Kızım balkondan dışarı bakıyordu. Bir ara bana: "Baba, baksana şu caminin bahçesine kalabalık insanlar toplanmış" dedi. Merak edip baktığımda mahalle camisinin bahçe düzenlemesini yapmak için Belediyenin görevlendirdiği işçileri gördüm.
Bir kaç mahalleli gibi ben de yanlarına gittim. Onbeş yirmi kadar çalışan... Kimi toprağı eşiyor ve çiçek diplerinin bakımını yapıyordu. Başlarında orta yaşlı, elinde telsizi olan biri vardı. İşçilerin şefiydi. Yanlarına yaklaşınca selam verdim, "Kolay gelsin" deyip el sıkıştım.
Aralarında bir konuşma vardı. Mahalleden bir tanıdığım Elektrik İdaresi'nden emekli olduğunu söylüyordu. Köy yerindeki bir bahçenin bakımı için Şeften hazır gelmişken bilgi almaya çalışıyorlardı.
Biraz sonra caminin imamı geldi. Tokalaşıp merhabalaştıktan sonra mahalleli olan tanıştırdı. Bu da Caminin imamı. Şef olan şöyle imama doğru bir baktı. Ben bu bakışın anlamlı, içli bir bakış olduğunu anladım. İmam efendi:
- Siz şefsiniz her halde, dedi.
Şef:
- Evet.
İmam:
- Ne zamandır bekliyorduk. Sağolun.
Şef:
- Bu çocuklar işin erbabı merak etmeyin bugün pırıl pırıl bir bahçe bırakacağız.
İmam da Doğuluydu. Şefin de aynı şiveyi yahut ona yakın konuşma tarzını duyunca memleketini sordu. Ben şef ile imam arasında bir söz alış verişi beklemeye başladım bile:
Şef:
- Muşluyum, dedi.
Mahalleden olan ortaya bir laf attı: "Allah ağız tadından ayırmasın" İmam da "Amin" dedi nezaketle. Şef tekrar imama baktı. Durakladı. Gözleri ile etrafa bakındı ve "Ağız tadı ne ki, Allah iman ve Kur'an versin. Son nefes konuşmazsa bu dil, Kur'an'ı anlamazsa bu gönül, ağzın tatlı yese ne olacak?" Ben de bir anda şaşırdım. Bu şef bakalım daha neler söyleyecek. İmam işi kolaylaştırmak için ortaya çekmeye çalışırcasına "Allah bizi iyilere bağışlasın". Şef adeta imamın ne demek istediğini anlayınca döndü imama: "Kamil olmak lazım hocam. Ben şairim, diyorum ki;
Azrail canın almaya geldi
Oku durma tevhidi söyle"
dedikten sonra "Benim Peygamberim var, benim şefaatçim var. Benim ne korkum olur. Varsın ondan uzak olanlar düşünsün"... Ben içimden "İyi ama ona layık olmak lazım" diye düşünürken bana bakıp, "Tabii. onun için de çalışmak lazım" diyordu.
İmam şaka yollu dönüp: "Biz seni peygamber varisi biliyoruz. Siz ister uyun ister uymayın. Bizim hocalara bakışımız budur." Hoca da ben de şaşkındım. Şefin göz yaşları akmaya başlamıştı; "Allah'ım, diyordu, beni O'nun sevgisinden ayırma"... Duyduklarımı hemen kaleme alayım, dedim. Belki tam anlamıyla anlatamadım ama defineye malik nice viraneler var. Gözü yaşlı, gönlü inciler bezeyen nice garipler var. Kimi çapa vurur, kimi olta atar, kimi gider bir bahçenin gülüne, bir ağacına dalına konar...
Allah Resulü bir hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki;
"Zenginlik mal çokluğuyla değil; esas zenginlik gönül zenginliğidir".
Mustafa SABRİ
Bir kaç mahalleli gibi ben de yanlarına gittim. Onbeş yirmi kadar çalışan... Kimi toprağı eşiyor ve çiçek diplerinin bakımını yapıyordu. Başlarında orta yaşlı, elinde telsizi olan biri vardı. İşçilerin şefiydi. Yanlarına yaklaşınca selam verdim, "Kolay gelsin" deyip el sıkıştım.
Aralarında bir konuşma vardı. Mahalleden bir tanıdığım Elektrik İdaresi'nden emekli olduğunu söylüyordu. Köy yerindeki bir bahçenin bakımı için Şeften hazır gelmişken bilgi almaya çalışıyorlardı.
Biraz sonra caminin imamı geldi. Tokalaşıp merhabalaştıktan sonra mahalleli olan tanıştırdı. Bu da Caminin imamı. Şef olan şöyle imama doğru bir baktı. Ben bu bakışın anlamlı, içli bir bakış olduğunu anladım. İmam efendi:
- Siz şefsiniz her halde, dedi.
Şef:
- Evet.
İmam:
- Ne zamandır bekliyorduk. Sağolun.
Şef:
- Bu çocuklar işin erbabı merak etmeyin bugün pırıl pırıl bir bahçe bırakacağız.
İmam da Doğuluydu. Şefin de aynı şiveyi yahut ona yakın konuşma tarzını duyunca memleketini sordu. Ben şef ile imam arasında bir söz alış verişi beklemeye başladım bile:
Şef:
- Muşluyum, dedi.
Mahalleden olan ortaya bir laf attı: "Allah ağız tadından ayırmasın" İmam da "Amin" dedi nezaketle. Şef tekrar imama baktı. Durakladı. Gözleri ile etrafa bakındı ve "Ağız tadı ne ki, Allah iman ve Kur'an versin. Son nefes konuşmazsa bu dil, Kur'an'ı anlamazsa bu gönül, ağzın tatlı yese ne olacak?" Ben de bir anda şaşırdım. Bu şef bakalım daha neler söyleyecek. İmam işi kolaylaştırmak için ortaya çekmeye çalışırcasına "Allah bizi iyilere bağışlasın". Şef adeta imamın ne demek istediğini anlayınca döndü imama: "Kamil olmak lazım hocam. Ben şairim, diyorum ki;
Azrail canın almaya geldi
Oku durma tevhidi söyle"
dedikten sonra "Benim Peygamberim var, benim şefaatçim var. Benim ne korkum olur. Varsın ondan uzak olanlar düşünsün"... Ben içimden "İyi ama ona layık olmak lazım" diye düşünürken bana bakıp, "Tabii. onun için de çalışmak lazım" diyordu.
İmam şaka yollu dönüp: "Biz seni peygamber varisi biliyoruz. Siz ister uyun ister uymayın. Bizim hocalara bakışımız budur." Hoca da ben de şaşkındım. Şefin göz yaşları akmaya başlamıştı; "Allah'ım, diyordu, beni O'nun sevgisinden ayırma"... Duyduklarımı hemen kaleme alayım, dedim. Belki tam anlamıyla anlatamadım ama defineye malik nice viraneler var. Gözü yaşlı, gönlü inciler bezeyen nice garipler var. Kimi çapa vurur, kimi olta atar, kimi gider bir bahçenin gülüne, bir ağacına dalına konar...
Allah Resulü bir hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki;
"Zenginlik mal çokluğuyla değil; esas zenginlik gönül zenginliğidir".
Mustafa SABRİ
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012