Sn. Ecevit ve ekibi ABD gezisinde pek çok konuyu gündeme getirdi. Özellikle Bush'la yapılan görüşme 20 dakika yerine 55 dakika sürdü. Medyamıza bakınca, adeta Amerika fethedilmiş gibi bir hava görüyoruz.
Soğukkanlı bir şekilde durup düşünmek lazım; ABD bize ne veriyor ki böylesine heyecanlandık. Adeta ayaklarımız yerden kesildi.
Kıbrıs konusunda, görüşmelerin devamı istendi. Kıbrıs için herhangi bir vaad söz konusu olmamıştır.
Irak meselesinde, Türkiye'ye sorulacakmış. Acaba bir müdahale yapılıp yapılmayacağı mı sorulacak? Elbette hayır. Öyleyse Türkiye'ye sorulacak olan nedir? Son derece politik ve yuvarlak bir ifade. Bu konuda yapılması gereken şey; 1991 müdahalesinden beri uğradığımız 80 milyar dolar zararın talep edilmesi olmalıydı. Bu talep olmadı. Zaten olsa da alınacak bir şey gözükmüyor.
ABD, Clinton'un da ifade ettiği gibi, Türkiye'yi gerçekten önemsiyor. Fakat bir şey vermeden, kuru laf cambazlığı ile işi götürüyor. Çünkü Türkiye, tarihi, coğrafik ve sosyolojik açılardan mutlaka kontrol edilmesi gereken bir ülkedir. Türkiye Ortadoğu ülkeleri ve Asyalı ırkdaşları ile bütünleşmemelidir.
İşte Afganistan müdahalesi. Tamamen petrol ve gaz amacına yönelik bir müdahale. Türkiye bu niyete rağmen, terörizm adına orada nöbet tutacak.
ABD'nin güdümünde olan Dünya Bankası ve IMF bize borç verecekmiş. Kemal Derviş bu borcu başarı diye niteliyor. Fakat Türkiye'nin bütün direnci kırılarak borç veriliyor. Giderek el ve kol bağlanıyor.
Heyetimiz ABD'de iken Ankara'ya gelen Dünya Bankası uzmanları bakandan bürokrata kadar önüne geleni fırçalıyor. Yapılan kanunlar orijinal metinlere uyulmadığı için tenkit ediliyor. Bizimkilerse, ülkenin demokratik bir ülke olduğunu hatırlatmakla yetiniyorlar. Bu anlayışın bir devamı olarak uyum yasaları komisyona giriyor. Fakat DSP ve MHP'li üyelerin karşı çıkması ile tasarı askıya alınıyor.
ABD yumuşatılan şartlardan sonra Türk firmaları ile ortaklıklar kuracakmış. Aman ne iyi, şu ana kadar adı olup kendisi olmayan yabancı sermaye belli ki ülkeyi gülistana çevirecek.
Bu durum bir milletin iç işlerine karışmak anlamına gelmektedir. Fakat, bizim insanımız her sözü hikmet sayarak, ülke lehine söylenmiş kabul ediyor.
Tarihe bir göz atarsak, İnönü de bir ABD seyahati yapmıştı. O zaman basın, ABD'yi fethettiğimizi yazmıştı.
Kanaatimiz o ki, Ecevit'in ABD gezisi, vaat ve tesellilerle doludur. Türkiye'yi susturacak bir temastır. Kıbrıs'ı vereceksiniz, Irak'a karışmayacaksınız, uyum yasası ile devletinizin üniter yapısından vazgeçeceksiniz, bir miktar daha borç verilecek. Hepsi bu kadar. Bu temas bir faide getirdiyse, Türkiye'ye değil, ABD'ye getirmiştir.
Soğukkanlı bir şekilde durup düşünmek lazım; ABD bize ne veriyor ki böylesine heyecanlandık. Adeta ayaklarımız yerden kesildi.
Kıbrıs konusunda, görüşmelerin devamı istendi. Kıbrıs için herhangi bir vaad söz konusu olmamıştır.
Irak meselesinde, Türkiye'ye sorulacakmış. Acaba bir müdahale yapılıp yapılmayacağı mı sorulacak? Elbette hayır. Öyleyse Türkiye'ye sorulacak olan nedir? Son derece politik ve yuvarlak bir ifade. Bu konuda yapılması gereken şey; 1991 müdahalesinden beri uğradığımız 80 milyar dolar zararın talep edilmesi olmalıydı. Bu talep olmadı. Zaten olsa da alınacak bir şey gözükmüyor.
ABD, Clinton'un da ifade ettiği gibi, Türkiye'yi gerçekten önemsiyor. Fakat bir şey vermeden, kuru laf cambazlığı ile işi götürüyor. Çünkü Türkiye, tarihi, coğrafik ve sosyolojik açılardan mutlaka kontrol edilmesi gereken bir ülkedir. Türkiye Ortadoğu ülkeleri ve Asyalı ırkdaşları ile bütünleşmemelidir.
İşte Afganistan müdahalesi. Tamamen petrol ve gaz amacına yönelik bir müdahale. Türkiye bu niyete rağmen, terörizm adına orada nöbet tutacak.
ABD'nin güdümünde olan Dünya Bankası ve IMF bize borç verecekmiş. Kemal Derviş bu borcu başarı diye niteliyor. Fakat Türkiye'nin bütün direnci kırılarak borç veriliyor. Giderek el ve kol bağlanıyor.
Heyetimiz ABD'de iken Ankara'ya gelen Dünya Bankası uzmanları bakandan bürokrata kadar önüne geleni fırçalıyor. Yapılan kanunlar orijinal metinlere uyulmadığı için tenkit ediliyor. Bizimkilerse, ülkenin demokratik bir ülke olduğunu hatırlatmakla yetiniyorlar. Bu anlayışın bir devamı olarak uyum yasaları komisyona giriyor. Fakat DSP ve MHP'li üyelerin karşı çıkması ile tasarı askıya alınıyor.
ABD yumuşatılan şartlardan sonra Türk firmaları ile ortaklıklar kuracakmış. Aman ne iyi, şu ana kadar adı olup kendisi olmayan yabancı sermaye belli ki ülkeyi gülistana çevirecek.
Bu durum bir milletin iç işlerine karışmak anlamına gelmektedir. Fakat, bizim insanımız her sözü hikmet sayarak, ülke lehine söylenmiş kabul ediyor.
Tarihe bir göz atarsak, İnönü de bir ABD seyahati yapmıştı. O zaman basın, ABD'yi fethettiğimizi yazmıştı.
Kanaatimiz o ki, Ecevit'in ABD gezisi, vaat ve tesellilerle doludur. Türkiye'yi susturacak bir temastır. Kıbrıs'ı vereceksiniz, Irak'a karışmayacaksınız, uyum yasası ile devletinizin üniter yapısından vazgeçeceksiniz, bir miktar daha borç verilecek. Hepsi bu kadar. Bu temas bir faide getirdiyse, Türkiye'ye değil, ABD'ye getirmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002