Önce fil hikayesinden başlayalım. Bilirsiniz fil aslında güçlü, zaptedilemez bir hayvandır. Eskiden savaşlarda tank vazifesi görecek kadar.
Meşhur fil ordusunu hatırlayın. Filleri olan ülkeler çoğu kez galip gelirmiş.
Peki böylesine güçlü, kuvvetli fil, nasıl evcilleştirilir, bilir misiniz?
Filin önünde büyükçe bir çukur kazılır, üstü bir tülle örtülür ve fil, eldeki su ve ekmekle çukurun olduğu yöne sürülür. Fil çukura düşüp olduğu yerde debelenmeye başlar. Bir çıkış yolu ararken fil avcıları simsiyah maskeler içinde elde kırbaç arz-ı endam ederler.
Avcıbaşı, siyah maskeli adamlara talimatlar yağdırır:
"Daha çok vurun, ekmeğini suyunu kesin..."
Fil günlerce siyah maskeli adamlar eliyle aç, susuz, bırakılır. Kamçı darbeleri ile bitap düşürülür.
Zavallı fil çaresiz etrafına bakınırken, uyanık avcıbaşı siyah maskeli adamları filin önünden çeker. Yerine bu sefer bembeyaz maskeli adamlar gönderir.
Beyaz maskeli adamlar bu sefer file kur yapmaya, azıcık ekmek ve su vermeye, kamçı yerine okşamaya başlarlar.
Çaresiz fil "hah, demek ki beni kurtaracak adamlar bu beyaz maskelilermiş" hissi ile sırnaşmaya başlar. Ve sonunda beyaz maskeli adamlar daha önce siyah maskeli adamların kırbaç olarak kullandığı urganı filin boynuna geçirir. Ve fil sürüklene sürüklene avcıbaşına teslim edilir.
Avcıbaşı, fil bu ne olur ne olmaz, eski günlerine dönebilir düşüncesi ile fili bir güzel kafese tıkar.
Anlattığım hikaye aslında bizim hikayemiz.
Yıllardır "Şark Meselesi" diye uykuları kaçan ABD-Avrupa uygarlığı, koca bir Türk milletini fil gibi avlamayı deniyor.
Önce askeri-sivil bürokrasiyi siyah elbiseler giydirmeye zorluyor.
Devletularımız halkın meşru taleplerine adeta savaş ilan ediyor. Millet bunaltılıyor. En temel hakları ellerinden alınıyor. Ekonomik krizlerle son dilim ekmeği adeta önünden çekiliyor.
Millet tam da bir kurtarıcı beklerken avcıbaşı ABD, bu sefer beyaz elbiseler içinde politikacılarımızı gönderiyor. Kimini dışarıdan, kimini içeriden.
Bazan bunların adı Morisson oluyor, bazan tonton, bazan leydi, bazan da light islamcı...
Tam da hürriyetimize, özgürlüğümüze kavuştuk diye düşünürken boynumuza IMF ipini geçiriyorlar.
Yetmiyor. GB kafesi, AB müzakere kafesine tıkılıp kıskıvrak esir alıyorlar.
Yetmiyor bizim gibi daha önce esir aldıkları milletlerin üstüne esir ordusu gibi sürüyorlar.
Nasıl mı? O da bir başka hikayede.
Meşhur fil ordusunu hatırlayın. Filleri olan ülkeler çoğu kez galip gelirmiş.
Peki böylesine güçlü, kuvvetli fil, nasıl evcilleştirilir, bilir misiniz?
Filin önünde büyükçe bir çukur kazılır, üstü bir tülle örtülür ve fil, eldeki su ve ekmekle çukurun olduğu yöne sürülür. Fil çukura düşüp olduğu yerde debelenmeye başlar. Bir çıkış yolu ararken fil avcıları simsiyah maskeler içinde elde kırbaç arz-ı endam ederler.
Avcıbaşı, siyah maskeli adamlara talimatlar yağdırır:
"Daha çok vurun, ekmeğini suyunu kesin..."
Fil günlerce siyah maskeli adamlar eliyle aç, susuz, bırakılır. Kamçı darbeleri ile bitap düşürülür.
Zavallı fil çaresiz etrafına bakınırken, uyanık avcıbaşı siyah maskeli adamları filin önünden çeker. Yerine bu sefer bembeyaz maskeli adamlar gönderir.
Beyaz maskeli adamlar bu sefer file kur yapmaya, azıcık ekmek ve su vermeye, kamçı yerine okşamaya başlarlar.
Çaresiz fil "hah, demek ki beni kurtaracak adamlar bu beyaz maskelilermiş" hissi ile sırnaşmaya başlar. Ve sonunda beyaz maskeli adamlar daha önce siyah maskeli adamların kırbaç olarak kullandığı urganı filin boynuna geçirir. Ve fil sürüklene sürüklene avcıbaşına teslim edilir.
Avcıbaşı, fil bu ne olur ne olmaz, eski günlerine dönebilir düşüncesi ile fili bir güzel kafese tıkar.
Anlattığım hikaye aslında bizim hikayemiz.
Yıllardır "Şark Meselesi" diye uykuları kaçan ABD-Avrupa uygarlığı, koca bir Türk milletini fil gibi avlamayı deniyor.
Önce askeri-sivil bürokrasiyi siyah elbiseler giydirmeye zorluyor.
Devletularımız halkın meşru taleplerine adeta savaş ilan ediyor. Millet bunaltılıyor. En temel hakları ellerinden alınıyor. Ekonomik krizlerle son dilim ekmeği adeta önünden çekiliyor.
Millet tam da bir kurtarıcı beklerken avcıbaşı ABD, bu sefer beyaz elbiseler içinde politikacılarımızı gönderiyor. Kimini dışarıdan, kimini içeriden.
Bazan bunların adı Morisson oluyor, bazan tonton, bazan leydi, bazan da light islamcı...
Tam da hürriyetimize, özgürlüğümüze kavuştuk diye düşünürken boynumuza IMF ipini geçiriyorlar.
Yetmiyor. GB kafesi, AB müzakere kafesine tıkılıp kıskıvrak esir alıyorlar.
Yetmiyor bizim gibi daha önce esir aldıkları milletlerin üstüne esir ordusu gibi sürüyorlar.
Nasıl mı? O da bir başka hikayede.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014