Dünya ülkeleri bir yandan silahlanmaya ağırlık verirken, bir taraftan da dünyanın birçok noktasında sinir uçlarıyla oynanıyor. Rusya-Ukrayna savaşının devamı isteniyor, Çin kendi bölgesinde Tayvan'la diğer bölge ülkeleriyle bir gerilimin içine çekilmeye çalışılıyor, İsrail ise tüm uyarılara rağmen Gazze'de ve Batı Şeria'da katliamlarına devam ediyor, Yunanistan silahlandırılıyor, Ermenistan kaşınıyor, Afrika'da çatışmalar körükleniyor ve daha niceleri…
Belli ki küresel bazı çevreler, dünyayı bir savaş cehenneminin içine çekmeye çalışıyorlar. Savaş, milyonların, milyarların felaketi olurken, azınlık sermaye gruplarının fırsatı ve rantı oluyor maalesef. Tek anladıkları şey sömürü ve işgal olanlar, bugünün çok kutuplu dünyasında, tek kutuplu dünyanın kendilerine sağladığı sınırsız saltanatı kaybedince işi çirkinliğe götürmeye çalışıyor.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın birkaç gün önce yaptığı şu değerlendirmeyi önemine binaen tekrar hatırlatmak istiyorum:
"Dünyada kartlar yeniden karılıyor, pozisyonlar yeniden belirleniyor… Dünya farklı bir moda girmiş vaziyette, dünyada çok açık söylüyorum bütün ülkelerin savaş hazırlığı var. Bu kadar askeri yatırım boşuna yapılmaz. Birçok yerde savaş var ama bölgesel kalıyor şimdi bunun büyük bir savaşa dönüşme ihtimali masada duruyor."
Evet, şu anda dünyanın genel pozisyonu bu şekilde.
Türkiye olarak, bu gelişmeleri dikkate alarak bir iç ve dış politika geliştirmemiz lazım. Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi sınır güvenliği son derece önemli ve bizim komşu ülkelerle ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.
Örneğin, Suriye devleti ile 2011'den bu yana bozuk giden ilişkileri yeniden tamir etmeliyiz. Suriye'de tek muhatabımız 2011 öncesi olduğu gibi Esad yönetimi olmalı ve bunun dışında muhalif grupları asla muhatap almamalıyız.
Esasen bu hamle, savaşa sürüklenen risklerin sürekli arttığı bir dünyada oldukça stratejik bir adım olur; hem sınır güvenliğimizi sağlamış oluruz, hem de patlamaya hazır vaziyette olan sığınmacı sorununu kökünden çözmüş oluruz.
Biz Türkiye olarak, üzerimizde Şark Projesi, BOP gibi işgal projeleri olan Batılı ülkelerin sığınmacı deposu olmamalıyız. Diyeceksiniz ki, bunun karşılığı para alıyoruz; isterseniz trilyonlarca dolar alın, ulusal güvenliğin asla bedeli olamaz.
Ulusal güvenliğini kaybettiğin zaman, söyler misiniz o dolarların avroların size ne faydası olacak?
Aynen Suriye örneğinde olduğu gibi, bizim Türkiye olarak diğer ülkelerde muhatabımız hep merkezi yönetimler olmalı ve de o ülkelerin içişlerine asla ve asla karışmamalıyız. O ülkelerin içinde yaşanan siyasi mücadelelerde asla taraf olmamalıyız. Bu sayede, ülkelerde siyasi değişimler olsa da bizim ilişkilerimizde bir bozulma yaşanmaz.
Dış politika anlamında bu kendimizi güvene alacağımız adımları atarken, elbette ki caydırıcı güç olan askeri gücümüzü de her yönüyle artırmamız gerekmektedir. Bu noktada dışarıya hiçbir bağımlılığı olmayan bir milli savunma stratejisi olmazsa olmazımız olmalı. SİHA yapıyoruz ama motoru dışarıdan geliyorsa, uçak yapıyoruz ama yazılımı bize ait değilse vs. buna milli savunma diyemeyiz.
Ve bunların hepsinden önce de tam bağımsız bir milli ekonomi anlayışı olmazsa olmazdır. Yabancıların vereceği paraya endeksli bir ekonomi, bugün onlara taviz verdiğin için iyileşiyormuş gibi gözüküyor olabilir, ama bu suya yazı yazmak gibidir, hiçbir anlamı yoktur. Neticede bugün yaşadığımız yüksek faizli, yüksek enflasyonlu, yüksek borçlu, boş kasalı ekonomimizin temel sebebi zaten yıllardır uyguladığımız Batı'ya bağımlı ekonomik sistem değil midir?
Bağımsız ve güçlü bir ekonominin Türkiye'de değil, dünyada tek bir yol haritası var: Milli Ekonomi Modeli. Prof. Dr. Haydar Baş'ın 2005 yılında dünyaya tanıttığı bu eşsiz çözüm modelini ne zaman tam anlamıyla uygulamaya başlarız, işte o zaman dünyada yaşanan kavgaların, kasırgaların bizi hiç etkilemediğini göreceğiz.
Unutmayalım, Atatürk'ün milli bir ekonomi anlayışıyla Türkiye'de kalkınma hamleleri gerçekleştirdiği 1929 yılında dünya Büyük Buhran'ı yaşıyordu.
BTP lideri Hüseyin Baş, kişisel YouTube kanalından dünkü yaptığı açıklamada yine savaş riskine değinerek şu tespitlerde bulundu:
"Dünya konjonktürüne baktığımız zaman dünyanın ben birçok alanda savaşa doğru sürüklenme ihtimalini güçlü görüyorum. Bunu birçok insan da görüyor ama okumalar farklı olabiliyor… Bölgede bir karmaşa var ve bu karmaşa bölge halklarının, bölgedeki ülkelerin birbiri arasındaki problemden çok aslında bir küresel çetenin bölge üzerinde hesaplaşmasından kaynaklanıyor. Bunu niye söylüyorum; bölgedeki insanların arasındaki bir kavgadan savaş çıkmıyor da bu bölge dışındaki bazı güçlerin hesaplaşmalarından dolayı bölgenin insanları kavga ettiriliyor. Biz buna 'vekalet savaşları' diyoruz. Şimdi bu vekalet savaşları asalete dönebiliyor böyle bir beklenti de var dünyada."
Evet, dünyada birileri savaşı körüklüyor, buna Türkiye olarak mevcut durumda engel olamayız, bu durumda yapmamız gereken şey bu ateşin bizi yakmaması için gerekli önlemleri acilen almaktır. Bu sebeple, BTP lideri Hüseyin Baş'ın yaptığı kritik açıklamalara ve önerilere kulak vermenizi önemle tavsiye ederim.
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025