Din, İslam; bazılarının zannettiği gibi, kendisine bazı zamanlarda ve zeminlerde ihtiyaç hissedilen, bazen de olmasa da olur şeklinde mutalaa edilen bir kurum değildir. Oysaki din; "15. asırda vardı. 17. asırda olacaktı. 18. asırda biraz ihtiyaç vardı. 20. asırda buna gerek yoktur. 30. asırda hiç gerek yoktur" mantığının çok ötesinde, her dönem ve devirde insanların mutlak muhtaç olduğu bir kurumdur, bir müessesedir.Bir defa, din kurumunun kurucusu olan, kural ve kaidelerini, prensiplerini belirleyen bizatihi "Cenab-ı Vacibü'l Vücut" olan Rabbımız Allah-u Teala ve Tekaddes Hazretleridir. Yani Cenab-ı Hak, din kurumunu koymuştur. Bu kurum kurulmamış, Allah bunu insanoğluna ikram etmemiş olsaydı, o zaman insanoğlunun, ne benliğinden, ne Rabbinden haberi olacaktı.Hatta geçmişteki alimlerimiz: "Şayet onlara bir nebi, bir peygamber gelmemiş olsaydı, insanların mesuliyetleri sadece Allah'ı bulmak olurdu" diyorlar. Tabiata bakarlar. Siyak, sibak/geçmiş-gelecek mukayesesiyle "bir yaratıcı vardır" derlerdi. Burada delil olarak da, "Yerin ve göğün yaratıcısı olan Allah'tan şüphe mi ediyorsunuz?" (İbrahîm; 14/10) ayetini kullanırlar. Bu münasebetle Ehl-i Sünnetten bazı ulema, "İnsanoğlu aklıyla, hiçbir şey de olmasa, Allah'ı bulma mükellefiyetindedir" derler. Bunun ötesinde hiçbir şey bilemezdi ve yapamazdı. Buradan hareketle ben diyorum ki, insanın Allah'ı tanıması, "var" demesi de yetmiyor. Günümüzün en büyük derdi de bu. "Allah var" diyoruz. Ama "var" dediğimiz bu Allah, benim neremde? Veya ben O'nun neresindeyim? Günümüzün inanç seviyesini anlama bâbında söylüyorum bunu. Yoksa hiç kimseyi tenkit etme niyetimiz de kesinlikle yoktur. Allah buyuruyor ki: "Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve Biz ona şah damarından daha yakınız." (Kâf; 50/16).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.