Hafız Yaşar Yerebatan Camii’nde Yasin tercümesi yapmıştır
Tarih 23 Ocak 1932... Türkçe Kur’an okunmasına tepkili olan halk, Yerebatan Camii’nde toplanmıştı
10.03.2025 00:43:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Tarih 23 Ocak 1932... Türkçe Kur'an okunmasına tepkili olan halk, Yerebatan Camii'nde toplanmıştı.
Oysa Atatürk bu işin başından beri, halkın okuduğunu anlamasına gayret ettiği gibi Yasin süresini de önce Arapça okutmuş sonra mealini verdirmiştir.
"Atam'ın Yerebatan Camii'nde Yasin süresinin tercümesini okumamı emretmesi üzerine keyfiyet matbuata aksettirilmişti.
Ertesi gün bütün sabah gazeteleri bu haberi şu başlık halinde veriyorlardı: 'Hafız Yaşar bugün Yerebatan Camii'nde Türkçe Kur'an okuyacaktır.'
Bu haber İstanbul'da bomba tesiri yaptı ve taassubu gıcıkladı.
Kur'an'ın Arapça nazil olduğu, tek kelimesine dokunulmayacağı gibi fısıltılar kulaktan kulağa dolaşıyordu.
Nitekim aynı gün tramvayda da böyle bir konuşmaya şahit oldum: 'Nasıl olur' diyorlardı, 'Kur'an nasıl Türkçe okunmuş?'
Halbuki gazeteler haberi yanlış aksettiriyorlardı.
Ben Türkçe Kur'an okumayacaktım. Yasin süresini Arapça okuyacak, Cemil Sait Bey'in tercümesini de cemaate nakledecektim.
Cuma günü Yerebatan Camii'ne gittiğim zaman kalabalık camiden taşmış, trafik durmuştu.
Halkı yarmaklığıma imkan yoktu. Baş komiserin yardımıyla bin bir müşkülatla içeriye girebildim.
Cami pencere içlerine kadar doluydu. Bir köşeye etrafı şallarla süslü bir kürsü konulmuştu. Etrafı da gazeteciler ve foto muhabirleriyle çevriliydi.
Cemaatin arasından kürsüye doğru ilerlemeye çalışırken dışarıdan kuvvetli bir korna sesi geldi, kalabalık, 'Gazi geliyor' diye dalgalandı. Halbuki gelenler Maarif Vekili Reşit Galip ve Kılıç Ali Bey'lerdi.
Kürsüye çıktım. Nefesler kesilmişti. Bütün gözler bende idi.
Arapça besmele-i şerif'i çekip arkasından yine Arapça olarak Yasin süresini okumaya başladım.
Kur'an'ı, Türkçe okuyacağımı zannedenlerin gözlerindeki hayret ifadesini görüyordum.
Sureyi sadakallahülazim diyerek bitirdikten sonra, 'Vatandaşlar!' diye söze başladım.'on altıncı süre olan Yasin seksen üç ayettir. Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Şimdi size tercümesini okuyacağım:
Müşfik ve Rahim olan Allah'ın ismiyle başlarım. Hakim olan Kur'an hakkı için kasem ederim ya Muhammed! Sen tarik-i müstakime sevkeden bir Resul'sün. Kur'an sana Aziz ve Rahim olan Tanrı tarafından nazil olmuştur.'
Süreye böylece devam ederek seksen üçüncü ayetin sonunu şöyle okudum: 'Her şeyin hükümdar ve hakim-i mutlakı olan Tanrı'ya hamd olsun. Hepiniz O'na rücû edeceksiniz.'
Yasin suresi böylece hitama erdikten sonra, Türkçe olarak şu duayı yaptım:
Ulu Tanrım! Bu okuduğum Yasin-i Şerif'ten hâsıl olan sevabı Cenab-ı Muhammed Efendimiz Hazretlerinin ruh-i saadetlerine ulaştır.
Tanrım! Hak ve adalet üzere hareket edenleri sen payidar eyle!
Türkiye Cumhuriyeti'ni ilelebet payidar kıl! Türk milletini Sen muhafaza eyle.
Şanlı Türk ordusunu ve onun değerli kahraman kumandan ve erlerini karada, denizde, havada her veçhile muzaffer kıl ya Rabbi.
Vatan uğrunda fedayı can ederek şehit olan asker kardeşlerimizin ruhlarını şad eyle!
Vatanımıza kem gözle bakan düşmanlarımızı perişan eyle! Topraklarımıza bol bereket ihsan eyle.
Milletin ve memleketin refahına çalışan büyüklerimizin umurlarında muvaffak bilhayr eyle, amin."
"Atatürk bir Ramazan ayında bütün ordu müfettişlerini davet etmiş ve Saadettin Kaynak'tan, Kur'an'dan bir hutbe irad etmesini istemiştir.
O da Kur'an'daki muharebeye, askerliğin faziletine ve şehitliğin üstünlüğüne dair bazı ayetlerin tercümelerini okumuştur.
Bu ayetler Âl-i İmran 169. ayet, Enfal 45. ve 60.,. 65. ve 66. ayetler, Saff sûresi 4., 10., 12., ayetler, Adiyat sûresinin tamamıydı.
Komutanlar ayet mealinden oluşan hitabeyi büyük bir dikkat ve ilgiyle dinledikten sonra, Saadettin Kaynak'ı alkışlamışlar ve Atatürk, 'Kur'an'da neler varmış, bunlardan bizim haberimiz yoktu' der."
Hafız Saadettin Kaynak Türkçe Kur'an okunması konusunda şunları anlatır: "Türkçe Kur'an okunması tecrübelerine nihayet verildiği gecenin (4 Şubat 1932 Perşembe) ertesi günü (5 şubat 1932 Cuma) Ramazan'ın son cuması idi.
O gün Süleymaniye Camii çok kalabalık olur... Atatürk halkın bu toplantısından istifade edilerek ilk Türkçe hutbenin Süleymaniye'de okunmasını arzu ve emir buyurdular. Hutbenin konusunu da kendileri elindeki Kur'an tercümesinden seçtiler.
(.) Ertesi sene Atatürk, Ankara'dan İstanbul'a bir Ramazan için gelmişti. Bu sene camilerde halka Türkçe Kur'an okuma tecrübelerini yaptırdı. Bu işte çalışacak olan arkadaşlara birer vesika verildi." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 585)
Oysa Atatürk bu işin başından beri, halkın okuduğunu anlamasına gayret ettiği gibi Yasin süresini de önce Arapça okutmuş sonra mealini verdirmiştir.
"Atam'ın Yerebatan Camii'nde Yasin süresinin tercümesini okumamı emretmesi üzerine keyfiyet matbuata aksettirilmişti.
Ertesi gün bütün sabah gazeteleri bu haberi şu başlık halinde veriyorlardı: 'Hafız Yaşar bugün Yerebatan Camii'nde Türkçe Kur'an okuyacaktır.'
Bu haber İstanbul'da bomba tesiri yaptı ve taassubu gıcıkladı.
Kur'an'ın Arapça nazil olduğu, tek kelimesine dokunulmayacağı gibi fısıltılar kulaktan kulağa dolaşıyordu.
Nitekim aynı gün tramvayda da böyle bir konuşmaya şahit oldum: 'Nasıl olur' diyorlardı, 'Kur'an nasıl Türkçe okunmuş?'
Halbuki gazeteler haberi yanlış aksettiriyorlardı.
Ben Türkçe Kur'an okumayacaktım. Yasin süresini Arapça okuyacak, Cemil Sait Bey'in tercümesini de cemaate nakledecektim.
Cuma günü Yerebatan Camii'ne gittiğim zaman kalabalık camiden taşmış, trafik durmuştu.
Halkı yarmaklığıma imkan yoktu. Baş komiserin yardımıyla bin bir müşkülatla içeriye girebildim.
Cami pencere içlerine kadar doluydu. Bir köşeye etrafı şallarla süslü bir kürsü konulmuştu. Etrafı da gazeteciler ve foto muhabirleriyle çevriliydi.
Cemaatin arasından kürsüye doğru ilerlemeye çalışırken dışarıdan kuvvetli bir korna sesi geldi, kalabalık, 'Gazi geliyor' diye dalgalandı. Halbuki gelenler Maarif Vekili Reşit Galip ve Kılıç Ali Bey'lerdi.
Kürsüye çıktım. Nefesler kesilmişti. Bütün gözler bende idi.
Arapça besmele-i şerif'i çekip arkasından yine Arapça olarak Yasin süresini okumaya başladım.
Kur'an'ı, Türkçe okuyacağımı zannedenlerin gözlerindeki hayret ifadesini görüyordum.
Sureyi sadakallahülazim diyerek bitirdikten sonra, 'Vatandaşlar!' diye söze başladım.'on altıncı süre olan Yasin seksen üç ayettir. Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Şimdi size tercümesini okuyacağım:
Müşfik ve Rahim olan Allah'ın ismiyle başlarım. Hakim olan Kur'an hakkı için kasem ederim ya Muhammed! Sen tarik-i müstakime sevkeden bir Resul'sün. Kur'an sana Aziz ve Rahim olan Tanrı tarafından nazil olmuştur.'
Süreye böylece devam ederek seksen üçüncü ayetin sonunu şöyle okudum: 'Her şeyin hükümdar ve hakim-i mutlakı olan Tanrı'ya hamd olsun. Hepiniz O'na rücû edeceksiniz.'
Yasin suresi böylece hitama erdikten sonra, Türkçe olarak şu duayı yaptım:
Ulu Tanrım! Bu okuduğum Yasin-i Şerif'ten hâsıl olan sevabı Cenab-ı Muhammed Efendimiz Hazretlerinin ruh-i saadetlerine ulaştır.
Tanrım! Hak ve adalet üzere hareket edenleri sen payidar eyle!
Türkiye Cumhuriyeti'ni ilelebet payidar kıl! Türk milletini Sen muhafaza eyle.
Şanlı Türk ordusunu ve onun değerli kahraman kumandan ve erlerini karada, denizde, havada her veçhile muzaffer kıl ya Rabbi.
Vatan uğrunda fedayı can ederek şehit olan asker kardeşlerimizin ruhlarını şad eyle!
Vatanımıza kem gözle bakan düşmanlarımızı perişan eyle! Topraklarımıza bol bereket ihsan eyle.
Milletin ve memleketin refahına çalışan büyüklerimizin umurlarında muvaffak bilhayr eyle, amin."
"Atatürk bir Ramazan ayında bütün ordu müfettişlerini davet etmiş ve Saadettin Kaynak'tan, Kur'an'dan bir hutbe irad etmesini istemiştir.
O da Kur'an'daki muharebeye, askerliğin faziletine ve şehitliğin üstünlüğüne dair bazı ayetlerin tercümelerini okumuştur.
Bu ayetler Âl-i İmran 169. ayet, Enfal 45. ve 60.,. 65. ve 66. ayetler, Saff sûresi 4., 10., 12., ayetler, Adiyat sûresinin tamamıydı.
Komutanlar ayet mealinden oluşan hitabeyi büyük bir dikkat ve ilgiyle dinledikten sonra, Saadettin Kaynak'ı alkışlamışlar ve Atatürk, 'Kur'an'da neler varmış, bunlardan bizim haberimiz yoktu' der."
Hafız Saadettin Kaynak Türkçe Kur'an okunması konusunda şunları anlatır: "Türkçe Kur'an okunması tecrübelerine nihayet verildiği gecenin (4 Şubat 1932 Perşembe) ertesi günü (5 şubat 1932 Cuma) Ramazan'ın son cuması idi.
O gün Süleymaniye Camii çok kalabalık olur... Atatürk halkın bu toplantısından istifade edilerek ilk Türkçe hutbenin Süleymaniye'de okunmasını arzu ve emir buyurdular. Hutbenin konusunu da kendileri elindeki Kur'an tercümesinden seçtiler.
(.) Ertesi sene Atatürk, Ankara'dan İstanbul'a bir Ramazan için gelmişti. Bu sene camilerde halka Türkçe Kur'an okuma tecrübelerini yaptırdı. Bu işte çalışacak olan arkadaşlara birer vesika verildi." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 585)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.