Ahireti için hazırlık yapan insan, 15 dakika sonrası için geçimini bile düşünmeyecek tarzda dünyasını değerlendirir. Fakat, kabul etsek de, etmesek de, biz öyle bir tarzda hareket ediyoruz ki , kazandığımızı kendi dışımızdakilerden, komşumuzdan, aile efradımızdan dahi gizliyoruz. Böyle bir dünya, yük olmaktan başka bir işe yaramıyor. İnsanın Cenab-ı Hakk'a vasıl olabilmesi için, dünya ile alakalı sıkı fıkı duygu, düşünce ve his yoğunluğu yaşaması mahzurludur.Evlat olsun, makam-mevki olsun, rütbe olsun, bütün bunların insanı Allah'a taşıyacak vasıta olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Bunu yapmadığınız zaman hepsi sizin önünüze birer engeldir. Bunları önümüze engel olarak koymayalım.Allah, ayet-i kerimede: "O gün, ne mal fayda verir ne de evlat . Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz bir kalb) ile gelenler (o günde fayda bulur" (Şuura, 26/88-89) buyuruyor. " Selim kalb fayda verir" Tertemiz kalb, sağlam kalb, Allah'a rabıtasını yapmış, feyz ve muhabbetini Cenab-ı Hakk'dan almış, düğmesine bastığı zaman Rabbi ile konuşacak duruma gelmiş kalb ancak sana fayda veririr.Oysa biz Allah'dan öyle gafiliz ki, "Allah" derken bile "Allah" dediğimizin farkında değiliz. Çünkü dediğimiz "Allah" lafzını dilimiz söylerken kalbimiz yalanlıyor. Dilimiz söylüyor, kalbimiz; "Hayır! sen yalan konuşuyorsun" diyor.Allah'a hakkıyla inanmakBeyazıt-ı Bestami Hazretleri için anlatılar. Bir gün müezzin efendi ezan okuyur: "Allah-u ekber!" Beyazıt "Yalan söylüyorsun" diye bağırır. Devrin zaptiyeleri mahkemeye götürüp Beyazıt'ı muhakemeye başlarlar: yıp günah değil mi? Sen nasıl "Allah-u ekber" sözüne yalan dersin? Dinden mi çıktın? Mürted mi oldun?"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.