Bir şehri bahtiyar kılan şey o şehrin kültür hayatıdır. Bu çıkarımın tersi durumunda kalan şehirler, kimliğini elde edememiş olan şehirlerdir. Tarihi süreçte kendi geçmişiyle geleceğe bakabilen şehirler, bulunduğu sınırların dışına çıkarak, cihana yeni şeyler söyleyebilmiş olanlardır. Aksi durumda kalan şehirler, tarih sahnesinden kaybolup gidenlerdir. Her hangi bir şehri ziyaret ettiğinizde daha önce gezdiğiniz diğer şehirlerde olmayan şeyleri, o gün ziyaret ettiğiniz şehirde görme arzusunda olursunuz. Bu arzulardan biri de hiç kuşkusuz şehrin her yönüyle kendisini gösterdiği, deyim yerindeyse gezdiğiniz şehrin hafızasını oluşturan müzelerdir. Müzeler, her zaman diri halde olan bir bakıma ait olduğu şehrin bilincidir. O yüzden ben, ziyaret ettiğim şehirlerde önce müzelere koşarım. Müze çeşitlememin içinde ilkin Arkeoloji Müzesi sonra Edebiyat Tarihi Müzesi gelir.Şair ve yazarların ait oldukları şehirlerde şair ve kalem erbaplarının adını taşıyan edebiyat evleri ve müzeleri vardır. Edebiyat evleri ve müzeleri, bir şehirde kültür ve sanat dergilerinin hazırlandığı mekânlardan sonra, şehrin edebiyat ve estetik kültürünün yaşanarak geliştiği ikinci mekânlardır. Eğer edebiyat dergileri bir okulsa, edebiyat evi ve müzeleri de okulların laboratuarlarıdır. Edebiyat evleri ve müzelerindeki odalarda güncel estetik ve edebiyatla ilgili yapıtların yanı sıra, sergi salonlarının yer aldıkları bölümlerinde eski elyazması ve basma eserler gibi orijinal metinlerde sergilenmektedir. Güzel yurdumuzda farklı örnekleri göz önüne çıkmakla birlikte yakın ve uzak tarihiyle sanat-sanatçı tanımının merkez şehri İstanbul olduğundan edebiyat tarihi müzesinin sayıca en fazla görüldüğü ve ziyaret edildiği şehirde yine İstanbul'dur. İstanbul'un dışında Anadolu'da gezerken Diyarbakır'a uğradığımızda "sevmek, devam eden en güzel huyum" diyen Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli şairlerinden Cahit Sıtkı Tarancı'nın Müze Evi'ne yolunuz düşer. Bu müzede şairin doğumundan, ilk gençlik yıllarına kadar geçirdiği dönemi his ederek, şairin günlük hayatında kullandığı eşyaları ve döneme uygun çeşitli etnografik eserleri bu müzede görmeniz mümkündür. Diyarbakır'da Cahit Sıtkı Tarancı Müze Evi'ne Allahaısmarladık dedikten sonra, yolunuz bu defa "duymadan düşünme, görme sezmeden, kendi duygun olsun usunu yeden" diyerek bize ses ve soluk veren sosyolog, şair, yazar ve siyaset bilimci Ziya Gökalp Müzesi'ne selam verirsiniz. Bu müzede de yazarın kişisel eşyaları ve belgelerinden oluşan koleksiyonlar ile yine Diyarbakır yöresinin etnografik eserlerini görürsünüz. Bir tarafında da kitaplar arasında kaybolacağınız kütüphanesinde dolanıverirsiniz. Diyarbakır'dan çıkıp, kadim medeniyetimizi önemli ölçüde hissedebileceğiniz Şehr-i Elazığ'a geldiğinizde, aziz topraklardan yola çıkmış, ülkemize edebi sahada önemli hizmetlerde bulunmuş, şair ve yazarların tanıtıldığı müzeleri ziyaret etmek üzere şehrin sokak ve caddelerinde bir okuyucu olarak med ve cezirler çizersiniz. İlk uğrak yerinizse "bütün düşüncem başk olup, hayalde cânan yolunda, can sohbeti kurulanda" diyen Türk Edebiyatının verimli kalemlerinden yazar, şair ve fikir adamı Şeyhül-muharrirîn Ahmet Kabaklı'nın, yaşamını geçirdiği, Ahmet Kabaklı Müze Evi olsun istersiniz. Ancak ne yazık ki öyle bir müze olmadığı için, aradığınız mekânı bulamazsınız! Ardından Elazığ'da, Türk Milletinin tarihine, medeniyetine vakıf olan, dini ve milli duyguların coşkunluğunu en güzel motifleriyle şiirlerinde işleyen, destanlarıyla tanıdığımız ve adından önce "Destan Şairi" sıfatıyla andığımız bir zat-ı şahaneyle karşılaşmak istersiniz. Tamda bunları düşünürken bize, "ışıklarla yıkanmış, erlikle yoğrulmuşum? Fazilet güneşiyle koyun koyuna yattım; Celadetle şahlandım, gururla at oynattım? Yaydım medeniyeti, Asya'dan dört bucağa" diyen Elazığlı Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu sesleniverir size. Bu defa şehrin farklı yerlerinde Gençosmanoğlu'na ait bir edebiyat evi, ya da müzesi ararsınız. Ama ne yazık ki öyle bir mekân olmadığı için, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'undan izler taşıyan, bir edebiyat evi ya da müzesi bulamazsınız!Elazığ Edebiyat Tarihi Müzesi ile ilgili eksikliği bugün Elazığ adına söz söyleyen şehirdeki yöneticiler, şehrin kültür tarihiyle ilgili faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumların fikirlerinden istifade ederek, ortak akılla, bu aziz şehrin özlemini duyduğu Edebiyat Evi ve Edebiyat Tarihi Müzesi'nin kurulması adına bir an önce kolları sıvamalıdır. Bugün Elazığ, "Tarihin ruhu, zamanın aklıyla" yeni ufuklara doğru yol alma cesaretini kendinde gördüğü için, edebiyatına hizmet etmiş şahsiyetlerine ait müze kütüphaneleri inşa etmelidir. Bu mekânları soluyan Elazığlı gençler, geleceğe daha emin bakarak, bir ayağı ait olduğu topraklarda, diğer ayağı geleceğe adım atacak şekilde hazır ve nazır olacaktır. Elazığlı gençler, tarihlerinden aldıkları ilhamla yurdumuza ve insanlığa söyleyecek sözleri olacağından, bizlere yeni ve bambaşka kapılar aralayacaklardır.
Fatih YÜKSEL / diğer yazıları
- Elazığ Edebiyat Tarihi Müzesi / 08.08.2015
- Modern çağın göçebeleri: Dukha Türkleri-II / 05.07.2015
- Modern çağın göçebeleri: Dukha Türkleri-I / 03.07.2015
- Modern çağın göçebeleri: Dukha Türkleri-II / 05.07.2015
- Modern çağın göçebeleri: Dukha Türkleri-I / 03.07.2015