Filmlerini izlemeyenler bile artık Angelina Jolie'yi tanıyor. Çünkü kapitalisthaçlı zihniyeti, onun dişiliğiyle kendini maskeledi. Angelina Jolie dünyayı dolaştı. Tabi bahsettiğimiz misyonun bir elamanı olarak. Yoksul ülkelere, savaş yorgunu insanlara gitti. Evlat edindi. Tabi medyamız bu olayları öyle bir anlayışla milletimize yansıttı ki, millet bir anda Angelina hastası oldu. Hatta bu bayan, geçen yıl K.K. Türk Cumhuriyetine de gidecekti. Tabi RumYunan lobisi kısa devre yaptı, vazgeçti. Kıbrıs demişken; KKTC'yi tanıyan devlet var mı? Mesela Tayyip beyin "kadim dost" diye vasıflandırdığı ABD veya Almanya, İngiltere, Fransa vs. tanıyorlar mı? Yok, tanımıyorlar. Yavru vatan dediğimiz, kardeşlerimizin kurduğu bu ülkeyi Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Mısır'da kısaca her yerde, her şarta AKP hükümetinin desteklediği, yardım ettiği, muhafızlıklarını üstlendiği bu ülkeler bizim KKTC'yi tanımıyorlar. Nedenini Tayyip beye sorun. Konuya dönelim; Angelina Jolie Kıbrıs'a gitmedi ama Türkiye'ye geldi. Malum Suriye'den gelen mültecileri ziyaret etti. Çadırlarına girdi. Çocuklarını kucağına aldı. Sevdi, okşadı, öptü vs. amaç neydi? Dünyanın dikkatini çekmek. Ezilen bir halk ve zalim bir diktatör havası yaratmak. Başarılı da oldu. Tayyip beyde hanımıyla Somali'ye gitti. Somali'de yaşanan dramı, bu hale nasıl düştüklerini gerek gazetemizden, gerekse Meltem TV ekranlarından izlemişsinizdir. Somali'ye yapılan bu ziyarette medyanın belki önemsemediği, belki de sakladığı, es geçtiği bazı görüntüler vardı. Ama benim dikkatimi çekti, üzüldüm. Emine hanım oradaki çocukların yanına yaklaşıyor. Öyle kucağına filan almıyor. Bir ikisinin kafasını okşuyor. Sonra ellerini silkeliyor, temizliyor. Yüz ifadesi ise acıma hissinden çok uzak bir görüntü veriyordu. Keşke Angelina Jolie'den daha samimi davransaydı, diye düşündüm. Yahu! Birisi aktris, öbürü başbakan eşi. Aktris işini yapıyor, diyorsanız, bende susma hakkımı kullanıyorum.Füze kalkanı meselesiAKP onayladı. Türkiye'ye kurulacak. Hedef belli. Amaç belli. TÜSİAD'ı geçtim. Bir zamanlar adı; MÜSİAD (Müslüman iş adamları derneği) olan şimdi ise Müstakil İş Adamları Derneği adıyla anılanlardan ses yok. Eşleriyle, çocuklarıyla okullarda her sabah okunan "andımızı" protesto eden ve bunu inançları adına yapma havası içinde olan Mazlumder piyasada yok. İHH kayıp. Beyazıt Meydanı boş. İnsanın hayırdır! Siz kapitalizme, AB'ye, ABD'ye, Siyonizm'e, İsrail'e karşıydınız. Müslümanlar kardeştir, ayrım yapan kalleştir, diyordunuz. Neredesiniz! Diyesi geliyor insanın. 12 Eylül referandumuMalum geçen yıl ileri demokrasi, çağdaş bir ülke, özgürlük, bağımsız bir hukuk, darbelerle, darbecilerle hesaplaşma vs. söylemlerle referanduma gittik. Vatandaş AKP'nin bu yapılanmasına evet dedi. Geldiğimiz nokta ortada. Benim dikkat çekmek istediğim ise o günlerin 'evet'i ateşli savunan gazetecilerinden Mümtaz'er Türköne'nin neden bu kadar ateşli bir şekilde 'evet'i savunduğu. Bu sorunun cevabı bir yıl sonra belli oldu.Mümtaz'er bey 12 Eylül 1980 döneminde tutuklu kaldığı 4,5 ay için devlete açtığı 600 bin TL'lik tazminat davasını kaybetti. Mümtaz'er beyin avukatının karara tepkisi ise bu 'evet'in mantığını ortaya koyuyor. Mümtaz'er Türköne'nin avukatı Melahat Akgün, "Referandumu neden yaptık?" diye soruyor, kararın aleyhte çıkmasına binaen. O zamanlar hükümetin ve hükümet yanlısı yazarçizerin en büyük sloganı neydi? Darbecilerden hesap sorulacak! Demek ki, birilerinin başka "hesapları da" varmış! FilistinAdına "Arap baharı" denilen ama bahar mı, buzul çağı mı, yakında anlayacağımız seferini tamamlayan Başbakan'ın, Filistin konusunda yaptığı açıklama, Filistin'i bu kadar gündemde tutan zihniyet adına garipsedim. Şöyle diyor Sayın Başbakan; "Filistin'in BM tarafından bir devlet olarak tanınması girişimine ABD'nin vetosu şık değil. Filistinliler önce BM Güvenlik Konseyi'nde deneyecekler. (üyeliği) Oradaki havayı görecekler. Güvenlik Konseyi'nin öyle hemen karar alması söz konusu değil. Belki bir hafta sürecek, belki bir ay, belki ikiüç ay. Güvenlik Konseyi'nden olumlu karar çıkmazsa, geriye BM Genel Kurulu kalıyor. Orada yeterli destek sağladılar. Filistin'in Vatikan gibi BM'de temsil edilmeyen devlet statüsü alması söz konusu. Bu durumda BM üyesi olamayacak ama BM'nin yan kuruluşlarında temsil edilecek. FAO'da, UNICEF'te, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde. Bu bile İsrail'in canını sıkmaya, zorlamaya yeterli."Yani Filistin BM üyesi olamayacak. "Kadim dost" ABD şık(!) olmayan bir iş yapmış (o kadar). Vatikan benzeri bir statüsü olabilirmiş. O da kesin değil. İsrail'in bu işe çok canı sıkılacakmış. İşte AKP, işte Filistin, işte Mavi Marmara ve işte İsrail'e konulan posta! Çok canları sıkılacak çok!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025