Kadrolaşma eleştirilerine sert çıkan Başbakan Erdoğan, kadrolaşma gerekçesini mantıklı bir temele oturtuyor.
Erdoğan, Türkiye'nin kaynaklarını boşa harcayanların, kamunun imkanlarını çar çur edenlerin, statükonun korunması için direnenlerin, yolsuzluklara ve usulsüzlüklere bulaşanların iddia edildiği gibi sadece siyasiler olmadığını, geçmişin sorumlularının en az siyasetçiler kadar o dönemin bürokratları olduğunu söylüyor.
Halkımızın 3 Kasım seçimleri ile sorumlu siyasileri zaten tasfiye ettiğini ifade eden Erdoğan, "Peki o başarısızlıklarının sorumlusu bürokratlar ne olacak? Hem yanlışa ortak olacak, hem hesap vermeyecek, hem de onlar köşe başlarını tutacaklar. Yine statükonun devamı için çaba gösterecekler, yine yolsuzluk ve karamsarlık yayacaklar ortalığa. Bunlara yeter artık denmeyecekse, o zaman seçimler niye yapılıyor?
Seçimleri 4 veya 5 yılda parlamento sıralarını dolduran insanlar için mi yapıyoruz? Bu demokrasi ve milli irade kavramı ile dalga geçmedir? Ak parti bunların hiçbirini yapmayacaktır."
Başbakan Erdoğan'ın, tüm bürokratları aynı kefeye koyan genellemesine itiraz edilebilir, ama temelde iktidarın bu gerekçelerinde ve taleplerinde haksız olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ama birkaç şartla. Birincisi hükümet seçim meydanlarında hortumculardan hesap soracağını söylemiş, iktidarın ilk günlerinde "yolsuzluğun kalbine girdik" demişti. Sonra ne olduysa oldu "yolsuzluğun" lafı edilmez oldu.
Başbakan, madem eski bürokratların yolsuzluğa bulaştığını istisna koymadan söylüyor, öyleyse gereğini "derhal" yapmalıdır.
Aksi takdirde kadro tasfiyesi, "siz yeterince doydunuz sıra bizim ekipte" mantığından öteye geçemez.
Bazı kalemlerin AKP'nin kadrolaşmasını savunmak uğruna verdikleri CHP'li Moğaltay örneği, bu kötü çağrışıma neden olmuştur.
Başbakan'ın eski kadroları tasfiyede haklı olabilmesinin ikinci şartı statükoyu değiştirmesinden geçiyor.
Türkiye'yi ekonomik iflas ve hortumlamaya mahkum eden küresel-liberal zihniyete ve onun IMF eliyle gerçekleştirdiği dayatmalara dur demekten geçiyor.
İşte en büyük düş kırıklığı da burada yaşanıyor. Çünkü Erdoğan, o genellemeci üslubu ile "IMF'siz ithalat ve ihracatın dahi yapılamayacağını" söylüyor.
O halde Başbakan Erdoğan'a kendi soru mantığı ile seslenelim:
"Bunlara yeter artık denmeyecekse seçimler niye yapılıyor? Seçimleri 4 veya 5 yılda parlamento sıralarını dolduran insanlar için mi yapıyoruz? Bu demokrasi ve milli irade kavramı ile dalga geçmedir?"
Eğer Erdoğan, Kemal Derviş'in programını sürdürecek idiyse bunca gürültü ve patırtının sebebi ne?
Erdoğan, Türkiye'nin kaynaklarını boşa harcayanların, kamunun imkanlarını çar çur edenlerin, statükonun korunması için direnenlerin, yolsuzluklara ve usulsüzlüklere bulaşanların iddia edildiği gibi sadece siyasiler olmadığını, geçmişin sorumlularının en az siyasetçiler kadar o dönemin bürokratları olduğunu söylüyor.
Halkımızın 3 Kasım seçimleri ile sorumlu siyasileri zaten tasfiye ettiğini ifade eden Erdoğan, "Peki o başarısızlıklarının sorumlusu bürokratlar ne olacak? Hem yanlışa ortak olacak, hem hesap vermeyecek, hem de onlar köşe başlarını tutacaklar. Yine statükonun devamı için çaba gösterecekler, yine yolsuzluk ve karamsarlık yayacaklar ortalığa. Bunlara yeter artık denmeyecekse, o zaman seçimler niye yapılıyor?
Seçimleri 4 veya 5 yılda parlamento sıralarını dolduran insanlar için mi yapıyoruz? Bu demokrasi ve milli irade kavramı ile dalga geçmedir? Ak parti bunların hiçbirini yapmayacaktır."
Başbakan Erdoğan'ın, tüm bürokratları aynı kefeye koyan genellemesine itiraz edilebilir, ama temelde iktidarın bu gerekçelerinde ve taleplerinde haksız olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ama birkaç şartla. Birincisi hükümet seçim meydanlarında hortumculardan hesap soracağını söylemiş, iktidarın ilk günlerinde "yolsuzluğun kalbine girdik" demişti. Sonra ne olduysa oldu "yolsuzluğun" lafı edilmez oldu.
Başbakan, madem eski bürokratların yolsuzluğa bulaştığını istisna koymadan söylüyor, öyleyse gereğini "derhal" yapmalıdır.
Aksi takdirde kadro tasfiyesi, "siz yeterince doydunuz sıra bizim ekipte" mantığından öteye geçemez.
Bazı kalemlerin AKP'nin kadrolaşmasını savunmak uğruna verdikleri CHP'li Moğaltay örneği, bu kötü çağrışıma neden olmuştur.
Başbakan'ın eski kadroları tasfiyede haklı olabilmesinin ikinci şartı statükoyu değiştirmesinden geçiyor.
Türkiye'yi ekonomik iflas ve hortumlamaya mahkum eden küresel-liberal zihniyete ve onun IMF eliyle gerçekleştirdiği dayatmalara dur demekten geçiyor.
İşte en büyük düş kırıklığı da burada yaşanıyor. Çünkü Erdoğan, o genellemeci üslubu ile "IMF'siz ithalat ve ihracatın dahi yapılamayacağını" söylüyor.
O halde Başbakan Erdoğan'a kendi soru mantığı ile seslenelim:
"Bunlara yeter artık denmeyecekse seçimler niye yapılıyor? Seçimleri 4 veya 5 yılda parlamento sıralarını dolduran insanlar için mi yapıyoruz? Bu demokrasi ve milli irade kavramı ile dalga geçmedir?"
Eğer Erdoğan, Kemal Derviş'in programını sürdürecek idiyse bunca gürültü ve patırtının sebebi ne?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014