‘Eyvah! Hak irfanına sahip olmayanın heybetine’
Yazık sana, bilgi iddiasındasın; fakat cahiller gibi darılır ve onlar gibi sevinirsin. İman sahibinin ferahı yalnız Allah'la olur; başkası iman sahibini sevindiremez
15.03.2025 00:32:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Yazık sana, bilgi iddiasındasın; fakat cahiller gibi darılır ve onlar gibi sevinirsin. İman sahibinin ferahı yalnız Allah'la olur; başkası iman sahibini sevindiremez.
Dünyada ferahlanacak bir şey varsa, sevin. Şayet dünyayı Hakk'ın tâatinde kullanıyorsan ve dünyalık sayesinde Hakk'a hizmet yolunu tutuyorsan sevin.
Kulları, yaptıkları tâatte iyiye yöneltebilirsen sevin. Gece gündüz korkuyu bırakma. Tâ sırrına ve kalbine, "Korkmayın, ben sizinleyim; işitiyorum ve görüyorum." (Tâhâ, 46) müjdesi gelinceye kadar korkmayı bırakma. Bu kelâm, Harun ve Musa Peygamber'e Hak tarafından söylenmişti.
Sen, o büyüklerden olamazsın; çünkü öğrenirsin, amel etmezsin. Şüphesiz bu hâlde o büyüklere vâris olman kabil değil. Veraset, ancak bilgi ve amelle olur. İhlâsla gelişir. Haddini bil. Kısmetinde olmayan şeylere uzanma. Hakk'ın takdir ettiği şeylere uy.
O şüphesiz, seni iyi şeylere ulaştırır ve başarı verir. Sana lütfunu yağdırır, omuzundan ağırlığı alır. Dünyada ve âhirette şefkatini eksik etmez.
İman sahibinin imanı kuvvet bulursa; artık ona, "İkan sahibi" denir. İkanı kuvvetli olursa ona, "Arif" denir. İrfanı sağlam olana, "Âlim" denir. İlmi son haddine varana, "Muhabbet ehli" derler.
Muhabbeti tam olan ise "Mahbûb" olur. Bu da sağlam olursa cana yakın ülfet ehli olur. Hak ona bu kere hikmet ve ilim sırlarına karşı anlayış verir. Zât âlemine geçme bilgisini, emir ve kader gizliliklerini o kula belletir.
Bu hâller, kulun kabiliyet ve istidadına göre tecelli eder. Kalbin kuvvetine ve genişliğine göre bu hâller kula verilir. Bu hâlleri benliğinde bulan o kul, Hak'la kaim olur. Kalbi ile halk âleminden ayrılır.
İlâhî bilginin ezelî sırrı, bir kula ezelden mukadder olan nasiple gelir. Bu nasip; yemek, içmek, giymek ve evlenmeye dair olabilir.
Hangi kul için gelmiş ise onu bulur. Bir nasibin gereği hangi kulda infaz edilecekse onu bulur. Başkasına gidemez. Nasip sahibi nerede olsa, Hak Teâlâ onu bulur. Bulamadığı takdirde, ilâhî bilginin hükmü iptal olunur ve kıymeti kalmaz; bu da imkân harici bir şeydir.
Kulun kısmeti gelince, Hak tarafından verildiği için alır, yer. Yersiz varlığı yok olur. Ve yeni baştan dirilir. Manevî bir hayat dahi yaşasa, geçmişte hüküm veren bilginin gereği için diriltilir.
İlâhî ilmin icabına noksan gelmemesi için bu işler böyle yapılır. O kul irade ve arzularını kaybetmiş bir durumda ise, bir sibyana yedirilen lokma gibi yedirilir. Nasıl bir ana, hurma ezmesini yavrusuna yedirirse o kulun kısmeti de kendisine öyle yedirilir.
Kısmetler iner, o iradesiz yemeğe devam eder. O kulun hâli, hasta adamın habersiz ilaç içip kuvvet aldığı gibidir. Nasibini yer, içer, kuvvet alır. Bu hâllerde iman sahibini ezelî ilim terbiye eder.
İş bu sıfatlar; iman, irfan, ikan sahibi olan ve Hakk'ın zâtına varan, iyilik ve kötülüğü almaya ve atmaya gücü yetmeyen bir kişinin sıfatıdır. O kişiyi rahmet eli çeker. Sağa ve sola o el çevirir... Daha açık tabirle, onu sadece lütuf coşturur ve her yanını ihata eder.
Eyvah! Hak irfanına sahip olmayanın heybetine... Ve O'nun rahmet eteğine yapışmayanların acıklı hâllerine...
Vah! Hak'la muamelesini kesen ve güya sırrı ile O'na bağlanmak isteyen, O'nun rahmetine, iyiliğine güvenen zavallıya..." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Dünyada ferahlanacak bir şey varsa, sevin. Şayet dünyayı Hakk'ın tâatinde kullanıyorsan ve dünyalık sayesinde Hakk'a hizmet yolunu tutuyorsan sevin.
Kulları, yaptıkları tâatte iyiye yöneltebilirsen sevin. Gece gündüz korkuyu bırakma. Tâ sırrına ve kalbine, "Korkmayın, ben sizinleyim; işitiyorum ve görüyorum." (Tâhâ, 46) müjdesi gelinceye kadar korkmayı bırakma. Bu kelâm, Harun ve Musa Peygamber'e Hak tarafından söylenmişti.
Sen, o büyüklerden olamazsın; çünkü öğrenirsin, amel etmezsin. Şüphesiz bu hâlde o büyüklere vâris olman kabil değil. Veraset, ancak bilgi ve amelle olur. İhlâsla gelişir. Haddini bil. Kısmetinde olmayan şeylere uzanma. Hakk'ın takdir ettiği şeylere uy.
O şüphesiz, seni iyi şeylere ulaştırır ve başarı verir. Sana lütfunu yağdırır, omuzundan ağırlığı alır. Dünyada ve âhirette şefkatini eksik etmez.
İman sahibinin imanı kuvvet bulursa; artık ona, "İkan sahibi" denir. İkanı kuvvetli olursa ona, "Arif" denir. İrfanı sağlam olana, "Âlim" denir. İlmi son haddine varana, "Muhabbet ehli" derler.
Muhabbeti tam olan ise "Mahbûb" olur. Bu da sağlam olursa cana yakın ülfet ehli olur. Hak ona bu kere hikmet ve ilim sırlarına karşı anlayış verir. Zât âlemine geçme bilgisini, emir ve kader gizliliklerini o kula belletir.
Bu hâller, kulun kabiliyet ve istidadına göre tecelli eder. Kalbin kuvvetine ve genişliğine göre bu hâller kula verilir. Bu hâlleri benliğinde bulan o kul, Hak'la kaim olur. Kalbi ile halk âleminden ayrılır.
İlâhî bilginin ezelî sırrı, bir kula ezelden mukadder olan nasiple gelir. Bu nasip; yemek, içmek, giymek ve evlenmeye dair olabilir.
Hangi kul için gelmiş ise onu bulur. Bir nasibin gereği hangi kulda infaz edilecekse onu bulur. Başkasına gidemez. Nasip sahibi nerede olsa, Hak Teâlâ onu bulur. Bulamadığı takdirde, ilâhî bilginin hükmü iptal olunur ve kıymeti kalmaz; bu da imkân harici bir şeydir.
Kulun kısmeti gelince, Hak tarafından verildiği için alır, yer. Yersiz varlığı yok olur. Ve yeni baştan dirilir. Manevî bir hayat dahi yaşasa, geçmişte hüküm veren bilginin gereği için diriltilir.
İlâhî ilmin icabına noksan gelmemesi için bu işler böyle yapılır. O kul irade ve arzularını kaybetmiş bir durumda ise, bir sibyana yedirilen lokma gibi yedirilir. Nasıl bir ana, hurma ezmesini yavrusuna yedirirse o kulun kısmeti de kendisine öyle yedirilir.
Kısmetler iner, o iradesiz yemeğe devam eder. O kulun hâli, hasta adamın habersiz ilaç içip kuvvet aldığı gibidir. Nasibini yer, içer, kuvvet alır. Bu hâllerde iman sahibini ezelî ilim terbiye eder.
İş bu sıfatlar; iman, irfan, ikan sahibi olan ve Hakk'ın zâtına varan, iyilik ve kötülüğü almaya ve atmaya gücü yetmeyen bir kişinin sıfatıdır. O kişiyi rahmet eli çeker. Sağa ve sola o el çevirir... Daha açık tabirle, onu sadece lütuf coşturur ve her yanını ihata eder.
Eyvah! Hak irfanına sahip olmayanın heybetine... Ve O'nun rahmet eteğine yapışmayanların acıklı hâllerine...
Vah! Hak'la muamelesini kesen ve güya sırrı ile O'na bağlanmak isteyen, O'nun rahmetine, iyiliğine güvenen zavallıya..." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.