ÖYKÜ / Cazibe IRMAK
Gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliğine doğru çevirdi Ebru umutlu bakışlarını. Açık pencerisinden içeri giren ılık, tatlı bir ilkbahar rüzgârı saçlarını okşuyordu. İçinde kendinin de anlayamadığı bir coşku vardı o sabah. Derin bir soluk alarak penceresinden seyretti bir süre ilkbaharı müjdeleyen güzellikleri. Parıldayan güneş, çiçek açmış ağaç, cıvıl cıvıl ötüşen serçeler onu, kendileriyle dost olmaya mı çağırıyordu? Belki de yaşamın acı ve tatlı anlarıyla devam ettiğini anlatmaya çalışıyorlardı Ebru'ya...
İlköğretim beşinci sınıf öğrencisi Ebru, derslerinde başarılı, coşku ve neşe dolu bir çocuktu daha önceleri de. Ancak bir süre önce geçirdikleri trafik kazası sonucunda tüm benliğini kuşatan acılarıyla başbaşa kalmıştı uzun süre. Olayda babasını kaybetmesi ise onu derinden etkilemişti. O sabah doğal güzellikleri seyrederken yaşadığı duygular iç dünyasındaki yepyeni umutların ilk filizleriydi belki. Artık düşüncelerini kaplayan sisleri yavaş yavaş uzaklaştırmaya çalışıyor, yüreğindeki acılara karşın güçlü olması gerektiğine inanıyordu. Güzel alışkanlıklarını da yeniden kazanmaya başlamıştı Ebru. Okul çantasını akşamleyin hazırlamıştı. Daha sonra dünyanın en tatlı sesi olduğunu sölediği; annesinin,
-Kahvaltı hazır Ebru, sözünü işitti. Okula gitmek üzere evinden ayrılırken;
-Allah'a ısmarladık anneciğim dedikten sonra,
-Bugün matematik dersinden sınavımız var. Başarılı olmam için bana dua et, dedi.
Annesi Nurten hanım, çok sevdiği biricik kızı Ebru'yu uğurlarken:
-Allah'a emanet ol yavrum. Başarılı olman için her an duacıyım, dedi.
***
Ebru, okulun bahçesine girince sınıf arkadaşı Selin koşarak yanına geldi.
-Günaydın Ebru, bugün erken geldin okula.
-Günaydın Selin, hava güzel olduğu için erken geldim.
-İlkbahara kavuştuk derken bir de bakacağız ki yaz tatili gelmiş. Sonra da yolculuk...
-Yolculuk nereye? Bu yolculuk seni kaygılandırmış gibi, diye merakla sordu Ebru en içten arkadaşı Selin'e. Selin anlatmaya başladı:
-Babamla yaptığımız son telefon görüşmesinde beni yanına alacağını söyledi. Gelecek yıl öğretimime yurtdışında devam edeceğim.
-İkimiz ne iyi arkadaştık, ayrılacağımız için şimdiden üzülmeye başladım.
-Ne yazık ki birbirimizden uzakta olacağız. Ayrıca babaanneme de üzülüyorum. Ben gidince yapayalnız kalacak.
Ders zilinin çalmasıyla Ebru ile Selin sınıflarına koştu daha sonra. Okul dönüşü ise yine birlikteydi iki arkadaş. Selin evinin kapısına yaklaşınca,
-Gel Ebru, babaannemin çiçeklerini göstereceğim, dedi.
-Gecikirsem annem merak eder, dedi Ebru. Selin, Ebru'nun kolunu hafifçe çekerek,
-Ne olur biraz gel, diye ısrar etti. Samiye hanım Ebru'yu güleryüzle karşıladı.
-Hoşgeldin Ebru, dedikten sonra
-Nasılsın diye sordu. Ebru,
-Teşekkür ederim. Siz nasılsınız Samiye teyze dedi.
-Sağol Ebru. Birbirini çok seven sevimli arkadaşları görünce daha iyi hissettim kendimi, diye karşılık verdi Samiye hanım. Sonra bahçesindeki çiçeklere göz gezdirirken bir an düşünceye daldıktan sonra:
-İşte çocuklar; toprak uzun kış uykusundan henüz uyandı. Canlandığını göstermek için rengarenk güzellikleri gözlerimizin önüne seriyor doğa. Boylanıp gelişiyor yemyeşil çimenler, ağaçlar, şifa veren otlar. Hepsi de biz insanların yararlanması için. Yüce Yaradan'a ne kadar şükretsek yine az, diyerek sözü bitirdi.
Ebru gülümseyerek:
-Bahçeniz gerçekten güzelmiş Samiye teyze. Ağaçlar, kuşlar, çiçekler, hepsi de ayrı bir güzellik sunarak içini açıyor insanın, dedi. Sonra izin isteyerek oradan ayrıldı. Annesini bekletmemek için evine doğru koşarken; elinde Samiye hanımın armağan ettiği küçük bir leylak dalı vardı.
Devam edecek...
Gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliğine doğru çevirdi Ebru umutlu bakışlarını. Açık pencerisinden içeri giren ılık, tatlı bir ilkbahar rüzgârı saçlarını okşuyordu. İçinde kendinin de anlayamadığı bir coşku vardı o sabah. Derin bir soluk alarak penceresinden seyretti bir süre ilkbaharı müjdeleyen güzellikleri. Parıldayan güneş, çiçek açmış ağaç, cıvıl cıvıl ötüşen serçeler onu, kendileriyle dost olmaya mı çağırıyordu? Belki de yaşamın acı ve tatlı anlarıyla devam ettiğini anlatmaya çalışıyorlardı Ebru'ya...
İlköğretim beşinci sınıf öğrencisi Ebru, derslerinde başarılı, coşku ve neşe dolu bir çocuktu daha önceleri de. Ancak bir süre önce geçirdikleri trafik kazası sonucunda tüm benliğini kuşatan acılarıyla başbaşa kalmıştı uzun süre. Olayda babasını kaybetmesi ise onu derinden etkilemişti. O sabah doğal güzellikleri seyrederken yaşadığı duygular iç dünyasındaki yepyeni umutların ilk filizleriydi belki. Artık düşüncelerini kaplayan sisleri yavaş yavaş uzaklaştırmaya çalışıyor, yüreğindeki acılara karşın güçlü olması gerektiğine inanıyordu. Güzel alışkanlıklarını da yeniden kazanmaya başlamıştı Ebru. Okul çantasını akşamleyin hazırlamıştı. Daha sonra dünyanın en tatlı sesi olduğunu sölediği; annesinin,
-Kahvaltı hazır Ebru, sözünü işitti. Okula gitmek üzere evinden ayrılırken;
-Allah'a ısmarladık anneciğim dedikten sonra,
-Bugün matematik dersinden sınavımız var. Başarılı olmam için bana dua et, dedi.
Annesi Nurten hanım, çok sevdiği biricik kızı Ebru'yu uğurlarken:
-Allah'a emanet ol yavrum. Başarılı olman için her an duacıyım, dedi.
***
Ebru, okulun bahçesine girince sınıf arkadaşı Selin koşarak yanına geldi.
-Günaydın Ebru, bugün erken geldin okula.
-Günaydın Selin, hava güzel olduğu için erken geldim.
-İlkbahara kavuştuk derken bir de bakacağız ki yaz tatili gelmiş. Sonra da yolculuk...
-Yolculuk nereye? Bu yolculuk seni kaygılandırmış gibi, diye merakla sordu Ebru en içten arkadaşı Selin'e. Selin anlatmaya başladı:
-Babamla yaptığımız son telefon görüşmesinde beni yanına alacağını söyledi. Gelecek yıl öğretimime yurtdışında devam edeceğim.
-İkimiz ne iyi arkadaştık, ayrılacağımız için şimdiden üzülmeye başladım.
-Ne yazık ki birbirimizden uzakta olacağız. Ayrıca babaanneme de üzülüyorum. Ben gidince yapayalnız kalacak.
Ders zilinin çalmasıyla Ebru ile Selin sınıflarına koştu daha sonra. Okul dönüşü ise yine birlikteydi iki arkadaş. Selin evinin kapısına yaklaşınca,
-Gel Ebru, babaannemin çiçeklerini göstereceğim, dedi.
-Gecikirsem annem merak eder, dedi Ebru. Selin, Ebru'nun kolunu hafifçe çekerek,
-Ne olur biraz gel, diye ısrar etti. Samiye hanım Ebru'yu güleryüzle karşıladı.
-Hoşgeldin Ebru, dedikten sonra
-Nasılsın diye sordu. Ebru,
-Teşekkür ederim. Siz nasılsınız Samiye teyze dedi.
-Sağol Ebru. Birbirini çok seven sevimli arkadaşları görünce daha iyi hissettim kendimi, diye karşılık verdi Samiye hanım. Sonra bahçesindeki çiçeklere göz gezdirirken bir an düşünceye daldıktan sonra:
-İşte çocuklar; toprak uzun kış uykusundan henüz uyandı. Canlandığını göstermek için rengarenk güzellikleri gözlerimizin önüne seriyor doğa. Boylanıp gelişiyor yemyeşil çimenler, ağaçlar, şifa veren otlar. Hepsi de biz insanların yararlanması için. Yüce Yaradan'a ne kadar şükretsek yine az, diyerek sözü bitirdi.
Ebru gülümseyerek:
-Bahçeniz gerçekten güzelmiş Samiye teyze. Ağaçlar, kuşlar, çiçekler, hepsi de ayrı bir güzellik sunarak içini açıyor insanın, dedi. Sonra izin isteyerek oradan ayrıldı. Annesini bekletmemek için evine doğru koşarken; elinde Samiye hanımın armağan ettiği küçük bir leylak dalı vardı.
Devam edecek...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.