Ehl-i Beyt’e salât ve selâm okumak
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Namaz kılıp da, namazında Benim ve Ehl-i Beyt’imin üzerine salât getirmeyen kimsenin namazı kabul olmaz
02.10.2023 19:32:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Câbir el-Cûfî, İmam Ebu Câfer'den (a.s.) şöyle rivayet etmiştir:
"Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Namaz kılıp da, namazında Benim ve Ehl-i Beyt'imin üzerine salât getirmeyen kimsenin namazı kabul olmaz."
Gerçek ilim sahipleri Ehl-i Beyt'tir
Bir gün Kutâde b. Daame el-Basrî, İmam'ın (a.s.) yanına geldi. İmam'ı (a.s.) imtihan etmek maksadı ile kırk soru hazırlamıştı. İmam (a.s.) ona dedi ki: 'Sen Basra halkının fakihi misin?'
Kutâde, 'Evet' dedi.
İmam (a.s.) şöyle buyurdu: 'Yazıklar olsun sana ey Kutâde! Allah, bir topluluk yaratmış, onları bütün kullarına karşı hüccetleri, delilleri kılmıştır. Onlar, Allah'ın arzının direkleridir. O'nun emri ile kıyam edenleridir. İlmindeki seçkinlerdir. Allah mahlukâtı yaratmadan önce onları seçmiştir.'
Bunun üzerine Kutade uzun süre sustu sonra 'Allah iyilik versin sana. Ben bugüne kadar pek çok fakih karşısında oturdum; İbn Abbas'ın karşısına çıktım ama kalbim senin karşında titrediği gibi hiç kimsenin karşısında titremedi' dedi."
Seleme b. Kuheyl ve Hakem b. Uteybe'den rivayetle İmam Bâkır şöyle demiştir:
"İster doğuya, ister batıya gidin, bizden kaynaklanan bir şey hâriç, hiçbir yerde sahih bir ilim bulamayacaksınız."
Büreyd b. Muaviye el-İclî şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Câfer'e (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) Allah'ın, 'Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun' ayetinden sordum.
'Burada Allah, 'doğrular' nitelemesiyle biz Ehl-i Beyt imamlarını kastetmiştir' dedi."
Ehl-i Beyt gerçek ilim sahibi iken, bu ilme sahip olanların anlatılması da çok önemlidir.
Sa'd el-İskaf anlatıyor: "Ebu Câfer'e (a.s.) dedim ki: 'Ben bir yere oturduğum zaman hemen anlatmaya, sizin hakkınızı ve faziletlerinizi zikretmeye başlıyorum.'
İmam (a.s.), 'Her otuz arşın başında senin gibi bir anlatıcının olmasını isterdim' buyurdu."
İmam Bakır'ın (a.s.) Ehl-i Beyt tutumları hakkındaki açıklamaları
Ehl-i Beyt'in gerçek imam olduğu ile ilgili hadisleri olan İmam Bâkır (a.s.) Muaviye'den başlayan süreci değerlendirerek şöyle buyurmuştur:
"Bu cinayetler Muaviye döneminde, Hasan'ın (a.s.) vefatından sonra çoğaldı ve daha geniş boyutlara ulaştı.
İslam coğrafyasının her tarafında sevenlerimiz öldürüldü, asılsız töhmetlerle birçoğunun elleri, ayakları kesildi.
Bizi sevdiğini ve gönül verdiğini söyleyenler zindana atıldı; malına, mülküne el konuldu ya da evi barkı başına yıkıldı.
Bağlılarımızın başındaki bu musibet, Hüseyin'in (a.s.) katili Ubeydullah b. Ziyad döneminde gittikçe şiddetlendi, zirveye çıktı.
Her türlü suçlama ve töhmete dayalı olarak onları tutuklamaya başladı. O kadar ki, bir adam kendisi için 'Ali'nin (a.s.) sevenidir' denmesindense, 'zındıktır, kâfirdir' denmesini yeğlerdi.
Hatta iyilikle anılan birçok insan, geçmiş bazı yöneticilerin faziletlerine dâir asla mümkün olmayan, hayret verici şeyler anlatırlardı. Oysa bunların hiçbirisi doğru değildir. Olmamıştır, yaşanmamıştır.
Fakat bu kişi bunların gerçek olduğunu sanırdı. Çünkü yalancılığı, takvasızlığı bilinmeyen birçok kişi bunları rivayet etmişti." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
"Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Namaz kılıp da, namazında Benim ve Ehl-i Beyt'imin üzerine salât getirmeyen kimsenin namazı kabul olmaz."
Gerçek ilim sahipleri Ehl-i Beyt'tir
Bir gün Kutâde b. Daame el-Basrî, İmam'ın (a.s.) yanına geldi. İmam'ı (a.s.) imtihan etmek maksadı ile kırk soru hazırlamıştı. İmam (a.s.) ona dedi ki: 'Sen Basra halkının fakihi misin?'
Kutâde, 'Evet' dedi.
İmam (a.s.) şöyle buyurdu: 'Yazıklar olsun sana ey Kutâde! Allah, bir topluluk yaratmış, onları bütün kullarına karşı hüccetleri, delilleri kılmıştır. Onlar, Allah'ın arzının direkleridir. O'nun emri ile kıyam edenleridir. İlmindeki seçkinlerdir. Allah mahlukâtı yaratmadan önce onları seçmiştir.'
Bunun üzerine Kutade uzun süre sustu sonra 'Allah iyilik versin sana. Ben bugüne kadar pek çok fakih karşısında oturdum; İbn Abbas'ın karşısına çıktım ama kalbim senin karşında titrediği gibi hiç kimsenin karşısında titremedi' dedi."
Seleme b. Kuheyl ve Hakem b. Uteybe'den rivayetle İmam Bâkır şöyle demiştir:
"İster doğuya, ister batıya gidin, bizden kaynaklanan bir şey hâriç, hiçbir yerde sahih bir ilim bulamayacaksınız."
Büreyd b. Muaviye el-İclî şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Câfer'e (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) Allah'ın, 'Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun' ayetinden sordum.
'Burada Allah, 'doğrular' nitelemesiyle biz Ehl-i Beyt imamlarını kastetmiştir' dedi."
Ehl-i Beyt gerçek ilim sahibi iken, bu ilme sahip olanların anlatılması da çok önemlidir.
Sa'd el-İskaf anlatıyor: "Ebu Câfer'e (a.s.) dedim ki: 'Ben bir yere oturduğum zaman hemen anlatmaya, sizin hakkınızı ve faziletlerinizi zikretmeye başlıyorum.'
İmam (a.s.), 'Her otuz arşın başında senin gibi bir anlatıcının olmasını isterdim' buyurdu."
İmam Bakır'ın (a.s.) Ehl-i Beyt tutumları hakkındaki açıklamaları
Ehl-i Beyt'in gerçek imam olduğu ile ilgili hadisleri olan İmam Bâkır (a.s.) Muaviye'den başlayan süreci değerlendirerek şöyle buyurmuştur:
"Bu cinayetler Muaviye döneminde, Hasan'ın (a.s.) vefatından sonra çoğaldı ve daha geniş boyutlara ulaştı.
İslam coğrafyasının her tarafında sevenlerimiz öldürüldü, asılsız töhmetlerle birçoğunun elleri, ayakları kesildi.
Bizi sevdiğini ve gönül verdiğini söyleyenler zindana atıldı; malına, mülküne el konuldu ya da evi barkı başına yıkıldı.
Bağlılarımızın başındaki bu musibet, Hüseyin'in (a.s.) katili Ubeydullah b. Ziyad döneminde gittikçe şiddetlendi, zirveye çıktı.
Her türlü suçlama ve töhmete dayalı olarak onları tutuklamaya başladı. O kadar ki, bir adam kendisi için 'Ali'nin (a.s.) sevenidir' denmesindense, 'zındıktır, kâfirdir' denmesini yeğlerdi.
Hatta iyilikle anılan birçok insan, geçmiş bazı yöneticilerin faziletlerine dâir asla mümkün olmayan, hayret verici şeyler anlatırlardı. Oysa bunların hiçbirisi doğru değildir. Olmamıştır, yaşanmamıştır.
Fakat bu kişi bunların gerçek olduğunu sanırdı. Çünkü yalancılığı, takvasızlığı bilinmeyen birçok kişi bunları rivayet etmişti." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)