Her yiğidin yoğurt yiyişi başkadır der atalardan miras bir sözümüz. Bu alçak insanlar için de geçerlidir, topyekûn insanlığı kuşatan bir şeydir: Her insanın bir yöntemi, bir yaklaşımı vardır.
Herkesin kalem tutuşu birbirinden farklıdır. Kalemi tutuş şeklinden dolayı kâğıttaki çizgilerin detaylı incelenmesinden hangi yazıyı kimin yazdığını bulmak mümkündür.
Bunun gibi insanları belli eden söyleyiş biçimleri vardır. Özellikle edebiyatta bu çok barizdir.
Parmak izi gibi bir klişeyi de bu saydıklarımıza eklediğimizde herkesin bir özgüllüğü, her fikrin farklı bir yaklaşımı olduğunu pekiştirmiş oluruz.
Peki, bir de dönüp yeni olmuş bir alçak iftira kampanyasında buna bakalım mı?
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e yapılan iftira, yalan taarruzundan bahsediyorum.
Bugün, tam da FETÖ'nün Ergenekon kumpasında Haydar Baş Bey'e attığı çamurun hukuki süreçte saçmalığı, yanlışlığı, yalanlığı ispat olunmuşken; FETÖ'nün baştan başa bel altı saldırısı olan bu çamur hükmen reddolunmuşken; tam da bugün, kalemi FETÖ açısından tutanlar, kalemi FETÖ'den almışça yazanlar, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e saldırış olarak FETÖ'den başka kimsenin demediği bir deyişle saldıranlar, büyük bir zekâ sorusu olarak soruyorum, acaba "neci"?
Haydar Baş Bey'e akla hayale gelmez FETÖ yalanlarının tekrarıyla saldıran bu kriptolardan başka, kimsenin böyle bir bakışı yok çünkü.
Toplumun içerisindeyiz.
"Yetmiş iki milleti bir araya getirip kardeş yapan bir Mustafa Kemal dinsiz; bu milleti paramparça etmek isteyenler Müslüman! Hayır!" çıkışını görüp "Bu insan, bu ülkeyi muhakkak idare etmeli!" diyen insanları görüyoruz.
Elimizde, kripto FETÖ unsurlarını sinirden güldüren Hoş Geldin Atatürk eseriyle görünce durduran insanları görüyoruz. Tebrik edenleri, takdir edenleri görüyoruz.
Prof. Dr. Haydar Baş, Rusya'yı ayağa kaldırdı, tezi muhakkak uygulanmalı diyenleri görüyoruz.
Ama bu müfterilerin sıfatlarına yaraşır şekilde kustuklarını, paralel devlet yapılanmasına teşebbüsten, FETÖ üyeliğinden içeride yatan "kumpasçılardan" başka diyen yok!
Çünkü aslında yalın gerçek, bu iftiraları duyanı hayrette bırakacak kadar farklı ve bu toplumun her katmanının zihninde büyük bir vuzuhiyetle duruyor.
Toplum bunlara gülüyor.
Toplum bunların alçak iftiralar olduğunu görüyor.
Toplum bu olaylar ardından hararetle destek mesajları atıyor.
Bu makasın belirginliği aslında bu iftiraları atanlar için kendi topuğuna sıkan bir yer bildirme oluyor.
Benim aklımdaki soru ise şu: Dün FETÖ'nün çirkin iftirası olduğu ortaya çıkmış bir kusmuğu, bugün yeniden kusanlar, bu nereden geldiği açık olan vuruşu neden vuruyor? Gizlenmesi gereken kripto unsurları "ben kriptoyum" demek kadar kendini aşikar edecek bir adıma sürükleyen ne?
Acaba, tam da ekonominin birden tepe taklak olmasının evveline zar zor sıkıştırılmış bu "karalama ve iftira atma operasyonu" okyanus ötelerinden gelen, bir "aman sözde çıkmazımızın çıkar yoluna atılım olmasın" korkusu mu? "Aman, ekonominin rezaletinin gündem olduğu bu günde Haydar Baş hatırlanmasın" korkusu mu?
Okyanus ötesini, birkaç gizli adamını ortaya çıkaracak bir adımı atacak kadar sıkıştıran şey, güneşin doğuşuna yakın olmamız mı?
Bana soran olursa, kesinlikle!
Güneşe alerjisi olanları çok derin bir kaşıntı tuttu bile, baksanıza!
Herkesin kalem tutuşu birbirinden farklıdır. Kalemi tutuş şeklinden dolayı kâğıttaki çizgilerin detaylı incelenmesinden hangi yazıyı kimin yazdığını bulmak mümkündür.
Bunun gibi insanları belli eden söyleyiş biçimleri vardır. Özellikle edebiyatta bu çok barizdir.
Parmak izi gibi bir klişeyi de bu saydıklarımıza eklediğimizde herkesin bir özgüllüğü, her fikrin farklı bir yaklaşımı olduğunu pekiştirmiş oluruz.
Peki, bir de dönüp yeni olmuş bir alçak iftira kampanyasında buna bakalım mı?
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e yapılan iftira, yalan taarruzundan bahsediyorum.
Bugün, tam da FETÖ'nün Ergenekon kumpasında Haydar Baş Bey'e attığı çamurun hukuki süreçte saçmalığı, yanlışlığı, yalanlığı ispat olunmuşken; FETÖ'nün baştan başa bel altı saldırısı olan bu çamur hükmen reddolunmuşken; tam da bugün, kalemi FETÖ açısından tutanlar, kalemi FETÖ'den almışça yazanlar, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e saldırış olarak FETÖ'den başka kimsenin demediği bir deyişle saldıranlar, büyük bir zekâ sorusu olarak soruyorum, acaba "neci"?
Haydar Baş Bey'e akla hayale gelmez FETÖ yalanlarının tekrarıyla saldıran bu kriptolardan başka, kimsenin böyle bir bakışı yok çünkü.
Toplumun içerisindeyiz.
"Yetmiş iki milleti bir araya getirip kardeş yapan bir Mustafa Kemal dinsiz; bu milleti paramparça etmek isteyenler Müslüman! Hayır!" çıkışını görüp "Bu insan, bu ülkeyi muhakkak idare etmeli!" diyen insanları görüyoruz.
Elimizde, kripto FETÖ unsurlarını sinirden güldüren Hoş Geldin Atatürk eseriyle görünce durduran insanları görüyoruz. Tebrik edenleri, takdir edenleri görüyoruz.
Prof. Dr. Haydar Baş, Rusya'yı ayağa kaldırdı, tezi muhakkak uygulanmalı diyenleri görüyoruz.
Ama bu müfterilerin sıfatlarına yaraşır şekilde kustuklarını, paralel devlet yapılanmasına teşebbüsten, FETÖ üyeliğinden içeride yatan "kumpasçılardan" başka diyen yok!
Çünkü aslında yalın gerçek, bu iftiraları duyanı hayrette bırakacak kadar farklı ve bu toplumun her katmanının zihninde büyük bir vuzuhiyetle duruyor.
Toplum bunlara gülüyor.
Toplum bunların alçak iftiralar olduğunu görüyor.
Toplum bu olaylar ardından hararetle destek mesajları atıyor.
Bu makasın belirginliği aslında bu iftiraları atanlar için kendi topuğuna sıkan bir yer bildirme oluyor.
Benim aklımdaki soru ise şu: Dün FETÖ'nün çirkin iftirası olduğu ortaya çıkmış bir kusmuğu, bugün yeniden kusanlar, bu nereden geldiği açık olan vuruşu neden vuruyor? Gizlenmesi gereken kripto unsurları "ben kriptoyum" demek kadar kendini aşikar edecek bir adıma sürükleyen ne?
Acaba, tam da ekonominin birden tepe taklak olmasının evveline zar zor sıkıştırılmış bu "karalama ve iftira atma operasyonu" okyanus ötelerinden gelen, bir "aman sözde çıkmazımızın çıkar yoluna atılım olmasın" korkusu mu? "Aman, ekonominin rezaletinin gündem olduğu bu günde Haydar Baş hatırlanmasın" korkusu mu?
Okyanus ötesini, birkaç gizli adamını ortaya çıkaracak bir adımı atacak kadar sıkıştıran şey, güneşin doğuşuna yakın olmamız mı?
Bana soran olursa, kesinlikle!
Güneşe alerjisi olanları çok derin bir kaşıntı tuttu bile, baksanıza!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018