"Diyalogun bir adım sonrası igaldir". Bu cümle BTP lideri sayın Haydar Baş'a aittir ve hemen her platformda tekrarlar durur. Bir ülkeye, bir millete diyalog masalı anlatılmaya başlanmış ve bir hayli de dinleyici, taraftar bulmuşsa gidişatın çok çok tehlikeli olduğunun altını ısrarla çizer.
Endülüs tecrübesinden başlayarak günümüze gelinceye kadar tarih içerisinde bir çok örneğine rastladığımız bu acı gerçeği ne yazık ki bugün bir kez daha yaşıyoruz.Bunca acı tecrübeden sonra, bu sinsi tuzağın asla ve asla taraftar bulmaması beklenirdi fakat yaşadığımız son yıllar bu tuzağa doğru hızla koşulduğunun sayısız örnekleri ile karşılaştık. Önce bir gurubun taşeronluğunda yürütülen bu sinsi tuzak daha sonra devlet kurumlarının da işin içine sokulmasıyla adeta devlet politikası haline getirildi. Kimi zaman "dinler arası diyalog" olarak, kimi zaman "Ilımlı İslam", kimi zaman da "medeniyetler ittifakı" olarak milletimize takdim edilen bu proje gerçekte bir milleti düşmanlarının arzuları istikametinde değiştirme, dönüştürme ve uyuşturma projesidir.Böyle bir günde, böyle bir sinsi tuzak karşısında hem milletimizi uyarmaya devam ediyoruz hem de bu doğrultuda yayın yapanları, yazı yazanları, yani sesimize ses verenleri milletimizle buluşturmaya,tanıştırmaya devam ediyoruz. Bu cümleden olmak üzere, bir önceki yazımızda kıymetli eserinden bahsettiğimiz değerli kardeşim Prof. Dr. Nadim Macit'ten birkaç paragraf daha sizlere takdim etmek istiyorum. Ta ki bu oyunun farkına varan herkes bulunduğu yerden vatan için, bayrak için ve bağımsızlık için yükselen feryada katılsın ve topyekun uyanışı gerçekleştirelim.Küresel Güç Politikaları Türkiye ve İslam adlı eserinde Nadim Macit bu konuda çok önemli şeyler söylüyor:"? Siyasi iktidar, Vatikan, Cemaat ve Diyanet dörtlüsü dünya barışını sağlama adı altında Büyük Orta Doğu Projesinin zemini oluşturuyorlar. Siyasi iktidar anılan projenin eş başkanlığını yürütüyor, Vatikan, İncil-Tevrat perspektifli dini stratejiyi gerçekleştirmenin heyecanını yaşıyor. Ilımlı İslam mensupları; halis, ulvi İsevilerle, halis ulvi Müslümanlar arasında ittifak sağlayarak kendi ülkesine ve sistemine karşı cephe oluşturuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ise siyasi iktidar ile siyasi iktidarın önemli parçası olan ve ABD'nin gücüne yaslanan cemaatin sözcülüğünü yapıyor." (s:581)"Dinler arası diyalogun Türk politikasına yansıması misyonerlik faaliyetlerine sonuna kadar kapı aralamak şeklinde tezahür ederken, İslam Dini alanında Kur'an ayetlerini, İncil ve Tevrat metinleri ile birlikte vermek, dünya barışı için Hz. İsa'nın etrafında birleşmek, Hz. Muhammed'i havai fişekler eşliğinde kutlamak, kutlu doğum haftasını menfaate tahvil etmek, karma namaz kılmak, "Kafirler toplumuna karşı bize yardım eyle" (Bakara:286) demekten vazgeçmek, sevgi perspektifi geliştirmek gibi Kur'an lafzına ve manasına ters düşen söz ve eylemler biçiminde yansımaktadır. Ülkemizde her Kurban Bayramına yaklaşınca kurban üzerine yapılan tartışmalar misyonerlerin faaliyetleri ile bağlantılıdır. Çünkü Hıristiyanlığa göre İsa Mesih; Allah'a verilen son kurbandır, bunun dışında kurban olamaz. Fakat ne hayvan severler ne de ilahiyatçılar Noel kutlamalarında binlerce hayvanın kesilmesine ses çıkarmıyorlar. Eğer bunlar İslam'ı Hıristiyanlaştırma çabası değilse nedir? Evet, bir şeyin cinsini gösteren meyvesidir. Dinler arası diyalogun meyvesidir bunlar. Elbette ki böyle bir projeyi seslendiren ve uygulayan kişilerin yanına papazlar giderler, hatta İslam'a ısındıklarını söylerler.Dinler arası diyalog küresel politik stratejinin parçasıdır. Ilımlı İslam adına egemen gücü öven ifadeler bunu doğrulamaktadır."Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, şöyle ya da böyle Amerika ile dostça geçinmeden, Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar" (Fethullah Gülen).ABD'nin büyük güç olduğunu anlatan bu ifadeler, dünyanın bir çok yerinde işlenen cürümleri, cinayetleri, katliamları aynı gücün yaptığı anlamına gelmez mi? Eğer böyle ise, bu güçle dostça geçinmenin sınırı, bu gücün hepimizin namusuna tasallut etmesi midir? Bu nasıl bir hoşgörü ve diyalog ki, her taraftan kan akıyor, fakat birisi diyor ki bölse de, parçalasa da, kan akıtsa da, namuslara tasallut etse de bu önemli güçtür, yapılacak bir şey yoktur.. Öyle bir anlayış ancak şiddetin egemen olduğu dünyayı onaylar. Öyleyse eleştirel akli geleneğin konusu olmayan hiçbir proje Türk milletine ait bir proje olarak takdim edilemez." (s:658) Aziz KARACA
Endülüs tecrübesinden başlayarak günümüze gelinceye kadar tarih içerisinde bir çok örneğine rastladığımız bu acı gerçeği ne yazık ki bugün bir kez daha yaşıyoruz.Bunca acı tecrübeden sonra, bu sinsi tuzağın asla ve asla taraftar bulmaması beklenirdi fakat yaşadığımız son yıllar bu tuzağa doğru hızla koşulduğunun sayısız örnekleri ile karşılaştık. Önce bir gurubun taşeronluğunda yürütülen bu sinsi tuzak daha sonra devlet kurumlarının da işin içine sokulmasıyla adeta devlet politikası haline getirildi. Kimi zaman "dinler arası diyalog" olarak, kimi zaman "Ilımlı İslam", kimi zaman da "medeniyetler ittifakı" olarak milletimize takdim edilen bu proje gerçekte bir milleti düşmanlarının arzuları istikametinde değiştirme, dönüştürme ve uyuşturma projesidir.Böyle bir günde, böyle bir sinsi tuzak karşısında hem milletimizi uyarmaya devam ediyoruz hem de bu doğrultuda yayın yapanları, yazı yazanları, yani sesimize ses verenleri milletimizle buluşturmaya,tanıştırmaya devam ediyoruz. Bu cümleden olmak üzere, bir önceki yazımızda kıymetli eserinden bahsettiğimiz değerli kardeşim Prof. Dr. Nadim Macit'ten birkaç paragraf daha sizlere takdim etmek istiyorum. Ta ki bu oyunun farkına varan herkes bulunduğu yerden vatan için, bayrak için ve bağımsızlık için yükselen feryada katılsın ve topyekun uyanışı gerçekleştirelim.Küresel Güç Politikaları Türkiye ve İslam adlı eserinde Nadim Macit bu konuda çok önemli şeyler söylüyor:"? Siyasi iktidar, Vatikan, Cemaat ve Diyanet dörtlüsü dünya barışını sağlama adı altında Büyük Orta Doğu Projesinin zemini oluşturuyorlar. Siyasi iktidar anılan projenin eş başkanlığını yürütüyor, Vatikan, İncil-Tevrat perspektifli dini stratejiyi gerçekleştirmenin heyecanını yaşıyor. Ilımlı İslam mensupları; halis, ulvi İsevilerle, halis ulvi Müslümanlar arasında ittifak sağlayarak kendi ülkesine ve sistemine karşı cephe oluşturuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ise siyasi iktidar ile siyasi iktidarın önemli parçası olan ve ABD'nin gücüne yaslanan cemaatin sözcülüğünü yapıyor." (s:581)"Dinler arası diyalogun Türk politikasına yansıması misyonerlik faaliyetlerine sonuna kadar kapı aralamak şeklinde tezahür ederken, İslam Dini alanında Kur'an ayetlerini, İncil ve Tevrat metinleri ile birlikte vermek, dünya barışı için Hz. İsa'nın etrafında birleşmek, Hz. Muhammed'i havai fişekler eşliğinde kutlamak, kutlu doğum haftasını menfaate tahvil etmek, karma namaz kılmak, "Kafirler toplumuna karşı bize yardım eyle" (Bakara:286) demekten vazgeçmek, sevgi perspektifi geliştirmek gibi Kur'an lafzına ve manasına ters düşen söz ve eylemler biçiminde yansımaktadır. Ülkemizde her Kurban Bayramına yaklaşınca kurban üzerine yapılan tartışmalar misyonerlerin faaliyetleri ile bağlantılıdır. Çünkü Hıristiyanlığa göre İsa Mesih; Allah'a verilen son kurbandır, bunun dışında kurban olamaz. Fakat ne hayvan severler ne de ilahiyatçılar Noel kutlamalarında binlerce hayvanın kesilmesine ses çıkarmıyorlar. Eğer bunlar İslam'ı Hıristiyanlaştırma çabası değilse nedir? Evet, bir şeyin cinsini gösteren meyvesidir. Dinler arası diyalogun meyvesidir bunlar. Elbette ki böyle bir projeyi seslendiren ve uygulayan kişilerin yanına papazlar giderler, hatta İslam'a ısındıklarını söylerler.Dinler arası diyalog küresel politik stratejinin parçasıdır. Ilımlı İslam adına egemen gücü öven ifadeler bunu doğrulamaktadır."Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, şöyle ya da böyle Amerika ile dostça geçinmeden, Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar" (Fethullah Gülen).ABD'nin büyük güç olduğunu anlatan bu ifadeler, dünyanın bir çok yerinde işlenen cürümleri, cinayetleri, katliamları aynı gücün yaptığı anlamına gelmez mi? Eğer böyle ise, bu güçle dostça geçinmenin sınırı, bu gücün hepimizin namusuna tasallut etmesi midir? Bu nasıl bir hoşgörü ve diyalog ki, her taraftan kan akıyor, fakat birisi diyor ki bölse de, parçalasa da, kan akıtsa da, namuslara tasallut etse de bu önemli güçtür, yapılacak bir şey yoktur.. Öyle bir anlayış ancak şiddetin egemen olduğu dünyayı onaylar. Öyleyse eleştirel akli geleneğin konusu olmayan hiçbir proje Türk milletine ait bir proje olarak takdim edilemez." (s:658) Aziz KARACA
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.