‘Dünya seni doyurmaz, susuzluğunu gideremez’
Başkasına yapacağın öğüdün şartı, dediğine inanmış olmandır. Kulun, halkı Hakk'a çağırması, ancak O'na vâsıl olduktan sonra hâsıl olur. Buna inan, taklitçilik etme
10.06.2023 08:54:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"Başkasına yapacağın öğüdün şartı, dediğine inanmış olmandır. Kulun, halkı Hakk'a çağırması, ancak O'na vâsıl olduktan sonra hâsıl olur. Buna inan, taklitçilik etme.
Hain kişiye yazıklar olsun. Nefsin, Allah'a ve Peygambere hiyanet ediyor. Emir verir, uymaz. Yasak eder, yasak ettiği şeyden çekinmez. Söz söyler, iş yapmaz.
Omuz büküp yol yol dönüp durmanda, rengini sarartmanda bugünkü hâlinle fayda yok.
İman şuradadır. (Bunu söylerken bir köşede kendi hâlinde duran büyük zâtları işaret ediyordu). Bu takındığın sıfat onlarındır. Onlar bu evin sahibi tarafından tecellilerle sarılmıştır.
Hak ehlinden her birinin kalbinde bir saha var. Orası bir harp otağıdır. Orada daima nefisle tabiat Hak'dan alıkoyan şeyler ve yol kesenlerle harp ederler.
Peygamber (s.a.a) efendimiz, bir Hadîs-i Şerifinde şöyle buyurur: "Birtakım insanlar gördüm... Dudakları makasla kırpılıyordu. Kim olduklarını sordum, ümmetin sahte bilginleri, dediler."
Allah'ım, hepsini ıslâh et. Allah'ım, bizi salihlerden eyle. Bizi yararlı hâle getir. Bütün ihtiyacımız sende bitsin. İkbalimiz sana olsun.
Kalk, el ele verelim, bu harap ülkeden Rabbimiza varalım. Malını, evlâdını ona bırak. Allah için inzivaya çek kalbini... İyi işlere gel.
Yakında Hakk'a gideceksin. Yaptığın işleri soracak, ne diyeceksin? Seni tevhid için, zâtını birlemek için yarattı, yoksa, dünyayı tamir için yaratmadı; Âhiret için de yaratmadı.
Dünya seni doyurmaz, susuzluğunu gideremez. O aldatıcıdır, hilecidir. Başına gelen dert, nefsini görüp ona önem verdiğin için oluyor ve başına gelen felâket, nefsini, yaramaz arzularını tatmin için dünyaya yüz vermenden ve ona akıl danışmandan oluyor.
İman sahibinin bütün işleri Hak tarafından yapılır. O, Hakk'ın işine karışıp uygunsuz işleri düşünmez.
Nefsini bir yana atar, iç âlemini ondan temizlersen, kalbinle kelâma başlarsın. Sonra sır da söze karışır. Daha sonra Mevlâ Teâlâ sizi idaresine alır. Bu hâli bulduktan sonra ülkelerin ve kölelerin efendisi olursun.
Şu nefis var ya, onu, ne şekilde olursa olsun azlet, kötü yoldan al, iyiliğe harca.
Bir yaşlı zâtı gördüğün zaman ona saygı duy. İçinden şöyle söyle: - Benden yaşlıdır, daha fazla ibâdet etmiştir.
Birçok yolunu sapanlara yol göstermiş ve birçok gençlere iyi yolu öğretmiş olduğunu nefsine anlat. Böylece nefsine bir pay çıkarmaktan kurtulur ve dünyalık şeyleri kalbinden atmayı başarırsın.
Bu hâli bulunca kalp gözünü âhiretten çekersin. Âhirete de göz atmayışın, seni Hakk'ın yakınlık kapısına, sultanlık kapısına, azamet, kibriyâ ve celâl kapısına kadar götürür. Ve Hakk'a kavuşmayı arzularsın, âhirete dair şeyler gözünde küçülür.
İman bakımından kemâle erdiğinde dünyaya bakar, onu Allah'ın yaratmış oldukları arasında en sevimsizi bilirsin. Böylece o da kalbinden çıkar.
Sana göre ayıpları tam anlaşıldıktan sonra gözünde boşanmış bir kadın gibi olur. Bu hâllerle nefis ve dünyadan uzaklaşırken önüne öbür âlem gelir. O her ne kadar süslü gözükse de ezelden ayıpları açığa çıkar. Onun da sonradan yaratılmış olduğunu anlar ve bırakırsın...
Şu gördüğün heves düşkünleri ile uğraşma. Onlar dünyayı tanımadıkları için ona yakın oldular. Ey cemaatımız, kendinizi Hakk'ın öfkesinden koruyunuz.
Allah, bâzı peygamberlerine şöyle vahyetti: "Kendini koru; yokladığım zaman aldanmış olarak bulmayayım."
Yakûb nebî (a.s) ilk zamanlarda oğlu Yusuf (a.s) için ağladı. Sonra bundan geçti, kendisi için ağlar oldu. Onun varlığına peygamberlik damgası vurulmuştu. Temiz hâlinin gitmesinden çekindi. Onda güzellik ve cemal vardı.
Yaratılmışların çoğu manevî yönden üç bölümün içindedir: Sağır, dilsiz ve âmâ... Sizin yalnız başınızda kulaklarınız var. Onu çalıştırır, kalp kulağınızı çalıştırmazsınız.
Ey ateş kütükleri ve ey avam, manen çökmüşler; siz, sadece bir heves içindesiniz.
"Ayıkınız, işlerin sonu, hep Allah'a varır." (Şura/53)
Ayık olunuz, ben sizin için bir çobanım, doğru yola sevk ederim, sizin bekçinizim.
Sizin için bir varlık bilseydim, bu makama çıkamazdım. Ne faydanızı görürüm ne de zararınızı. Bu hâli bulmak için her şeyi tevhid kılıcı ile kestim. Bu makamda sizden gelen övmeyi, kötülemeyi, saygı göstermenizi ve yüz çevirmenizi eşit bildim, bu hâli öyle buldum.
Sizden çoğu, beni hayli kötüledi, sonra döndü, iyi olduğumu söyledi. Her ikisi de Allah'tan... O kuldan değil...
Size bu şekilde alâka duymam, yakın olmam, Allah içindir. Sizden bir şey alıyorsam o da Allah için...
Eğer imkân olsa, ölen her birinizle kabre girer, sorgu sual meleklerine, onun yerine cevap verirdim. Bunu size şefkat duyduğum için yapmak istiyorum." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Hain kişiye yazıklar olsun. Nefsin, Allah'a ve Peygambere hiyanet ediyor. Emir verir, uymaz. Yasak eder, yasak ettiği şeyden çekinmez. Söz söyler, iş yapmaz.
Omuz büküp yol yol dönüp durmanda, rengini sarartmanda bugünkü hâlinle fayda yok.
İman şuradadır. (Bunu söylerken bir köşede kendi hâlinde duran büyük zâtları işaret ediyordu). Bu takındığın sıfat onlarındır. Onlar bu evin sahibi tarafından tecellilerle sarılmıştır.
Hak ehlinden her birinin kalbinde bir saha var. Orası bir harp otağıdır. Orada daima nefisle tabiat Hak'dan alıkoyan şeyler ve yol kesenlerle harp ederler.
Peygamber (s.a.a) efendimiz, bir Hadîs-i Şerifinde şöyle buyurur: "Birtakım insanlar gördüm... Dudakları makasla kırpılıyordu. Kim olduklarını sordum, ümmetin sahte bilginleri, dediler."
Allah'ım, hepsini ıslâh et. Allah'ım, bizi salihlerden eyle. Bizi yararlı hâle getir. Bütün ihtiyacımız sende bitsin. İkbalimiz sana olsun.
Kalk, el ele verelim, bu harap ülkeden Rabbimiza varalım. Malını, evlâdını ona bırak. Allah için inzivaya çek kalbini... İyi işlere gel.
Yakında Hakk'a gideceksin. Yaptığın işleri soracak, ne diyeceksin? Seni tevhid için, zâtını birlemek için yarattı, yoksa, dünyayı tamir için yaratmadı; Âhiret için de yaratmadı.
Dünya seni doyurmaz, susuzluğunu gideremez. O aldatıcıdır, hilecidir. Başına gelen dert, nefsini görüp ona önem verdiğin için oluyor ve başına gelen felâket, nefsini, yaramaz arzularını tatmin için dünyaya yüz vermenden ve ona akıl danışmandan oluyor.
İman sahibinin bütün işleri Hak tarafından yapılır. O, Hakk'ın işine karışıp uygunsuz işleri düşünmez.
Nefsini bir yana atar, iç âlemini ondan temizlersen, kalbinle kelâma başlarsın. Sonra sır da söze karışır. Daha sonra Mevlâ Teâlâ sizi idaresine alır. Bu hâli bulduktan sonra ülkelerin ve kölelerin efendisi olursun.
Şu nefis var ya, onu, ne şekilde olursa olsun azlet, kötü yoldan al, iyiliğe harca.
Bir yaşlı zâtı gördüğün zaman ona saygı duy. İçinden şöyle söyle: - Benden yaşlıdır, daha fazla ibâdet etmiştir.
Birçok yolunu sapanlara yol göstermiş ve birçok gençlere iyi yolu öğretmiş olduğunu nefsine anlat. Böylece nefsine bir pay çıkarmaktan kurtulur ve dünyalık şeyleri kalbinden atmayı başarırsın.
Bu hâli bulunca kalp gözünü âhiretten çekersin. Âhirete de göz atmayışın, seni Hakk'ın yakınlık kapısına, sultanlık kapısına, azamet, kibriyâ ve celâl kapısına kadar götürür. Ve Hakk'a kavuşmayı arzularsın, âhirete dair şeyler gözünde küçülür.
İman bakımından kemâle erdiğinde dünyaya bakar, onu Allah'ın yaratmış oldukları arasında en sevimsizi bilirsin. Böylece o da kalbinden çıkar.
Sana göre ayıpları tam anlaşıldıktan sonra gözünde boşanmış bir kadın gibi olur. Bu hâllerle nefis ve dünyadan uzaklaşırken önüne öbür âlem gelir. O her ne kadar süslü gözükse de ezelden ayıpları açığa çıkar. Onun da sonradan yaratılmış olduğunu anlar ve bırakırsın...
Şu gördüğün heves düşkünleri ile uğraşma. Onlar dünyayı tanımadıkları için ona yakın oldular. Ey cemaatımız, kendinizi Hakk'ın öfkesinden koruyunuz.
Allah, bâzı peygamberlerine şöyle vahyetti: "Kendini koru; yokladığım zaman aldanmış olarak bulmayayım."
Yakûb nebî (a.s) ilk zamanlarda oğlu Yusuf (a.s) için ağladı. Sonra bundan geçti, kendisi için ağlar oldu. Onun varlığına peygamberlik damgası vurulmuştu. Temiz hâlinin gitmesinden çekindi. Onda güzellik ve cemal vardı.
Yaratılmışların çoğu manevî yönden üç bölümün içindedir: Sağır, dilsiz ve âmâ... Sizin yalnız başınızda kulaklarınız var. Onu çalıştırır, kalp kulağınızı çalıştırmazsınız.
Ey ateş kütükleri ve ey avam, manen çökmüşler; siz, sadece bir heves içindesiniz.
"Ayıkınız, işlerin sonu, hep Allah'a varır." (Şura/53)
Ayık olunuz, ben sizin için bir çobanım, doğru yola sevk ederim, sizin bekçinizim.
Sizin için bir varlık bilseydim, bu makama çıkamazdım. Ne faydanızı görürüm ne de zararınızı. Bu hâli bulmak için her şeyi tevhid kılıcı ile kestim. Bu makamda sizden gelen övmeyi, kötülemeyi, saygı göstermenizi ve yüz çevirmenizi eşit bildim, bu hâli öyle buldum.
Sizden çoğu, beni hayli kötüledi, sonra döndü, iyi olduğumu söyledi. Her ikisi de Allah'tan... O kuldan değil...
Size bu şekilde alâka duymam, yakın olmam, Allah içindir. Sizden bir şey alıyorsam o da Allah için...
Eğer imkân olsa, ölen her birinizle kabre girer, sorgu sual meleklerine, onun yerine cevap verirdim. Bunu size şefkat duyduğum için yapmak istiyorum." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.