Ebu İshak Kâzerûnî Hz.
Sevgili yarum! Bid'at sahiplerinin sohbetinden, onlarla bulunmaktan sakın. Onlarla oturup münakaşa ve mücadeleye girişme. Allah-ü Teala Kur'an-ı Keriminde bunu yasaklamıştır. Resûlullah Efendimiz de; "Bir kimse haklı bile olsa, dinde münakaşa ve husûmeti terk etmedikçe imanın hakikatine eremez" buyurdu.
Her halinde iyi huylu olmaya dikkat et. Rıfk ve yumuşaklık tevazû ve alçak gönüllülük bir de tahammül senin mayan olmalıdır. Affedici, kerem sahibi, cömert, hoşgörülü ol. Bunun için de Resulullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüksek ahlakı ile ahlaklan.
Bir vasiyetim de şudur; Din kardeşlerine kolaylık göster, onlara yardımcı ol. Her sabah onlar ile toplanıp Kur'an-ı Kerim oku. Her nerede Kur'an-ı Kerim okunursa, oraya hayır ve bereket yağar. Nitekim Peygamber Efendimiz buyurdu ki: "Herhangi uygun bir yerde Allah-ü Teala'nın kitabı okunursa yardım ederler. Oraya Allah-ü Teala'nın rahmeti yağar. Allah-ü Teala Kur'an-ı Kerim okuyanı, melekleri, peygamberleri, şehidleri ve müminleri ile yâd eder. O kuluna rahmet ve mağfiret eder" ve yine; "Benim ümmetimin şereflileri, Kur'an-ı Kerimi okuyanlar ve gece namazı kılanlardır" buyurdular.
Bir vasiyetim de şudur ki, dostlarını ve talebelerini mezarlığa Kur'an-ı Kerimi para ile okumaları için gönderme. Çünkü bu mürevvete sığmaz. Peygamber Efendimiz buyurdu ki: "Her kim insanlardan dünyalık ele geçirmek için Kur'an-ı Kerim okursa, kıyamet gününde, yüzünde sırf kemik olark yâni yüzü etsiz olarak getirilir."
Din kardeşlerine, arkadaşlarına yedirip içirirken, sakın israfa kaçma. Seni muhtaç bırakacak şekilde masrafa girme.
Sevgili yavrum! Bir de şu faziletli ibadete devam etmeni vasiyet ederim. Bunu, sevgili Peygamberimize Allah-ü Teala Kur'an-ı Kerimde emir buyudu. O ibadet, gece namazı kılmaktır. Bunu sakın ihmal etme. Cenab-ı Hak gece namazı kılanlara tarif edilmez ihsan ve nimetlerini vâd ediyor.
Sabah namazını kıldıktan sonra seccadeni toplayıp hemen kalkma. Allah-ü Teala'nın zikri ile meşgul ol. Güneş doğuncaya kadar buna devam et. Bundan sonra günün bir parçasını insanlardan uzlet, ayrılık üzere geçirmeyi kendine vazife bil. İnsanlarla olmakta büyük bela ve fitneler olduğu gibi, uzlette de birçok hayır ve bereketler vardır. Fakat uzlete çekilince şartlarına ve edeplerine dikkat gerekir. Yapılanlar, Ehl-i Sünnet vel-cemâat alimlerinin fıkıh ve ilmihal kitaplarında bildirdiklerine uygun olmalıdır.
Son vasiyetim ise şudur: Dostlara hizmeti canına minnet bil. Çünkü hizmet, Peygamberlerin sünnetidir. Hizmet et, fakat kendine hizmet ettirme. Çünkü Peygamber Efendimiz; "Bir kavmin, topluluğun efendisi, o topluluğa hizmet edendir" buyurmuştur. Yine; "Müminlere hizmet edenlere hesab yoktur, azab da yoktur" buyurdular.
Bu vaziyeterimi yerine getir. Muvaffakiyet, Allah-ü Teala'dandır. Yâ Rabib! Bize hizmetinin edeplerini, evliyana, dostlarına ve takvâ sahiplerine hizmet etmenin edeplerini öğret. Bizi bunlar ile rızıklandırır. Yâ Erhamerrahimin!.."
Kendisinden başka Muhammed ve Hasan isminde iki erkek kardeşi ve Meykûr ve Hadîce isminde iki kız kardeşi olan Ebû İshâk Kâzerunî hazretleri, ömrünü İslam dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakla geçirdikten sonra, 1034 (H. 426) senesinde Zilkâde ayında Kâzerûn'da vefat etti. Kabr-i şerifi Kâzerûn'dadır. Hint ve Çin denizi gemicileri Ebû İshak Kâzerûni'nin kabrini özellikle ziyaret edip, onu vesile ederek dua ederler ve türbesine komşu fakirler için adaklarda bulunurlardı. Bugün de sevenleri tarafından ziyaret edilmektedir.
Şeyh Ebû İshâk Kâzerûni, her sene kâfirlerle cihad için ordu gönderirdi. Vefatından sonra Kazerûn halkı şeyhin yolunu tuttu ve nevbet çalarak her sene gazâya asker gönderdi. Yine bir sene ordu düzenleyip kâfir şehirlerinden birine gönderdiler. Bağdat halifesi de ordu düzenleyip göndermişti. İki ordu yolda karşılaşıp birleştiler. Kâfir şehirlerinden birini muhasara ettiler. Kale surları muhkem olduğundan bir şey yapamadılar. Üstelik Müslümanlar ne yaparsa kâfirler de aynı şekilde karşılık veriyorlardı. Mesela, mancınık atışı yapsalar mancınıkla cevap veriyorlar, toplu hücüm edince topluca karşı koyuyorlar, hiç açık vermiyorlardı. Halife bu durumdan üzüntüye ve ümitsizliğe düştü. Geri dönmek istedi. Hatib ve Kâzerûnlular ile meşveret etti. Hatib:
"Ne yapmak lazım geldiğini, bu gece hocam Kâzeruni'nin ruhaniyetinden sorar öğrenirim. Ertesi günü ona göre davranırız" dedi.
Sevgili yarum! Bid'at sahiplerinin sohbetinden, onlarla bulunmaktan sakın. Onlarla oturup münakaşa ve mücadeleye girişme. Allah-ü Teala Kur'an-ı Keriminde bunu yasaklamıştır. Resûlullah Efendimiz de; "Bir kimse haklı bile olsa, dinde münakaşa ve husûmeti terk etmedikçe imanın hakikatine eremez" buyurdu.
Her halinde iyi huylu olmaya dikkat et. Rıfk ve yumuşaklık tevazû ve alçak gönüllülük bir de tahammül senin mayan olmalıdır. Affedici, kerem sahibi, cömert, hoşgörülü ol. Bunun için de Resulullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüksek ahlakı ile ahlaklan.
Bir vasiyetim de şudur; Din kardeşlerine kolaylık göster, onlara yardımcı ol. Her sabah onlar ile toplanıp Kur'an-ı Kerim oku. Her nerede Kur'an-ı Kerim okunursa, oraya hayır ve bereket yağar. Nitekim Peygamber Efendimiz buyurdu ki: "Herhangi uygun bir yerde Allah-ü Teala'nın kitabı okunursa yardım ederler. Oraya Allah-ü Teala'nın rahmeti yağar. Allah-ü Teala Kur'an-ı Kerim okuyanı, melekleri, peygamberleri, şehidleri ve müminleri ile yâd eder. O kuluna rahmet ve mağfiret eder" ve yine; "Benim ümmetimin şereflileri, Kur'an-ı Kerimi okuyanlar ve gece namazı kılanlardır" buyurdular.
Bir vasiyetim de şudur ki, dostlarını ve talebelerini mezarlığa Kur'an-ı Kerimi para ile okumaları için gönderme. Çünkü bu mürevvete sığmaz. Peygamber Efendimiz buyurdu ki: "Her kim insanlardan dünyalık ele geçirmek için Kur'an-ı Kerim okursa, kıyamet gününde, yüzünde sırf kemik olark yâni yüzü etsiz olarak getirilir."
Din kardeşlerine, arkadaşlarına yedirip içirirken, sakın israfa kaçma. Seni muhtaç bırakacak şekilde masrafa girme.
Sevgili yavrum! Bir de şu faziletli ibadete devam etmeni vasiyet ederim. Bunu, sevgili Peygamberimize Allah-ü Teala Kur'an-ı Kerimde emir buyudu. O ibadet, gece namazı kılmaktır. Bunu sakın ihmal etme. Cenab-ı Hak gece namazı kılanlara tarif edilmez ihsan ve nimetlerini vâd ediyor.
Sabah namazını kıldıktan sonra seccadeni toplayıp hemen kalkma. Allah-ü Teala'nın zikri ile meşgul ol. Güneş doğuncaya kadar buna devam et. Bundan sonra günün bir parçasını insanlardan uzlet, ayrılık üzere geçirmeyi kendine vazife bil. İnsanlarla olmakta büyük bela ve fitneler olduğu gibi, uzlette de birçok hayır ve bereketler vardır. Fakat uzlete çekilince şartlarına ve edeplerine dikkat gerekir. Yapılanlar, Ehl-i Sünnet vel-cemâat alimlerinin fıkıh ve ilmihal kitaplarında bildirdiklerine uygun olmalıdır.
Son vasiyetim ise şudur: Dostlara hizmeti canına minnet bil. Çünkü hizmet, Peygamberlerin sünnetidir. Hizmet et, fakat kendine hizmet ettirme. Çünkü Peygamber Efendimiz; "Bir kavmin, topluluğun efendisi, o topluluğa hizmet edendir" buyurmuştur. Yine; "Müminlere hizmet edenlere hesab yoktur, azab da yoktur" buyurdular.
Bu vaziyeterimi yerine getir. Muvaffakiyet, Allah-ü Teala'dandır. Yâ Rabib! Bize hizmetinin edeplerini, evliyana, dostlarına ve takvâ sahiplerine hizmet etmenin edeplerini öğret. Bizi bunlar ile rızıklandırır. Yâ Erhamerrahimin!.."
Kendisinden başka Muhammed ve Hasan isminde iki erkek kardeşi ve Meykûr ve Hadîce isminde iki kız kardeşi olan Ebû İshâk Kâzerunî hazretleri, ömrünü İslam dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakla geçirdikten sonra, 1034 (H. 426) senesinde Zilkâde ayında Kâzerûn'da vefat etti. Kabr-i şerifi Kâzerûn'dadır. Hint ve Çin denizi gemicileri Ebû İshak Kâzerûni'nin kabrini özellikle ziyaret edip, onu vesile ederek dua ederler ve türbesine komşu fakirler için adaklarda bulunurlardı. Bugün de sevenleri tarafından ziyaret edilmektedir.
Şeyh Ebû İshâk Kâzerûni, her sene kâfirlerle cihad için ordu gönderirdi. Vefatından sonra Kazerûn halkı şeyhin yolunu tuttu ve nevbet çalarak her sene gazâya asker gönderdi. Yine bir sene ordu düzenleyip kâfir şehirlerinden birine gönderdiler. Bağdat halifesi de ordu düzenleyip göndermişti. İki ordu yolda karşılaşıp birleştiler. Kâfir şehirlerinden birini muhasara ettiler. Kale surları muhkem olduğundan bir şey yapamadılar. Üstelik Müslümanlar ne yaparsa kâfirler de aynı şekilde karşılık veriyorlardı. Mesela, mancınık atışı yapsalar mancınıkla cevap veriyorlar, toplu hücüm edince topluca karşı koyuyorlar, hiç açık vermiyorlardı. Halife bu durumdan üzüntüye ve ümitsizliğe düştü. Geri dönmek istedi. Hatib ve Kâzerûnlular ile meşveret etti. Hatib:
"Ne yapmak lazım geldiğini, bu gece hocam Kâzeruni'nin ruhaniyetinden sorar öğrenirim. Ertesi günü ona göre davranırız" dedi.