NABIZ / Cesur ÇAÇA
Daha düne kadar 'imrenilecek ( ! )' bir uyum içinde olduklarını iddia eden ve medyaya adeta 'peynir' diyerek poz üstüne poz veren koalisyon partileri, 3 Kasım seçimlerinin ufukta görünmesiyle birbirine adeta hasım kesildi. MHP, kendisi dışında kalan ve ortaklarının da dahil olduğu partileri PKK'ya yataklık etmekle suçladı. DSP, kendi eliyle getirip ekonomi direksiyonuna oturttuğu Derviş'i hain ilan etti. ANAP ise MHP'ye çelme takarak yeni bir hükümet förmülü arayışına girdi...
Anlayacağınız hükümet ortaklarının "uyum fotoğrafını" bir anda afakanlar bastı. Peki, Türkiye'yi tarihinin en büyük krizine sokan 57. Hükümet birbirine kılıçlarını çekerken, ekonomi ne halde ?..
Piyasaların ne kadar ağır darbeler aldığını; eriyen milli gelir, iflas ederek fabrikasını kapatan sanayici, icralık olan çiftçi, sokaklarda "açız" diye bağıran işçi-memur, kepenk indiren esnaf, 10 milyonu bulan işsizler ordusu, çığ gibi artan yoksul sayısı ve eğitime yamalı önlüklerle başlayan öğrenci manzaralarından kolayca anlayabiliriz.
Bu manzaralar malesef her geçen gün arttıkça artıyor. Krizin sancısını en alt tabakadakiler başta olmak üzere, her kesim kendince hâlâ yaşamaya devam ediyor. Güzelim Türkiyem'in son krizle nasıl bir uçuruma sürüklendiğini ekonomik rakamlarla sık sık gözler önüne seriyoruz. Ancak geçtiğimiz gün öyle bir şey oldu ki, kendi kendime "Vay be ! Ne hale düşmüşüz" dedim.
Bilemiyorum, Mahmutpaşa'ya en son ne zaman uğradınız. Evet evet şu İstanbul piyasasının kalbi durumundaki meşhur Mahmutpaşa'dan bahsediyorum. Özellikle yakın zamanda gitmeyenler için söylüyorum, Mahmutpaşa çok değişmiş. Daha doğrusu değişmek zorunda kalmış. Nasıl mı; yahu en kibar, en olgun, en köklü geleneğe sahip Mahmutpaşa esnafı bile işsizlikten öyle bir noktaya gelmiş ki, müşteriyi kapmak için adeta yol keser hale gelmiş. Siftahsızlık canlarına öyle tak etmiş ki, gördükleri ilk müşteriyi mağazanın içine sokmak için akla, hayale gelmeyen ve bazen rahatsız edici boyutlara varan yöntemler deniyorlar. İnanın ben şahsen bu durumdan çok utanç duydum. Ancak bu durumdan utanması gereken ne ben, ne de Mahmutpaşa esnafı. Asıl utanması gerekenler hâlâ 'ceylan derisi' koltuklarda oturuyor. Sebep oldukları bu tabloyu da görmezlikten gelerek "ekonomik kriz hafifledi" demeçleri vermeyi sürdürüyorlar. Mahmutpaşa'da yürek burkan bu durum karşısında daha fazla dayanamadım ve birkaç esnafla konuştum, "işler bu kadar kötü mü ?" dedim. İnanın, esnafa bir dokunup bin âh alıyorsunuz. Ama malesef işsizlik sadece Mahmutpaşa'yla sınırlı değil; bu çaresilik tüm esnafı çepeçevre sarmış durumda. Yani esnaf, kelimenin tam anlamıyla "kan ağlıyor". Ne diyelim, esnafı bu duruma düşüren 57. Hükümet utansın. Ama şu da çok açık ki, dükkanını kapatarak işportacı konumuna düşürülen esnaf , bu hükümeti affetmeyecek ve sandığa gömecektir.
Yardımseverliği ve örnek dayanışmasıyla sosyal yapının korunmasında mihenk taşı olan esnafımızın SSK, vergi, yüksek faturalar ve artan maliyetler karşısındaki çaresizliği ekonomik bir konu olmanın yanısıra sosyal bir yara haline gelmiş durumda. Öyle ya kendi kendini doyuramayan bir esnafın, diğer vatandaşlara yardımcı olması mümkün olamaz. Ancak, esnaf herşeye rağmen ayakta durmaya çalışıyor. Her ne kadar umutlar tükenmiş gibi gözükse de gözler, 3 Kasım'a çevrilmiş durumda.
Daha düne kadar 'imrenilecek ( ! )' bir uyum içinde olduklarını iddia eden ve medyaya adeta 'peynir' diyerek poz üstüne poz veren koalisyon partileri, 3 Kasım seçimlerinin ufukta görünmesiyle birbirine adeta hasım kesildi. MHP, kendisi dışında kalan ve ortaklarının da dahil olduğu partileri PKK'ya yataklık etmekle suçladı. DSP, kendi eliyle getirip ekonomi direksiyonuna oturttuğu Derviş'i hain ilan etti. ANAP ise MHP'ye çelme takarak yeni bir hükümet förmülü arayışına girdi...
Anlayacağınız hükümet ortaklarının "uyum fotoğrafını" bir anda afakanlar bastı. Peki, Türkiye'yi tarihinin en büyük krizine sokan 57. Hükümet birbirine kılıçlarını çekerken, ekonomi ne halde ?..
Piyasaların ne kadar ağır darbeler aldığını; eriyen milli gelir, iflas ederek fabrikasını kapatan sanayici, icralık olan çiftçi, sokaklarda "açız" diye bağıran işçi-memur, kepenk indiren esnaf, 10 milyonu bulan işsizler ordusu, çığ gibi artan yoksul sayısı ve eğitime yamalı önlüklerle başlayan öğrenci manzaralarından kolayca anlayabiliriz.
Bu manzaralar malesef her geçen gün arttıkça artıyor. Krizin sancısını en alt tabakadakiler başta olmak üzere, her kesim kendince hâlâ yaşamaya devam ediyor. Güzelim Türkiyem'in son krizle nasıl bir uçuruma sürüklendiğini ekonomik rakamlarla sık sık gözler önüne seriyoruz. Ancak geçtiğimiz gün öyle bir şey oldu ki, kendi kendime "Vay be ! Ne hale düşmüşüz" dedim.
Bilemiyorum, Mahmutpaşa'ya en son ne zaman uğradınız. Evet evet şu İstanbul piyasasının kalbi durumundaki meşhur Mahmutpaşa'dan bahsediyorum. Özellikle yakın zamanda gitmeyenler için söylüyorum, Mahmutpaşa çok değişmiş. Daha doğrusu değişmek zorunda kalmış. Nasıl mı; yahu en kibar, en olgun, en köklü geleneğe sahip Mahmutpaşa esnafı bile işsizlikten öyle bir noktaya gelmiş ki, müşteriyi kapmak için adeta yol keser hale gelmiş. Siftahsızlık canlarına öyle tak etmiş ki, gördükleri ilk müşteriyi mağazanın içine sokmak için akla, hayale gelmeyen ve bazen rahatsız edici boyutlara varan yöntemler deniyorlar. İnanın ben şahsen bu durumdan çok utanç duydum. Ancak bu durumdan utanması gereken ne ben, ne de Mahmutpaşa esnafı. Asıl utanması gerekenler hâlâ 'ceylan derisi' koltuklarda oturuyor. Sebep oldukları bu tabloyu da görmezlikten gelerek "ekonomik kriz hafifledi" demeçleri vermeyi sürdürüyorlar. Mahmutpaşa'da yürek burkan bu durum karşısında daha fazla dayanamadım ve birkaç esnafla konuştum, "işler bu kadar kötü mü ?" dedim. İnanın, esnafa bir dokunup bin âh alıyorsunuz. Ama malesef işsizlik sadece Mahmutpaşa'yla sınırlı değil; bu çaresilik tüm esnafı çepeçevre sarmış durumda. Yani esnaf, kelimenin tam anlamıyla "kan ağlıyor". Ne diyelim, esnafı bu duruma düşüren 57. Hükümet utansın. Ama şu da çok açık ki, dükkanını kapatarak işportacı konumuna düşürülen esnaf , bu hükümeti affetmeyecek ve sandığa gömecektir.
Yardımseverliği ve örnek dayanışmasıyla sosyal yapının korunmasında mihenk taşı olan esnafımızın SSK, vergi, yüksek faturalar ve artan maliyetler karşısındaki çaresizliği ekonomik bir konu olmanın yanısıra sosyal bir yara haline gelmiş durumda. Öyle ya kendi kendini doyuramayan bir esnafın, diğer vatandaşlara yardımcı olması mümkün olamaz. Ancak, esnaf herşeye rağmen ayakta durmaya çalışıyor. Her ne kadar umutlar tükenmiş gibi gözükse de gözler, 3 Kasım'a çevrilmiş durumda.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.