime, 166.
2. Hak Dini Kur'an Dili Tefsiri, c.1, s.297-298.
3. İslam Tarihi, Prof. Dr. Hasan İbrahim Hasan, c.2, s.122.
4. The Caliphate, 1,2, Henry Osborn Talylor, The Mediaveal mind, I,393; Goldziher, Muhammedanishe Studien, II.19.
Bundan dolayı şer'i hükümleri icra etmek için Peygamber'in (s.a.) yerine geçen kimseye 'Halife' ismi verilmiştir. Bu kişiye aynı zamanda 'İmam' da denilir. 'Halife' diye isimlendirilmesinin sebebi ise ümmeti hakkında Peygamber'in (s.a.) yerine geçtiği içindir.
Halifetullah-Allah'ın halifesi, diye isimlendirilmesi hususunda ihtilaf edilmiştir. Bazıları 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım'(Bakara: 30) ve 'O Allah yeryüzünde halife kılandır' (Enam: 165) mealindeki ayetlerde insanoğlu için kullanılan genel manadaki hilafetten iktibasen bu isimlendirmeyi caiz görmüşlerdir.
Cumhur ise halifenin bu şekilde isimlendirilmesini yasaklamıştır. Nitekim bu şekilde çağrılan Hz. Ebu Bekir, bunu yasaklamış ve 'Ben Allah'ın halifesi değil fakat Resûlullah'ın (s.a.a.) halifesiyim' demiştir. (1)
Kâinatın Efendisinin, Peygamberlik vazifesi, O'na tâbi olanların ahiret ile alakalı işlerini kapsamasının yanında dünya ile alakalı yaşantılarını da kapsıyordu. Peygamber Efendimiz ümmetinin doğumundan ölümüne, evliliğinden oturup kalkmasına insanlarla hukukundan kendi nefisleri ile alakalı konulara ve tabii ki Rableriyle olan hukuklarında, onların liderleri ve yol göstericileriydi. Kâinatın Efendisinin vefatından sonra yerine geçecek şahısta, O'nun yaşantısını yaşamalı ve O'nun dindeki misyonunu yerine getirmeliydi. Muhakkak ki O'ndan sonra peygamber gelmeyeceğine göre halifelik veya halifetullah nasıl bir kişilikte ve kimlikte olmalıydı?
Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresi 30. ayet-i kerimesinde insanoğlunun yaratılmasını anlatırken, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" buyurduğunda, buradaki "halife"yi, tefsirinde Hamdi Yazır, "Burada hitap yine evvela Resûlullah'a tevcih buyuruldu. Demek kıssanın künhünü hakkıyla o anlayacak ve me'zun olduğu kadar da o anlatacaktır. Mamafih buna her ferde ait hitabi âm neşvesi de verilmiştir" (2) diye yazmıştır.
Ebu Bekir döneminde kendisine Resûlullah'ın halifesi denilmiş ondan sonra Ömer'in döneminde de, ona da ilk başta Resûlullah'ın halifesinin halifesi denilmiştir. (3) Bu iki dönemde halife ismine ve makamına talip olanlar Halifetullah sıfatını kesinlikle kabul etmemişler, kendilerini Resûlullah'ın halifesi olarak isimlendirmişlerdir.
Rabbimiz Sa'd suresi 26. ayet-i kerimede Davut (a.s.) şöyle buyurmaktaydı: "Ey Davud! Gerçekten Biz seni yeryüzünde halife yaptık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır." Yeryüzündeki Allah'ın halifesi halifetullah, insanlar arasında hak ile hükmedenler. Rabbimiz Nisa suresi 105. ayet-i kerimede, "(Ey Muhammed) Biz sana kitabı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma" buyurmuştur. Nedendir bilinmez ilk iki halife bu halifetullah ismini kendilerinde taşımazlar bu isimle isimlendirmezler insanlar arasında hüküm verici oldukları halde.
Emeviler, Abbasiler, Memlüklüler, Osmanlılar ise hiç çekinmeden 'Halifetullah' sıfatını kullanmışlardır. Yanlarında her zaman bir İslam âlimini Şeyhu'l-İslam sıfatıyla sıfatlandırarak onlara halifetullah'ın dini işlerinin yürütülmesi görevini vermişlerdir. Bu Halifetullahlar hiçbir zaman dini bir otorite veya bir din âlimi olmamışlardır. Bunun yanında gözlerini kırpmadan babalarını ve çocuklarını, sözde İslam, asılda taht için öldürmekten çekinmeyen siyaset ve devlet adamı ismi altında zavallıcıklar olmuşlardır.
Bu konuyu işleyen Thomas Arnold eserinde batıdaki Roma İmparatorluğu ile doğudaki hilafetin zıtlıklarını ve benzerliklerini kısaca şöyle yazmaktadır: "Halife, dünyevi ve dini yetkiyi kendisinde toplamış siyasi bir hükümrandır. Dini vazifesi dini korumaktır. Dinin koruyucusu olması itibarı ile kâfirlere karşı harp açma, dine karşı ayaklananları cezalandırma, namazda halka imamlık etme ve Cuma hutbesi okuma yetkisine sahiptir. Halbuki, Papa'nın durumu böyle değildir. Zira o, günahkârların günahlarını bağışlama gücüne sahip en büyük rahip sayılır." (4)
Evet, dini yetkiyi kendisinde toplamış olan halifetullah sıfatıyla sıfatlanan halifenin o dinden ve o dini getiren peygamberden bihaber olması, yeterli İslami bilgisinin, ilminin ve hikmetinin olmamasıydı. Bundan dolayı da Roma imparatorlarının yaptığı gibi kendilerine birer Papa atadılar, pardon şeyhu'l-İslam. Bu arada bazıları da kendisini Hızır (a.s.) zannedip, hikmetini biliyormuş gibi çocukları katlettiler utanmadan da "Hikmet ehliyiz" dediler. Pekâla, Peygamber Efendimiz (s.a.a.) uygulaması nasıl idi?
Bunu öğrenmek için çok kıymetli Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "İmam Ali (k.v.)" eserini defalarca okumanızı tavsiye ederim.
Kaynaklar:
1. İslam Tarihi, Prof. Dr. Hasan İbrahim Hasan, c.2, s.121; İbn Haldun, Mukaddime, 166.
2. Hak Dini Kur'an Dili Tefsiri, c.1, s.297-298.
3. İslam Tarihi, Prof. Dr. Hasan İbrahim Hasan, c.2, s.122.
4. The Caliphate, 1,2, Henry Osborn Talylor, The Mediaveal mind, I,393; Goldziher, Muhammedanishe Studien, II.19.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Nezir / diğer yazıları
- Maarif yüzyılı! / 13.01.2025
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024