Türk ekonomisi üst üste iki kriz yaşadı. Yaşanan her iki kriz de mali krizdi. Mali krizler, mali politikalarla kısa sürede atlatılabilir. Ekonomide en tehlikeli kriz durgunluktur. Durgunluk süreklilik kazanırsa, yani ekonomi kilitlenirse, üretim durursa, onu açmak, mali krizi atlatmaktan çok daha zordur ve çok daha büyük marifet ister. Maalesef Türkiye, adım adım bu krize doğru itiliyor.
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in hazırladığı 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nda üretimi artırıcı ve teşvik edici hiç bir madde bulunmaktadır. Üretimi esas olmayan böyle bir programa iyi demek mümkün değildir. Hal böyle iken Kemal Derviş, bu programı halka anlatmak için yurt gezilerine çıkıyor. Karşısında Kemal Derviş'i gören halk, belki bir faydası olur diye halini, daha doğrusu perişanlığını anlatıyor. Kemal Derviş ise, selefleri gibi sabır tavsiye ediyor. Bu halk, sabrın ne olduğunu, nerede, nasıl gösterileceğini Kemal Derviş'ten çok daha iyi bilmektedir. Halk, aldatılmışlığın küskünlüğünü, ezikliğini ve burukluğunu yaşıyor. İlk yapılması gereken iş, bunun giderilmesidir. Eğer bu giderilebilir ve halkın önüne bir ışık, bir ümit konulabilirse, o zaman tavsiyenin bir değeri ve anlamı olur.
Ortada müspet yönde bir gelişme yokken, Kemal Devriş'in "krizi atlattık, ekonomi iyiye gidiyor" demesi, halkın hangi derdine merhem olur. Kemal Derviş'in bu hali, IMF reçetelerini uygulayıp halkını perişanlığa sürükleyen Arjantin Başbakanının haline benziyor. Arjantin Başbakanına ekonominin durumu sorulunca şöyle demiş: "Ekonominin durumu çok iyi, fakat halkın durumu çok kötü". Halbuki ekonominin iyiliği rakamlardan değil, halkın durumundan anlaşılır. Ekonominin nabzı çarşı ve pazarlarda atar. Çarşı ve pazarlarda, esnafın deyimiyle "yaprak sallanmazken" Kemal Derviş, IMF'nin desteğinden söz ederek, halkı yanına almaya çalışıyor. Üretimi durmuş bir ülkeye, IMF 15 değil, 30 milyar dolar verse ne yazar? Taşıma suyu ile değirmen döner mi? sonra IMF'nin verdiği borç, değirmeni döndürecek su mesabesinde değil, tam aksine dönen değirmene sokulan bir çomaktır.
İyi veya kötü, verimli veya verimsiz, üreten bir tarım sektörümüz vardı. Onun da idam fermanını hazırladılar, ruhuna fatiha okudular. Bu gerçekleri seslendirince, kartel medyası hemen harekete geçiyor, doğryu söyleyen ve yazanları kara habercilikle suçluyor. Halbuki bizim yaptığımız, tehlikeyi görüp haber vermektir. Kartel medyasının yaptığı ise, tehlikeyi, kurtuluş yolu olarak göstermektir. Başka bir deyişle, kartel medyası, halkı aldatmayı bir görev biliyor. Bakalım bu oyun, ne zamana kadar devam edecek?
Üretim tamamen durursa -ki durmak üzeredir- onu yeniden başlatmak kolay olmayacaktır. Hele devlet öncülük yapmazsa, üretimin kendi kendine başlaması hiç ama hiç mümkün değildir. ABD, 1929'daki 'Büyük Burhan'ı devletin öncülüğünde aşmıştır. Zamanın Başbakanı Roosvelt, büyük bayındırlık projelerini başlatarak ilk düğümü çözdü. Ondan sonra üretim yavaş yavaş başladı. Türkiye de ise, düğümün çözülmesi için bir gayret yok, bilakis düğüm üstüne düğüm vuruluyor. Bu fasit dairenin mutlaka kırılması gerekmektedir. Aksi halde, yaşadığımız iki krizden daha büyüğü ve tehlikesiyle karşı karşıya geliriz.
Yemlenmeyen ve gemlenmeyen iktisatçıların dediği gibi, "Türkiye 'Risk Kontrol Sarmalı'na alınmış durumdadır". Ne demektir bu? Bu, bir ülkeyi krize atarak kontrol altına almak demektir. Evet Türkiye, böyle bir döneme sokulmuştur. Maalesef, bazıları buna gönülden razıdır. Hatta daha ileriye gidilmesi için bir gayret de gösteriyorlar. Egemenliğin ulus üstü kurumlara devri çalışmaları,bunlardan sadece biridir. Bazıları da bizim gibi feveran ediyor. Mücadele hızlandıkça, saflar netleşiyor. Mandacı zihniyet yeniden hortladı. İnancımız o ki, bu zihniyet, geçmişte karşısında nasıl Kuvay-ı Milliyecileri bulmuşsa, bugün de bulacaktır. Çok sıkıntı çekilebilir ama, sonuçta kazanan yine Kuvay-ı Milliyeciler olur. Bunda şüpheniz olmasın.
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in hazırladığı 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nda üretimi artırıcı ve teşvik edici hiç bir madde bulunmaktadır. Üretimi esas olmayan böyle bir programa iyi demek mümkün değildir. Hal böyle iken Kemal Derviş, bu programı halka anlatmak için yurt gezilerine çıkıyor. Karşısında Kemal Derviş'i gören halk, belki bir faydası olur diye halini, daha doğrusu perişanlığını anlatıyor. Kemal Derviş ise, selefleri gibi sabır tavsiye ediyor. Bu halk, sabrın ne olduğunu, nerede, nasıl gösterileceğini Kemal Derviş'ten çok daha iyi bilmektedir. Halk, aldatılmışlığın küskünlüğünü, ezikliğini ve burukluğunu yaşıyor. İlk yapılması gereken iş, bunun giderilmesidir. Eğer bu giderilebilir ve halkın önüne bir ışık, bir ümit konulabilirse, o zaman tavsiyenin bir değeri ve anlamı olur.
Ortada müspet yönde bir gelişme yokken, Kemal Devriş'in "krizi atlattık, ekonomi iyiye gidiyor" demesi, halkın hangi derdine merhem olur. Kemal Derviş'in bu hali, IMF reçetelerini uygulayıp halkını perişanlığa sürükleyen Arjantin Başbakanının haline benziyor. Arjantin Başbakanına ekonominin durumu sorulunca şöyle demiş: "Ekonominin durumu çok iyi, fakat halkın durumu çok kötü". Halbuki ekonominin iyiliği rakamlardan değil, halkın durumundan anlaşılır. Ekonominin nabzı çarşı ve pazarlarda atar. Çarşı ve pazarlarda, esnafın deyimiyle "yaprak sallanmazken" Kemal Derviş, IMF'nin desteğinden söz ederek, halkı yanına almaya çalışıyor. Üretimi durmuş bir ülkeye, IMF 15 değil, 30 milyar dolar verse ne yazar? Taşıma suyu ile değirmen döner mi? sonra IMF'nin verdiği borç, değirmeni döndürecek su mesabesinde değil, tam aksine dönen değirmene sokulan bir çomaktır.
İyi veya kötü, verimli veya verimsiz, üreten bir tarım sektörümüz vardı. Onun da idam fermanını hazırladılar, ruhuna fatiha okudular. Bu gerçekleri seslendirince, kartel medyası hemen harekete geçiyor, doğryu söyleyen ve yazanları kara habercilikle suçluyor. Halbuki bizim yaptığımız, tehlikeyi görüp haber vermektir. Kartel medyasının yaptığı ise, tehlikeyi, kurtuluş yolu olarak göstermektir. Başka bir deyişle, kartel medyası, halkı aldatmayı bir görev biliyor. Bakalım bu oyun, ne zamana kadar devam edecek?
Üretim tamamen durursa -ki durmak üzeredir- onu yeniden başlatmak kolay olmayacaktır. Hele devlet öncülük yapmazsa, üretimin kendi kendine başlaması hiç ama hiç mümkün değildir. ABD, 1929'daki 'Büyük Burhan'ı devletin öncülüğünde aşmıştır. Zamanın Başbakanı Roosvelt, büyük bayındırlık projelerini başlatarak ilk düğümü çözdü. Ondan sonra üretim yavaş yavaş başladı. Türkiye de ise, düğümün çözülmesi için bir gayret yok, bilakis düğüm üstüne düğüm vuruluyor. Bu fasit dairenin mutlaka kırılması gerekmektedir. Aksi halde, yaşadığımız iki krizden daha büyüğü ve tehlikesiyle karşı karşıya geliriz.
Yemlenmeyen ve gemlenmeyen iktisatçıların dediği gibi, "Türkiye 'Risk Kontrol Sarmalı'na alınmış durumdadır". Ne demektir bu? Bu, bir ülkeyi krize atarak kontrol altına almak demektir. Evet Türkiye, böyle bir döneme sokulmuştur. Maalesef, bazıları buna gönülden razıdır. Hatta daha ileriye gidilmesi için bir gayret de gösteriyorlar. Egemenliğin ulus üstü kurumlara devri çalışmaları,bunlardan sadece biridir. Bazıları da bizim gibi feveran ediyor. Mücadele hızlandıkça, saflar netleşiyor. Mandacı zihniyet yeniden hortladı. İnancımız o ki, bu zihniyet, geçmişte karşısında nasıl Kuvay-ı Milliyecileri bulmuşsa, bugün de bulacaktır. Çok sıkıntı çekilebilir ama, sonuçta kazanan yine Kuvay-ı Milliyeciler olur. Bunda şüpheniz olmasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018