İslam, emperyalizme karşı bir dindir. Emperyalizmin 3 önemli sacayağı vardır. Siyasi emperyalizm: Firavun, Ekonomik emperyalizm: Karun ve bu 2 emperyalist boyutu ve tipi meşrulaştıran din adamı, propagandist, yazar, çizer vs: Belam-ı Baura. Bu yazımızda ekonomik emperyalizm ve onun temsilci tipi olan Karun’dan söz edeceğiz.
Ekonomik emperyalizm, genel manada bir kişinin, bir milletin, bir topluluğun ekonomik kaynaklarının bir başka kişi, millet, devlet ya da topluluk tarafından haksız yere yağmalanması ve gasp edilmesidir. Bu anlamda İslam, ekonomik emperyalizme şiddetle karşı olduğunu ifade etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de müstekbirlerin yani kibirlenen, ezen, sömüren, baskı kuran sınıfın bir temsilcisi Karun’dur. Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığına göre Karun, Hz. Musa’nın kavmindendir ve anahtarları güçlü bir topluluk tarafından zor taşınan hazinelere sahip zengin biriydi. Fakat aşırı zenginlikten dolayı şımarmış, azgınlaşmıştı. Allah’ın kendisine verdiği nimetleri, zenginlikleri fakir insanlarla paylaşmadı, iyilik ve yardımda bulunmadı, yeryüzünde bozgunculuk yaptı. Bu kadar çok nimeti verenin asıl Allah olduğunu unuttu ve bütün zenginliklerini kendi bilgisi sayesinde kazandığını söyledi. İnsanlar arasında kurumlu, ihtişamlı, gösterişli bir hayat yaşadı. Fakat sonunda kendisi, konağı, bütün zenginlikleri yerin dibine batırıldı. Kimse ona yardım etmedi. Kendi kendine yardım edebilecek durumda da değildi.
Karun, Allah’ın yarattığı ve bütün kulları için adaletli biçimde taksim edilmesi gereken rızkı tekelinde toplayarak haksızlık, adaletsizlik ve zulüm yapmıştır, başkalarının rızkını gasp etmiştir. Bunu da Allah’ın kendisine verdiği aklı hile için, hırsızlık için kullanarak yapmıştır. Dolayısıyla yiyemeyeceği, kullanamayacağı malları tekelinde toplayarak doğal dengeyi, toplumsal düzeni bozduğu için Kur’an’daki ifadesiyle “bozguncu” olmuştur. Kendisine tanrılık özellikleri yükleyerek, bütün bu zenginlikleri kendinden bildiği için de şımarmış ve azmıştır. Bu da toplumsal dengeyi bozan bir durumdur. Zira fakirlerin kinini, hasedini, gayzını, öfkesini çekmiş, kargaşa, çatışma, kaos ortamına zemin hazırlamıştır.
İslam, zaman ve zemin üstü evrensel bir din olduğuna göre, indiği zaman Karun tipi üzerinden verdiği ekonomik emperyalizme dair mesajlar, günümüz için de geçerli demektir.
Günümüzde Karun tipinin izdüşümü Kapitalizmdir. Kapitalizm, bir ülkenin ekonomik kaynaklarının usulsüz yollar kullanılarak küçük bir topluluk tarafından yağmalanması, büyük çoğunluğun bundan mahrum bırakılması demektir. Mesela ekonomik kaynakların yüzde doksanının yüzde onluk bir azınlık sınıfı tarafından gasp edilmesi demektir. Kapitalizm, az zamanda çok üretim yapmak, çok kâr elde etmek, kârları, parayı tekelde toplamak, büyük kitlelerin emeğini sömürerek onları az bir ücretle avutmak ve oyalamak demektir. Kapitalizm, sermayedar sınıfın, para ve siyaset oyunlarıyla geniş kitlelerin üzerine musallat olması bu hâkimiyet, baskı ve tasallutun da ayarladıkları din adamı, düşünür, filozof, sanatçı, edebiyatçı, gazeteci, yazar gibi kişiler tarafından meşrulaştırılması demektir.
Eski zamanların Karun’u gibi modern zamanların kapitalist Karunları da paranın, sermayenin, malın çoğunu kendi tekellerinde topladığından toplumsal dengeyi bozarak bozguncu olmuşlardır. Bu da ekonomik, toplumsal, kültürel ve eğitimsel anlamda çatışan toplumsal sınıfların doğmasına sebep olmuştur. Marksizm, işte bu zengin-fakir sınıflar arası çatışma zemini üzerinde türemiştir. Ancak Komünizm de para ve imkânları parti mensubu sınıf tekelinde toplayarak Kapitalizmin değişik bir türevini üretti.
Karun gibi modern kapitalist Karunların şımarması da lüks, israf, şatafat ve gösteriş içinde yaşamalarıdır. Bu durum, maddî yaşama imkânlarından mahrum kitlelerin kin ve hasedini çektiğinden toplumsal kargaşaya zemin hazırlamaktadır. Bu da bir çeşit bozgunculuktur.
Türk milleti olarak biz, özellikle son dönemlere kadar kapitalizm bağlamında bir ekonomik dengesizlik ve bozukluk yaşamadık. Türk tarihi, bu bağlamda dikkatle incelenecek olursa şu görülür: İslam önce Türk toplumsal yapısında ekonomik anlamda sömürücü bir zengin sınıf yoktur. Tam tersine han-ı yağma ya da potlaç geleneğiyle bey olarak seçilen kişi karısını, çocuklarını, atını, özel eşyalarını alarak çıkar, çadırını ve diğer mal varlıklarını milletine yağmalattırır. Bu davranışıyla simgesel olarak demek ister ki: ”Ben sizi yağmalamak, soyup soğana çevirmek, çok zengin olmak, devlet millet malını hırsızlamak için değil; yani almak için değil vermek için bey oluyorum. Ben sizin ağanız değil hizmetçinizim.”
İslam sonrası Türk toplumsal yapısı da aşağı yukarı bu anlayışın devamıdır. Müslüman Türk beyleri de Hz. Muhammed (sav)’in, “Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir” hadisi doğrultusunda davranmıştır. Nitekim Osmanlı Devleti’nde mülkün, toprağın tamamı padişahındır, bütün vatan topraklarının tapusu onun elindedir. “Toprak işleyenin, su kullananın” ilkesine göre devlet, vergi ve asker temini karşılığında işlemek isteyen herkese toprak “kiralamış”tır. Dolayısıyla mülkiyete dayalı aşırı zengin bir sınıf doğmamıştır. Toprak ağalığına dayalı zenginleşme işi ise Osmanlının son zamanlarına ait yani bozulma devirlerine ait bir sapmadır. Ayrıca müsadere kurumuyla da yönetici sınıfın aşırı zenginleşmesi önlenmiştir. Yani bir yöneticinin görevinde iken elde ettiği haksız kazançları ve mal varlıkları, yönetimden ayrıldıktan sonra ya vakıflar kanalıyla millete devredilmiştir ya da devlet tarafından müsadere edilmiştir. Bu gelenek de Osmanlının son zamanlarında bozulmuştur.
Bugün ise modern Karun demek olan Batı kaynaklı ekonomik emperyalizm, Türkiye’mizde küresel sermaye biçiminde örgütlü olarak varlığını sürdürmektedir. Batılıların hâkim olduğu uluslararası sermaye güçleri küreselleşme, dünyanın küçük bir köy haline geldiği propagandalarıyla millî devletleri kendilerine pazar hâline getirmekte, ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalamak, ekonomik anlamda bizi kendilerine bağımlı hâle getirmek, para piyasalarımızı kontrol etmek, bankalarımızı, önemli şirketlerimizi, işletmelerimizi, topraklarımızı satın alarak bizi sömürgeleştirmek istiyorlar ve bu doğrultuda da önemli bir mesafe aldılar.
İnşaallah ülkemizde Millî Devlet, Millî Ekonomi Modeli uygulamaya konursa ekonomik emperyalizm de son bulacaktır.
Ekonomik emperyalizm, genel manada bir kişinin, bir milletin, bir topluluğun ekonomik kaynaklarının bir başka kişi, millet, devlet ya da topluluk tarafından haksız yere yağmalanması ve gasp edilmesidir. Bu anlamda İslam, ekonomik emperyalizme şiddetle karşı olduğunu ifade etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de müstekbirlerin yani kibirlenen, ezen, sömüren, baskı kuran sınıfın bir temsilcisi Karun’dur. Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığına göre Karun, Hz. Musa’nın kavmindendir ve anahtarları güçlü bir topluluk tarafından zor taşınan hazinelere sahip zengin biriydi. Fakat aşırı zenginlikten dolayı şımarmış, azgınlaşmıştı. Allah’ın kendisine verdiği nimetleri, zenginlikleri fakir insanlarla paylaşmadı, iyilik ve yardımda bulunmadı, yeryüzünde bozgunculuk yaptı. Bu kadar çok nimeti verenin asıl Allah olduğunu unuttu ve bütün zenginliklerini kendi bilgisi sayesinde kazandığını söyledi. İnsanlar arasında kurumlu, ihtişamlı, gösterişli bir hayat yaşadı. Fakat sonunda kendisi, konağı, bütün zenginlikleri yerin dibine batırıldı. Kimse ona yardım etmedi. Kendi kendine yardım edebilecek durumda da değildi.
Karun, Allah’ın yarattığı ve bütün kulları için adaletli biçimde taksim edilmesi gereken rızkı tekelinde toplayarak haksızlık, adaletsizlik ve zulüm yapmıştır, başkalarının rızkını gasp etmiştir. Bunu da Allah’ın kendisine verdiği aklı hile için, hırsızlık için kullanarak yapmıştır. Dolayısıyla yiyemeyeceği, kullanamayacağı malları tekelinde toplayarak doğal dengeyi, toplumsal düzeni bozduğu için Kur’an’daki ifadesiyle “bozguncu” olmuştur. Kendisine tanrılık özellikleri yükleyerek, bütün bu zenginlikleri kendinden bildiği için de şımarmış ve azmıştır. Bu da toplumsal dengeyi bozan bir durumdur. Zira fakirlerin kinini, hasedini, gayzını, öfkesini çekmiş, kargaşa, çatışma, kaos ortamına zemin hazırlamıştır.
İslam, zaman ve zemin üstü evrensel bir din olduğuna göre, indiği zaman Karun tipi üzerinden verdiği ekonomik emperyalizme dair mesajlar, günümüz için de geçerli demektir.
Günümüzde Karun tipinin izdüşümü Kapitalizmdir. Kapitalizm, bir ülkenin ekonomik kaynaklarının usulsüz yollar kullanılarak küçük bir topluluk tarafından yağmalanması, büyük çoğunluğun bundan mahrum bırakılması demektir. Mesela ekonomik kaynakların yüzde doksanının yüzde onluk bir azınlık sınıfı tarafından gasp edilmesi demektir. Kapitalizm, az zamanda çok üretim yapmak, çok kâr elde etmek, kârları, parayı tekelde toplamak, büyük kitlelerin emeğini sömürerek onları az bir ücretle avutmak ve oyalamak demektir. Kapitalizm, sermayedar sınıfın, para ve siyaset oyunlarıyla geniş kitlelerin üzerine musallat olması bu hâkimiyet, baskı ve tasallutun da ayarladıkları din adamı, düşünür, filozof, sanatçı, edebiyatçı, gazeteci, yazar gibi kişiler tarafından meşrulaştırılması demektir.
Eski zamanların Karun’u gibi modern zamanların kapitalist Karunları da paranın, sermayenin, malın çoğunu kendi tekellerinde topladığından toplumsal dengeyi bozarak bozguncu olmuşlardır. Bu da ekonomik, toplumsal, kültürel ve eğitimsel anlamda çatışan toplumsal sınıfların doğmasına sebep olmuştur. Marksizm, işte bu zengin-fakir sınıflar arası çatışma zemini üzerinde türemiştir. Ancak Komünizm de para ve imkânları parti mensubu sınıf tekelinde toplayarak Kapitalizmin değişik bir türevini üretti.
Karun gibi modern kapitalist Karunların şımarması da lüks, israf, şatafat ve gösteriş içinde yaşamalarıdır. Bu durum, maddî yaşama imkânlarından mahrum kitlelerin kin ve hasedini çektiğinden toplumsal kargaşaya zemin hazırlamaktadır. Bu da bir çeşit bozgunculuktur.
Türk milleti olarak biz, özellikle son dönemlere kadar kapitalizm bağlamında bir ekonomik dengesizlik ve bozukluk yaşamadık. Türk tarihi, bu bağlamda dikkatle incelenecek olursa şu görülür: İslam önce Türk toplumsal yapısında ekonomik anlamda sömürücü bir zengin sınıf yoktur. Tam tersine han-ı yağma ya da potlaç geleneğiyle bey olarak seçilen kişi karısını, çocuklarını, atını, özel eşyalarını alarak çıkar, çadırını ve diğer mal varlıklarını milletine yağmalattırır. Bu davranışıyla simgesel olarak demek ister ki: ”Ben sizi yağmalamak, soyup soğana çevirmek, çok zengin olmak, devlet millet malını hırsızlamak için değil; yani almak için değil vermek için bey oluyorum. Ben sizin ağanız değil hizmetçinizim.”
İslam sonrası Türk toplumsal yapısı da aşağı yukarı bu anlayışın devamıdır. Müslüman Türk beyleri de Hz. Muhammed (sav)’in, “Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir” hadisi doğrultusunda davranmıştır. Nitekim Osmanlı Devleti’nde mülkün, toprağın tamamı padişahındır, bütün vatan topraklarının tapusu onun elindedir. “Toprak işleyenin, su kullananın” ilkesine göre devlet, vergi ve asker temini karşılığında işlemek isteyen herkese toprak “kiralamış”tır. Dolayısıyla mülkiyete dayalı aşırı zengin bir sınıf doğmamıştır. Toprak ağalığına dayalı zenginleşme işi ise Osmanlının son zamanlarına ait yani bozulma devirlerine ait bir sapmadır. Ayrıca müsadere kurumuyla da yönetici sınıfın aşırı zenginleşmesi önlenmiştir. Yani bir yöneticinin görevinde iken elde ettiği haksız kazançları ve mal varlıkları, yönetimden ayrıldıktan sonra ya vakıflar kanalıyla millete devredilmiştir ya da devlet tarafından müsadere edilmiştir. Bu gelenek de Osmanlının son zamanlarında bozulmuştur.
Bugün ise modern Karun demek olan Batı kaynaklı ekonomik emperyalizm, Türkiye’mizde küresel sermaye biçiminde örgütlü olarak varlığını sürdürmektedir. Batılıların hâkim olduğu uluslararası sermaye güçleri küreselleşme, dünyanın küçük bir köy haline geldiği propagandalarıyla millî devletleri kendilerine pazar hâline getirmekte, ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalamak, ekonomik anlamda bizi kendilerine bağımlı hâle getirmek, para piyasalarımızı kontrol etmek, bankalarımızı, önemli şirketlerimizi, işletmelerimizi, topraklarımızı satın alarak bizi sömürgeleştirmek istiyorlar ve bu doğrultuda da önemli bir mesafe aldılar.
İnşaallah ülkemizde Millî Devlet, Millî Ekonomi Modeli uygulamaya konursa ekonomik emperyalizm de son bulacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015