Ekonomi yönetimi yıllardan beri enflasyonu düşürmeyi hedefliyor ve bütün ekonomi politikaları bu çerçevede belirlenmeye çalışılıyor. Fakat ekonomi yönetimi tarafından enflasyon tam olarak doğru anlaşılmış değil. Enflasyon, bir hastalık değildir, hastalığın belirtisidir ya da hastalığın neticesidir. Hastalığı tam olarak teşhis etmeden enflasyon ile yapılan mücadele hiçbir fayda vermeyecektir.
Bir misalle bu gerçeği izah etmeye çalışalım. Grip olan bir kişide öksürük mutlaka vardır ve de ciğerlerde toplanan balgamın dışarıya atılması için hastanın öksürmesi gereklidir.
Şimdi siz kalkar da bu hastaya balgam söktürücü ilaç değil de öksürüğü kesici ilaç verirseniz, hasta daha da fenalaşır ve hastalığı zatürreeye dönüşür.
Bu misalimizdeki öksürüğü enflasyon olarak düşünün. Öksürük gribin belirtisi ve de neticesidir. Gribi değil de öksürüğü tedaviye yönelmek, asıl hastalığı tedavi etmemektedir.
Enflasyon, ekonomideki dengesizliğin bir ürünüdür. Ekonomik dengeden maksat arz (üretim) ve talebin (tüketim) birbirini karşılamasıdır. Eğer tüketim, üretimden fazla olursa ekonomik denge bozulur ve enflasyon oluşur, bu enflasyona da talep enflasyonu denir.
Fakat bugün ülkemizde yaşanan enflasyon bu değildir. Ülkemizde her çeşit üründen bol miktarda vardır, hatta ürünlere yeterli talep olmamasına rağmen enflasyon oluşmaktadır.
Peki, bu enflasyon hangisidir? Enflasyonun ikinci çeşidi ise maliyet enflasyonudur. Üretim unsurları, diğer bir ifadeyle maliyet kalemleri sürekli zamlandığı için bu maliyet artışları ürün fiyatlarının artışına neden olur. Bu tarz enflasyon ürün bol olmasına ve tüketim de dar olmasına rağmen yaşanabilir. Ülkemizdeki durum budur.
Dünkü yazımızda maliyet enflasyonunun nedenlerine geniş bir şekilde yer verdik.
Ülkemizdeki enflasyonun talep değil de, maliyet enflasyonu olduğu gerçeğini ilk tespit eden Milli Ekonomi Modeli’nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş oldu ve bu tespiti yıllar önce yaptı.
Sayın Baş tarafından bu gerçek ifade edilmesine rağmen siyasilerimiz bunu dikkate almadılar ve IMF’nin yanlış yönlendirmelerine devam ettiler. Siyasiler, ülkemizde sanki talep enflasyonu varmış gibi davrandılar ve talebi kısmaya, kemer sıkmaya yönelik adımlar attılar.
Neticede ne oldu, üretici borçlanarak üretti fakat ürettiğine yeterli pazarı bulamadı. Vatandaşın zaten geliri yetersizdi, buna maliyetlerden kaynaklanan fiyat artışları da ilave olunca ekonomi darmadağın oldu.
Çözüm nedir diye sorulursa, mademki ülkemizdeki enflasyonun temel nedeni maliyetlerdeki artıştır o zaman çözüme maliyetleri aşağı çekmekten başlamalıyız deriz.
Bu noktada Milli Ekonomi Modeli çok önemli çözümler sunmaktadır. En önemli maliyet olan finans, yabancılardan faizle borçlanarak değil, senyoraj (para basma) hakkımız kullanılarak temin edilmelidir. Yabancıdan alınan borcun maliyeti kur değeri artı faiz kadarken, senyoraj gelirinin maliyeti parayı bastığın kağıt ve boya masrafı kadardır. Türkiye dünyanın en zengin maden yataklarının bulunduğu bir coğrafyadadır. Bunlar devlet millet ortaklığıyla işletilmeli ve bu şekilde hammadde yerli kaynaklardan çok daha ucuz temin edilmelidir.
Türkiye aynı zamanda enerji kaynakları merkezidir. Petrol vardır, kömür, doğalgaz, vardır, uranyum, toryum bol miktarda vardır. Rüzgar ve güneş enerjileri, hidroelektrik santraller, dalga enerjisi ve biyoenerji kaynakları da devreye konulduğunda bugün dünyanın en pahalı enerjisini tüketen Türkiye, dünyanın en ucuz enerjisine sahip olan ülkesi olacaktır.
Devlet kendi parasını kullanıp, yerli enerji ve hammadde kaynaklarını devreye koyduğunda bunlardan elde edilen gelir çok ciddi boyutlarda olduğundan vergi artık önemini yitirecektir. Milli Ekonomi Modeli bu benzeri yöntemlerle maliyetleri oldukça aşağıya çekerken, diğer taraftan çok uygun şartlarda üretilen bu ürünlere, sosyal devlet projelerini devreye koyarak geniş bir pazar imkanı da sunmaktadır.
İşte üretim tüketim dengesi ancak böyle sağlanır. Bu dengenin sağlandığı nokta enflasyonun sıfır olduğu noktadır.
Yani grip tedavi olunca öksürük de doğal olarak kendiliğinden kalkacaktır.
Bir misalle bu gerçeği izah etmeye çalışalım. Grip olan bir kişide öksürük mutlaka vardır ve de ciğerlerde toplanan balgamın dışarıya atılması için hastanın öksürmesi gereklidir.
Şimdi siz kalkar da bu hastaya balgam söktürücü ilaç değil de öksürüğü kesici ilaç verirseniz, hasta daha da fenalaşır ve hastalığı zatürreeye dönüşür.
Bu misalimizdeki öksürüğü enflasyon olarak düşünün. Öksürük gribin belirtisi ve de neticesidir. Gribi değil de öksürüğü tedaviye yönelmek, asıl hastalığı tedavi etmemektedir.
Enflasyon, ekonomideki dengesizliğin bir ürünüdür. Ekonomik dengeden maksat arz (üretim) ve talebin (tüketim) birbirini karşılamasıdır. Eğer tüketim, üretimden fazla olursa ekonomik denge bozulur ve enflasyon oluşur, bu enflasyona da talep enflasyonu denir.
Fakat bugün ülkemizde yaşanan enflasyon bu değildir. Ülkemizde her çeşit üründen bol miktarda vardır, hatta ürünlere yeterli talep olmamasına rağmen enflasyon oluşmaktadır.
Peki, bu enflasyon hangisidir? Enflasyonun ikinci çeşidi ise maliyet enflasyonudur. Üretim unsurları, diğer bir ifadeyle maliyet kalemleri sürekli zamlandığı için bu maliyet artışları ürün fiyatlarının artışına neden olur. Bu tarz enflasyon ürün bol olmasına ve tüketim de dar olmasına rağmen yaşanabilir. Ülkemizdeki durum budur.
Dünkü yazımızda maliyet enflasyonunun nedenlerine geniş bir şekilde yer verdik.
Ülkemizdeki enflasyonun talep değil de, maliyet enflasyonu olduğu gerçeğini ilk tespit eden Milli Ekonomi Modeli’nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş oldu ve bu tespiti yıllar önce yaptı.
Sayın Baş tarafından bu gerçek ifade edilmesine rağmen siyasilerimiz bunu dikkate almadılar ve IMF’nin yanlış yönlendirmelerine devam ettiler. Siyasiler, ülkemizde sanki talep enflasyonu varmış gibi davrandılar ve talebi kısmaya, kemer sıkmaya yönelik adımlar attılar.
Neticede ne oldu, üretici borçlanarak üretti fakat ürettiğine yeterli pazarı bulamadı. Vatandaşın zaten geliri yetersizdi, buna maliyetlerden kaynaklanan fiyat artışları da ilave olunca ekonomi darmadağın oldu.
Çözüm nedir diye sorulursa, mademki ülkemizdeki enflasyonun temel nedeni maliyetlerdeki artıştır o zaman çözüme maliyetleri aşağı çekmekten başlamalıyız deriz.
Bu noktada Milli Ekonomi Modeli çok önemli çözümler sunmaktadır. En önemli maliyet olan finans, yabancılardan faizle borçlanarak değil, senyoraj (para basma) hakkımız kullanılarak temin edilmelidir. Yabancıdan alınan borcun maliyeti kur değeri artı faiz kadarken, senyoraj gelirinin maliyeti parayı bastığın kağıt ve boya masrafı kadardır. Türkiye dünyanın en zengin maden yataklarının bulunduğu bir coğrafyadadır. Bunlar devlet millet ortaklığıyla işletilmeli ve bu şekilde hammadde yerli kaynaklardan çok daha ucuz temin edilmelidir.
Türkiye aynı zamanda enerji kaynakları merkezidir. Petrol vardır, kömür, doğalgaz, vardır, uranyum, toryum bol miktarda vardır. Rüzgar ve güneş enerjileri, hidroelektrik santraller, dalga enerjisi ve biyoenerji kaynakları da devreye konulduğunda bugün dünyanın en pahalı enerjisini tüketen Türkiye, dünyanın en ucuz enerjisine sahip olan ülkesi olacaktır.
Devlet kendi parasını kullanıp, yerli enerji ve hammadde kaynaklarını devreye koyduğunda bunlardan elde edilen gelir çok ciddi boyutlarda olduğundan vergi artık önemini yitirecektir. Milli Ekonomi Modeli bu benzeri yöntemlerle maliyetleri oldukça aşağıya çekerken, diğer taraftan çok uygun şartlarda üretilen bu ürünlere, sosyal devlet projelerini devreye koyarak geniş bir pazar imkanı da sunmaktadır.
İşte üretim tüketim dengesi ancak böyle sağlanır. Bu dengenin sağlandığı nokta enflasyonun sıfır olduğu noktadır.
Yani grip tedavi olunca öksürük de doğal olarak kendiliğinden kalkacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025