Yakın tarihimizden günümüze, Türk halkının eğitimden beklentisi ve eğitimin asıl amacı zihinlerde çok farklı anlamlar kazanmıştır. Çocuğunun eğitimine ve geleceğine önem veren ebeveynler "Çocuğum güzel bir okul kazansın ve okulu bittiğinde güzel bir işe girebilsin" veya "Devletin kademelerinde yer alsın" gibi düşüncelere sahiptirler. Fakat bu konuda istikrarlı olması gereken en önemli kurumlarımızdan biri olan Milli Eğitim Bakanlığı da eğitim sistemini sürekli değiştirmektedir. Bu yanlışlar, yakın tarihimizde Osmanlı'nın son dönemlerinde de yaşanmış ve hüsranla sonuçlanmıştır.İstanbul Alman Lisesi Müdürü Dr. Richard Pröyzer'in şu tespiti oldukça önemlidir: "Türkiye, Abdülhamit'in istibdâdına nihayet verdiği zaman, muhtelif içtimâî sahalar henüz kaos halinde idi. Tâli mektepler yok denecek kadar azdı. Tâli mektepler de öyle bir vaziyette idiler ki; çocuklarının tahsillerine ehemmiyet verenler, ya husûsî muallim tutmaya veya çocuklarını ecnebî mekteplerine göndermeye mecbur oluyorlardı."Peki, bu ecnebi mekteplerin eğitim sistemi nasıldı? Yine Dr. Richard Pröyzer'in sözleriyle anlatalım: "Bu mekteplerin bazılarında Türk çocukları, Hıristiyan ibadet, dua ve din merasimlerine iştirâk ettiriliyorlardı. Hatta bazen kabahatlerini affettirmek maksadıyla sâlibi (haçı) bile öptürüyorlardı. Fakat daha da garibi şu ki; çocukların ebeveynleri bu hallere vâkıf oldukları halde hiçbir itirazda bulunmuyorlardı. Bu okulların müdürleri, genellikle papazlardı. Yabancı okullar, kendi ülkelerindeki ders ve kitapları aynen okutuyorlardı. Hatta okutulan bu kitaplarda Türkler aleyhine yazılar varsa bunlar aynen okutuluyordu, Türkçe ise ihtiyârî bir dil olarak kullanılıyordu."Buna benzer başka bir örnek ise, Arap hareketi liderlerinden olan Refik Rızzık Selum'un Osmanlı Divân-ı Harbi huzurunda anlattıklarıdır: "Ben Fransız mekteplerinde okudum. Bugün Suriye, Irak ve Lübnan'da eşrâf ve ağaların evlatları, Cizvit mekteplerinde okur. Öteki Arap diyarlarında ise İngilizce hakimdir. Onlar ya İngiliz mekteplerinde ya da Amerikan kolejlerinde okurlar. Hepsinin gâyesi, Türkler hakkında benim sahip olduğum bilgileri telkin etmektir. Hepsi için müşterek düşman Türklerdir. Bu itibarla yegâne gâye Türk düşmanlığıdır. Yabancı okullara giden öğrenciler, yüksek bir hayat seviyesine kavuşmak, Avrupa görmek, medeni olmak, toplumda önemli bir statü kazanmak gibi değişik teşviklerle yetiştirilmişlerdir. Hatta bu öğrenciler zamanla kendi toplumlarının değer yargılarından uzaklaşmaya başlamışlardır."İşte o günlerde yaşayanların anlattıklarından çok rahat anlaşılıyor ki, yabancı eksenli bir eğitimin sonucu koca bir imparatorluğun çökmesine sebep olmuştur.Bu mâkus kader Cumhuriyet'le birlikte eğitimin önemini ve nasıl olması gerektiğini çok iyi bilen ulu önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından bizzat değiştirilmiştir.Eğitime dair söylemiş olduğu en önemli sözlerden biri olan "Milli Eğitimin gâyesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılapçı, olumlu, atılgan, başladığı işi başarabilen, kabiliyetli, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli gençler yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir" cümleleri ile fazlasıyla yanlış uygulanan eğitim anlayışına açıklık getirmiş ve bu doğrultuda icraatlarda bulunmuştur.Lozan Antlaşması'yla yabancı okullar için yeni bir statü kabul edilmiştir. Lozan Antlaşması'nın 40. maddesine göre yabancı ve gayrimüslim okulları, Türk okulların kanun ve yönetmeliklerine tâbi olmak şartıyla varlıklarını sürdürebileceklerdir. Lozan Antlaşması'yla birlikte, yabancı ve gayrimüslim okullarına tanınan imtiyazlar tamamen ortadan kalkmış ve bu okullar da Türk kanun ve yönetmeliklerine tâbi kılınmıştır.Bu antlaşma sonrasında 26 Eylül 1925'te genelgeler çıkarılmıştır.1925 genelgelerinin getirdiği düzenlemelerden bazıları şöyledir:*Hiçbir okulda Türk ve Türk devleti aleyhine, derslerde veya ders dışında bir ifade bulunmayacaktır.*Türk toprakları hiçbir ülkenin parçası olarak gösterilmeyecektir.*Ders kitaplarında hiçbir ülkenin propagandası yapılmayacaktır.*Tüm yabancı okullarda haftada beş saat Türk dili, Türk tarihi ve coğrafyası okutulacaktır.*Türk dili, Türk tarihi ve coğrafya öğretmenleri Türk olacak ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca seçilecektir.* Okullarda her türlü dini propaganda yapılması yasaktır.*Okullarda dini semboller bulunmayacaktır.Bu genelgelere uymayan okullara cezai yaptırım uygulanmıştır. İzmir'de bulunan Fransız okulu genelgeye uymamakta ısrar ettiği için kapatılmıştır. Okullardaki haçları indirmeyen bazı Fransız ve İtalyan okulları haçları indirinceye kadar kapalı tutulmuştur. 1928 yılında Bursa'da hizmet veren lise düzeyindeki Bursa Amerikan Kız Koleji sadece 4 öğrencinin İslamiyet'i terk edip Hıristiyan olması üzerine kapatılmıştır. Ülkede bulunan Mûsevî okullarının Türkçe eğitim yapmama direnci 1926'da kırılmıştır. Ulu önder, uyguladığı bu bağımsız eğitim sistemi ile cumhuriyetin temellerini sağlamlaştırmış ve yükseltmiştir. Bu örneklerden anlıyoruz ki; eğitimde sistemin (4+4+4/5+3+4) önemi yoktur. Önemli olan o sistemin içeriğidir. Bugün de Osmanlı'nın son dönemindeki gibi çocuklarının eğitimini önemseyen ebeveynler, "Çocuklarım güzel bir okul kazansın ve okulu bittiğinde güzel bir işe girsin" veya "Devletin kademelerinde yer alsın" şeklindeki yanlış düşüncelerden umarız bir an önce vazgeçerler ve Atatürk'ün ortaya koymuş olduğu eğitimin asıl amacını benimserler. Tabii ki burada devletin ve Milli Eğitim'in büyük rolü vardır. Bunu da ancak ve ancak tam bağımsız bir lider sağlayabilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İrfan Güzelyıl / diğer yazıları
- Daha büyük bir günah kaldı mı? / 28.01.2015
- İcmal gençliği / 16.01.2015
- Eğitimin gerçek amacı nedir? / 27.11.2014
- İcmal gençliği / 16.01.2015
- Eğitimin gerçek amacı nedir? / 27.11.2014