Kelime olarak 'terk etmek, önemsememek, dalgınlık, yanılma, ihmal' gibi manalara gelen gaflet daha geniş anlamda ise 'bir şeyin gerekliliği ortada iken bunun idrak edilememesi' gibi geniş yelpazede daha birçok anlama gelir.
Maneviyata ise Allah'a itaat ve ibadeti terk edip, şeytani ve nefsani şeylere tâbi olarak Allah'ı ve ahireti unutmak anlamlarına geliyor.
Allah-u Teala bir çok ayetinde inananları, gaflete karşı uyarmış, uyanık olun, sakın gaflete düşmeyin, diye emretmiştir.
Peygamber Efendimizde bir çok hadisi şerifinde gaflete düşmenin tehlikelerini ve kurtuluş yollarını anlatmıştır.
Bireyler gibi bireylerin yönettiği devletlerde gaflete düşer. Bireylerin gafleti kendine ve en yakınlarına zarar verir ama devletlerin gafleti milyonlara, koskoca coğrafyalara zarar verir. Gafletin büyüklüğüne göre o millet, o devlet yok oluş ile karşı karşıya gelir.
Yüz yıl önce Osmanlı işte bu yok oluş ile karşı karşıya geldi. Devleti yönetenlerin maneviyattaki büyük gafletleri ardından siyaset ve ekonomide gafletleri getirdi. İlim, bilim, teknoloji, sanayi, tarım gibi alanlarda Avrupa'nın çok gerisinde kalmanın ötesinde bir de Avrupa'nın oyuncağı oldu.
Bakın bu gerçeği hem Atatürkçü olanların, hem Osmanlıcı ve hem de dinci olanların bir türlü kabul edemediği iman ehli büyük önder Atatürk İslam çerçevesinde nasıl özetliyor;
'Türkler, İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor... (Sadi Borak, Atatürk ve Din, s. 36-37 ( Rönesans, Aralık 1991, s. 61)
Daha 100 yıl geçmedi ülkemiz siyaseti, sosyal, ekonomik, akademik ve dini yapıları aynı gafleti yaşıyorlar. Bunun neticesinde adı ne olursa olsun ülkemizde kendini tanımlayamayan bir siyaset mantığı, ekonomik uygulamalar, sosyal ve dini yapılar ortaya var. Neticesinde kendini bilmeyen hatta inkar eden bir millet oluştu.
Yıllardan beri bu gidişata karşı duran tek bir kişi, lider var ülkemizde. Dün M. Kemal Atatürk gibi bugün Prof. Dr. Haydar Baş var.
Yıllardan beri ülkemizdeki her yapı birbirleriyle kavga eder, sataşır, karşısındakileri aşağılamaya kalkar. Ama söz konusu AB, ABD, İsrail, Vatikan, Ortadoğu ve bu bölgedeki ABD menfaatleri olunca hepsi ya hizaya geçer ya da susar.
Tek o hariç. Prof. Dr. Haydar Baş, ülkemizin her daim farklı sesi olmuştur. AB'ye, ABD'ye, NATO'ya, faize, kapitalizme, emperyalizm, ülkemiz ve İslam coğrafyasının sömürülmesine tek "HAYIR" diyen ses Haydar Baştır.
Şimdi sizleri düşünmeye çağırıyorum!
Prof. Dr. Haydar Baş, 20 yıldan beri F. Gülen için 'bu kişi milletin imanına, devletin bekasına kastediyor, haindir' diyor.
Duymadınız, duymak istemediniz. Duyanlar ise 'marjinal', 'fitne çıkarıyorsunuz' diye itham etti. Sayın Baş'ı bitirmek için bin bir desiseler ortaya koydular. Öyle olmadı mı?
Şimdi soru soralım;
F. Gülen atıyorum 2010 yılında ölseydi. Devlet töreniyle ülkemize getirilip, devleti yönetenlerin omuzları üzerinde türbeye (!) defnedilmeyecek, hakkında günlerce methiyeler, taziyeler düzülmeyecek miydi? Şimdi vatana ihanetten yargılanıyor. Yani hain.
Bu haini ve gafletteki devlet yöneticilerini gören ve uyaran tek kişi kimdir? Söyle, söyle. Söylemezsen yarın sıra sana da gelir.
Maneviyata ise Allah'a itaat ve ibadeti terk edip, şeytani ve nefsani şeylere tâbi olarak Allah'ı ve ahireti unutmak anlamlarına geliyor.
Allah-u Teala bir çok ayetinde inananları, gaflete karşı uyarmış, uyanık olun, sakın gaflete düşmeyin, diye emretmiştir.
Peygamber Efendimizde bir çok hadisi şerifinde gaflete düşmenin tehlikelerini ve kurtuluş yollarını anlatmıştır.
Bireyler gibi bireylerin yönettiği devletlerde gaflete düşer. Bireylerin gafleti kendine ve en yakınlarına zarar verir ama devletlerin gafleti milyonlara, koskoca coğrafyalara zarar verir. Gafletin büyüklüğüne göre o millet, o devlet yok oluş ile karşı karşıya gelir.
Yüz yıl önce Osmanlı işte bu yok oluş ile karşı karşıya geldi. Devleti yönetenlerin maneviyattaki büyük gafletleri ardından siyaset ve ekonomide gafletleri getirdi. İlim, bilim, teknoloji, sanayi, tarım gibi alanlarda Avrupa'nın çok gerisinde kalmanın ötesinde bir de Avrupa'nın oyuncağı oldu.
Bakın bu gerçeği hem Atatürkçü olanların, hem Osmanlıcı ve hem de dinci olanların bir türlü kabul edemediği iman ehli büyük önder Atatürk İslam çerçevesinde nasıl özetliyor;
'Türkler, İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor... (Sadi Borak, Atatürk ve Din, s. 36-37 ( Rönesans, Aralık 1991, s. 61)
Daha 100 yıl geçmedi ülkemiz siyaseti, sosyal, ekonomik, akademik ve dini yapıları aynı gafleti yaşıyorlar. Bunun neticesinde adı ne olursa olsun ülkemizde kendini tanımlayamayan bir siyaset mantığı, ekonomik uygulamalar, sosyal ve dini yapılar ortaya var. Neticesinde kendini bilmeyen hatta inkar eden bir millet oluştu.
Yıllardan beri bu gidişata karşı duran tek bir kişi, lider var ülkemizde. Dün M. Kemal Atatürk gibi bugün Prof. Dr. Haydar Baş var.
Yıllardan beri ülkemizdeki her yapı birbirleriyle kavga eder, sataşır, karşısındakileri aşağılamaya kalkar. Ama söz konusu AB, ABD, İsrail, Vatikan, Ortadoğu ve bu bölgedeki ABD menfaatleri olunca hepsi ya hizaya geçer ya da susar.
Tek o hariç. Prof. Dr. Haydar Baş, ülkemizin her daim farklı sesi olmuştur. AB'ye, ABD'ye, NATO'ya, faize, kapitalizme, emperyalizm, ülkemiz ve İslam coğrafyasının sömürülmesine tek "HAYIR" diyen ses Haydar Baştır.
Şimdi sizleri düşünmeye çağırıyorum!
Prof. Dr. Haydar Baş, 20 yıldan beri F. Gülen için 'bu kişi milletin imanına, devletin bekasına kastediyor, haindir' diyor.
Duymadınız, duymak istemediniz. Duyanlar ise 'marjinal', 'fitne çıkarıyorsunuz' diye itham etti. Sayın Baş'ı bitirmek için bin bir desiseler ortaya koydular. Öyle olmadı mı?
Şimdi soru soralım;
F. Gülen atıyorum 2010 yılında ölseydi. Devlet töreniyle ülkemize getirilip, devleti yönetenlerin omuzları üzerinde türbeye (!) defnedilmeyecek, hakkında günlerce methiyeler, taziyeler düzülmeyecek miydi? Şimdi vatana ihanetten yargılanıyor. Yani hain.
Bu haini ve gafletteki devlet yöneticilerini gören ve uyaran tek kişi kimdir? Söyle, söyle. Söylemezsen yarın sıra sana da gelir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025
- Atatürk’ün annesi gibi Erdoğan’ın annesi de annemizdir / 28.03.2025
- 3 Mayıs Türkçülük 4 Mayıs PKK ile kucaklaşma günü! / 27.03.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025
- Atatürk’ün annesi gibi Erdoğan’ın annesi de annemizdir / 28.03.2025
- 3 Mayıs Türkçülük 4 Mayıs PKK ile kucaklaşma günü! / 27.03.2025