Dünkü yazımda faizden ve faizsiz bir ekonomi sisteminden bahsettim. İman sahibi herkes bilir ki Yüce Allah (c.c) bir şeyi haram kılmışsa mutlaka helal olanı da vardır. Faizde böyle.
Efendim! Dünya böyle dönüyor, diyorsan sana tövbe et, derim. Sen dünyaya göre dönmek için, fani olan güç ve iktidar sahiplerine taat etmek için yaratılmadın.
Eğer 'ben, Allah'tan başka güç ve kudret tanımam, benim kulluğum sadece O'nadır' diyorsan faiz başlığında da bu duruşu göstereceksin.
Faizsiz bir ekonomi modelini Merhum Prof. Dr. Haydar Baş ortaya koydu. Nereden? Yüce Allah'ın kitabından, o kitabın uygulayıcı Hz. Muhammed'den ve O'nun vasisi, halifesi İmam Ali'nin uygulamalarından.
Prof. Dr. Haydar Baş 90'lı yıllarda kaleme aldığı Mektubat eserinde faiz için şöyle diyordu:
"Faiz bir hastalıktır. Ekonomilerin dengesini bozan ve sermayenin belli ellerde tekelleşmesine yol açmak sureti ile sosyal adaletin gerçekleşmesine mani olan iktisadi bir yaradır…
Ayrıca günümüzde ortaya çıkan resesyon, stagflasyon, deflasyon, enflasyon, işsizlik gibi bir çok hastalığın ana kaynağı yine faizdir…
Üretim ve tüketim için herkesin cebinde olması gereken para, faiz ile birlikte piyasada halkın arasında serbestçe dolaşamamakta ve belli ellerde stoklanmaktadır.
Paranın esaret altında olduğu ekonomilerde para vazifesini ifa edemediğinden dolayı ekonomileri dengeye getirecek veya dengede tutacak üretim ve tüketim mekanizmaları işleyememektedir. Dolayısı ile yukarıda isimlerini verdiğimiz birçok ekonomik hastalık ortaya çıkmaktadır.
Başta kalkınmakta olan ülkeler olmak üzere dünya ülkelerinin birçoğu belli başlı birkaç sermaye grubu tarafından adeta haraca bağlanmış durumdadır.
İlk başta yatırım ve üretim yapmak için bu sermaye gruplarından faizle para alan ülkeler, zaman içerisinde önce aldıkları parayı ödemek, sonra da aldıkları paranın faizini ödemek için tekrar para almak zorunda kalmıştır.
Gelinen bu noktada ise ülkemizde de olduğu gibi toplanan vergiler, halka hizmet etmek yerine bu global birkaç rant grubu ve onların yerli taşeronlarına aktarılmasına rağmen borçlar her geçen gün katlanarak artmaktadır.
Faiz, dünya insanlığına üretenin, çalışanın, emek verenin değil, oturduğu yerde para ile para kazananın avantajlı olduğu bir model sunmuştur. O yüzden faiz, toplumları üretimden uzaklaştırmış böylece reel değil sanal ekonomik büyüklükler ortaya çıkmıştır…" (Prof. Dr. Haydar Baş, Mektubat, s. 253-257; İman ve insan, s. 238-241)
Çöl
"… Mesela çölde yolculuk yapan bir grup insan düşünelim. Grupta sadece bir tek kişide su bulunsun. Diğerleri ise son derece güçlü kuvvetli, gayretli vs. olsun. Sonuçta bu yolculukta herkes, elinde suyu bulundurana muhtaç olacaktır.
Eğer aralarında bir yarış olsa idi diğerleri ne kadar gayretli ve çalışkan olursa olsun yarışı her zaman elinde suyu tutan kazanacaktır.
Aynen örnekte de olduğu gibi paranın stoklanması onu, hem asli görevinden uzaklaştırıyor, hem de reel ekonominin üzerinde baskın unsur haline getiriyor. Reel ekonomi tamamı ile sıcak paraya endeksleniyor, tabii ki nakdi elinde bulunduran irade bütün ekonominin kontrolünü ele geçirmiş oluyor…"
2001 krizi yaşanıyordu ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın 24.09.2001 tarihli yazısında şöyle diyordu:
"Ekonomik krizin temel sebeplerinden birisinin faiz yoluyla paranın belli ellerde tekelleşmesi olduğu bir hakikattir…
Faiz yoluyla paranın belli ellerde stok edilmesi paraya olan talebi artırmaktadır. Bu talep, çok yüksek faizle paranın satışına yol açar ki, paranın gerçek değerinin üzerindeki "izafi rakam" enflasyon ifadesidir.
Yani enflasyonun en önemli sebebi faizdir. Stokçuluk ve tekelleşmek suretiyle fakir daha fakir, zengin daha zengin olmaktadır. Bu ise ciddi bir iktisadi dengesizliktir.
Paranın stok edilmesi gibi, malın stok edilmesi de mala olan talebi çoğaltır ve arz yollarını kısar. Zira malın stok edilmesi arza engel olur ve mala olan ihtiyaç normalin üzerine çıkar.
Mala olan talebin artması, malın değerinin üzerinde bir pahalılıkla satılmasına yol açar. Bu ise talep enflasyonudur. Bir de maliyet enflasyonu vardır ki; bunu faize dayalı bir sistem meydana getirir...
Bu duruma göre ekonomide istikrarın temini enflasyonun sıfırlanması, ucuzluğun ve kaliteli üretimin; bunun neticesinde adaletli pazarlamanın olabilmesi için, ekonomik modellerde faizin sıfırlanması şarttır. O halde biz de, faizsiz bir ekonomi, Türkiye'ye istediğini temin eder diyoruz."
İşte O Haydar Baş 2005 yılında Milli Ekonomi Modeli'ni dünyaya tanıttı. Emin olun bizdeki dinciler ve ABD-AB hayranları dışında hiç kimsenin itirazı olmadı. Dünya çapında 600 bilim insanı ise 'yeni yüz yılın ekonomi sistemi budur' dedi.
Bu sistemin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın 10.04.2018 tarihli yazısında ise şöyle diyordu:
"Ekonomi programlarında ve köşe yazarlarının sütunlarında faiz, döviz ve enflasyondaki yükselişe çareler aranıyor. Gerçek çözüm olan Milli Ekonomi Modeli'nden bahseden ise halen yok.
Kapitalizmin çarkları arasında ezilen Türkiye'nin ekonomisini kurtarma formülleri arayan siyasilerimiz veya yazarlarımız, eğer samimi iseler lütfen derhal Milli Ekonomi Modeli'ni konuşmaya, uygulamaya başlamalılar' diyerek yine çözümü tek tek anlatıyordu.
Dikkat ettiyseniz NAS ile siyaset yapmayan Ecevit ile NAS ile siyaset yapan Erdoğan dönemlerindeki sorunlar aynı.
Demek ki sistem yanlış. Yanlış içinde de doğru olmaz, doğru çıkmaz.
Efendim! Dünya böyle dönüyor, diyorsan sana tövbe et, derim. Sen dünyaya göre dönmek için, fani olan güç ve iktidar sahiplerine taat etmek için yaratılmadın.
Eğer 'ben, Allah'tan başka güç ve kudret tanımam, benim kulluğum sadece O'nadır' diyorsan faiz başlığında da bu duruşu göstereceksin.
Faizsiz bir ekonomi modelini Merhum Prof. Dr. Haydar Baş ortaya koydu. Nereden? Yüce Allah'ın kitabından, o kitabın uygulayıcı Hz. Muhammed'den ve O'nun vasisi, halifesi İmam Ali'nin uygulamalarından.
Prof. Dr. Haydar Baş 90'lı yıllarda kaleme aldığı Mektubat eserinde faiz için şöyle diyordu:
"Faiz bir hastalıktır. Ekonomilerin dengesini bozan ve sermayenin belli ellerde tekelleşmesine yol açmak sureti ile sosyal adaletin gerçekleşmesine mani olan iktisadi bir yaradır…
Ayrıca günümüzde ortaya çıkan resesyon, stagflasyon, deflasyon, enflasyon, işsizlik gibi bir çok hastalığın ana kaynağı yine faizdir…
Üretim ve tüketim için herkesin cebinde olması gereken para, faiz ile birlikte piyasada halkın arasında serbestçe dolaşamamakta ve belli ellerde stoklanmaktadır.
Paranın esaret altında olduğu ekonomilerde para vazifesini ifa edemediğinden dolayı ekonomileri dengeye getirecek veya dengede tutacak üretim ve tüketim mekanizmaları işleyememektedir. Dolayısı ile yukarıda isimlerini verdiğimiz birçok ekonomik hastalık ortaya çıkmaktadır.
Başta kalkınmakta olan ülkeler olmak üzere dünya ülkelerinin birçoğu belli başlı birkaç sermaye grubu tarafından adeta haraca bağlanmış durumdadır.
İlk başta yatırım ve üretim yapmak için bu sermaye gruplarından faizle para alan ülkeler, zaman içerisinde önce aldıkları parayı ödemek, sonra da aldıkları paranın faizini ödemek için tekrar para almak zorunda kalmıştır.
Gelinen bu noktada ise ülkemizde de olduğu gibi toplanan vergiler, halka hizmet etmek yerine bu global birkaç rant grubu ve onların yerli taşeronlarına aktarılmasına rağmen borçlar her geçen gün katlanarak artmaktadır.
Faiz, dünya insanlığına üretenin, çalışanın, emek verenin değil, oturduğu yerde para ile para kazananın avantajlı olduğu bir model sunmuştur. O yüzden faiz, toplumları üretimden uzaklaştırmış böylece reel değil sanal ekonomik büyüklükler ortaya çıkmıştır…" (Prof. Dr. Haydar Baş, Mektubat, s. 253-257; İman ve insan, s. 238-241)
Çöl
"… Mesela çölde yolculuk yapan bir grup insan düşünelim. Grupta sadece bir tek kişide su bulunsun. Diğerleri ise son derece güçlü kuvvetli, gayretli vs. olsun. Sonuçta bu yolculukta herkes, elinde suyu bulundurana muhtaç olacaktır.
Eğer aralarında bir yarış olsa idi diğerleri ne kadar gayretli ve çalışkan olursa olsun yarışı her zaman elinde suyu tutan kazanacaktır.
Aynen örnekte de olduğu gibi paranın stoklanması onu, hem asli görevinden uzaklaştırıyor, hem de reel ekonominin üzerinde baskın unsur haline getiriyor. Reel ekonomi tamamı ile sıcak paraya endeksleniyor, tabii ki nakdi elinde bulunduran irade bütün ekonominin kontrolünü ele geçirmiş oluyor…"
2001 krizi yaşanıyordu ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın 24.09.2001 tarihli yazısında şöyle diyordu:
"Ekonomik krizin temel sebeplerinden birisinin faiz yoluyla paranın belli ellerde tekelleşmesi olduğu bir hakikattir…
Faiz yoluyla paranın belli ellerde stok edilmesi paraya olan talebi artırmaktadır. Bu talep, çok yüksek faizle paranın satışına yol açar ki, paranın gerçek değerinin üzerindeki "izafi rakam" enflasyon ifadesidir.
Yani enflasyonun en önemli sebebi faizdir. Stokçuluk ve tekelleşmek suretiyle fakir daha fakir, zengin daha zengin olmaktadır. Bu ise ciddi bir iktisadi dengesizliktir.
Paranın stok edilmesi gibi, malın stok edilmesi de mala olan talebi çoğaltır ve arz yollarını kısar. Zira malın stok edilmesi arza engel olur ve mala olan ihtiyaç normalin üzerine çıkar.
Mala olan talebin artması, malın değerinin üzerinde bir pahalılıkla satılmasına yol açar. Bu ise talep enflasyonudur. Bir de maliyet enflasyonu vardır ki; bunu faize dayalı bir sistem meydana getirir...
Bu duruma göre ekonomide istikrarın temini enflasyonun sıfırlanması, ucuzluğun ve kaliteli üretimin; bunun neticesinde adaletli pazarlamanın olabilmesi için, ekonomik modellerde faizin sıfırlanması şarttır. O halde biz de, faizsiz bir ekonomi, Türkiye'ye istediğini temin eder diyoruz."
İşte O Haydar Baş 2005 yılında Milli Ekonomi Modeli'ni dünyaya tanıttı. Emin olun bizdeki dinciler ve ABD-AB hayranları dışında hiç kimsenin itirazı olmadı. Dünya çapında 600 bilim insanı ise 'yeni yüz yılın ekonomi sistemi budur' dedi.
Bu sistemin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın 10.04.2018 tarihli yazısında ise şöyle diyordu:
"Ekonomi programlarında ve köşe yazarlarının sütunlarında faiz, döviz ve enflasyondaki yükselişe çareler aranıyor. Gerçek çözüm olan Milli Ekonomi Modeli'nden bahseden ise halen yok.
Kapitalizmin çarkları arasında ezilen Türkiye'nin ekonomisini kurtarma formülleri arayan siyasilerimiz veya yazarlarımız, eğer samimi iseler lütfen derhal Milli Ekonomi Modeli'ni konuşmaya, uygulamaya başlamalılar' diyerek yine çözümü tek tek anlatıyordu.
Dikkat ettiyseniz NAS ile siyaset yapmayan Ecevit ile NAS ile siyaset yapan Erdoğan dönemlerindeki sorunlar aynı.
Demek ki sistem yanlış. Yanlış içinde de doğru olmaz, doğru çıkmaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Faiz maddi-manevi hastalıktır / 09.03.2025
- Ramazanda faiz indirim kararı / 08.03.2025
- Erdoğan ve Bahçeli birlikte başardılar / 07.03.2025
- Dünyanın kalbi teorisi -2- / 06.03.2025
- Dünyanın kalbi teorisi -1- / 05.03.2025
- Başkomutan! / 03.03.2025
- PKK bitti (!) Kürt sorunu (!) küreselleşti / 02.03.2025
- Seçilmişlerin dilinden oruç / 01.03.2025
- Ramazan geldi mi? / 28.02.2025
- Hepsi AKP ve Erdoğan sayesinde / 27.02.2025
- Ramazanda faiz indirim kararı / 08.03.2025
- Erdoğan ve Bahçeli birlikte başardılar / 07.03.2025
- Dünyanın kalbi teorisi -2- / 06.03.2025
- Dünyanın kalbi teorisi -1- / 05.03.2025
- Başkomutan! / 03.03.2025
- PKK bitti (!) Kürt sorunu (!) küreselleşti / 02.03.2025
- Seçilmişlerin dilinden oruç / 01.03.2025
- Ramazan geldi mi? / 28.02.2025
- Hepsi AKP ve Erdoğan sayesinde / 27.02.2025