İnsanlık tarihinde fertler gibi milletlerin de ömürleri vardır. Bunların kısa ve uzun olması bir takım şartlara bağlı olmakla beraber millet ve devlet olma vasfıyla daha çok alakâlıdır. Aslolan da budur. Yani önce bir milletin millet, bir devletin de devlet olması şarttır.
Fertten aileye, aileden cemiyete, cemiyetten devlete gidecek olursak devlet ve millet olmasının temel unsurlarını ve ön şartlarını daha kolay ve daha doğru tesbit etmiş oluruz.
O halde önce insan...
Devlet ve millet gerçeğinin temeli, özü, nüvesi ve çekirdeği hiç şüphesiz insandır. İnsanı insan yapan, bütün varlıklardan ayrı ve üstün kılan ve yaratılış gayesi istikametinde ele alan bir anlayış bu insan gerçeği için tabiî ve zaruri bir şarttır. Yani insanı beden ve ruh bütünlüğü içerisinde varlık aleminin tam ortasına oturtmak gerekir.
Her şey ve düzenleme onun yaşaması, güvenliği, huzuru ve mutluluğu için olmalıdır. Bu gerçek manada anlaşılmadığı ve gereği yerine getirilmediği taktirde yapılacak her şey ve düzenleme insan ömrünü kemiren bir unsur olmaktan öteye gidemez.
Sonra millet...
İnsan geçeğini bu manada kavradık mı toplumun bir diğer ana çekirdeği aile de kendiliğinden meydana gelir. Ve nihayet sağlam, temiz ve olgun fertlerin oluşturduğu ailelerden aynı sağlamlıkta, aynı olgunlukta ve aynı güzellikte toplum yani millet vücuda gelir. Bu asil ve necip bir millettir.
İnsan gerçeğinin etrafında şekillenen, büyüyen ve gelişen toplumlarda alınan kararlar, yapılan düzenlemeler temelde doğru olacağından zamanla birbirini tamamlayarak, bütünleyerek, geliştirerek bir takım kaideleri, kuralları, ölçüleri, örfleri, ananeleri ve gelenekleri meydana getirir.
Bu neticeler o toplumun millet ve devlet olması için atılan ilk ve sağlam adımlar ve temellerdir.
Ve devlet...
Artık bu gelişmeler bir devlet gerçeğini de hem kendiliğinden, hem de tabiî olarak kaçınılmaz kılar. Burada tabir olarak gündeme gelen devlet anlayışının da temeli insan gerçeğine dayandığı ve o çekirdeğin büyüyüp dal-budak salmasıyla şekilleneceği için o da güven, huzur ve mutluluk veren bir devlet olacaktır.
Bu devletin bütün kurum ve kuruluşları insan gerçeğine, onun huzur ve güveni esasına dayandığı için o devletin bütün fertleri için mukaddes ve muazzezdir.
İnsan gerçeği kutsal devletin güçlü halkası olduğu için insan gerçeği kendine has özelliklerine ve gücüne sahip olduğu müddetçe devletin gücüne de kutsallığına da erişilemez.
İşte bu fert, millet ve devlet anlayışı bütünlüğünde hiçbir karar yanlış olamaz. Onun toprağı da vatandır ve ana kucağıdır.
Bu yüce anlayışın fertleri büyük, milleti büyük, devleti büyük, görevi bunları korumak ve kollamak olan ordusu da büyüktür. Hiçbir güç ona akıl da veremez, yan da bakamaz.
Şimdi bu gerçeklerden yola çıkarak devleti, milleti, vatanı, orduyu değerlendirmek ve vasıflandırmak gerekirse şöyle özetleyebiliriz:
İnsan; bütün varlıkların en güzeli, en mükemmeli ve en üstünü...
Millet; asil, necip, aziz ve medeni...
Devlet; güçlü, büyük, mukaddes, muazzez ve baba ocağı yani devlet baba...
Vatan; anayurt, anavatan, cennet vatan, şehitler yatağı ve ana kucağı...
Ordu; asil, şecaatli, cesur, kahraman ve Peygamber ocağı... Ve mehmetçik...
Sonuç; işte ister fert, ister millet ve isterse devlet olarak var olmanın, hayatı sürdürmenin, kalkınmanın, büyümenin, büyük olmanın, huzur ve güvenin temel unsurları bunlardır. Her millet bu yapılanmayı kendi anlayışı içerisinde gerçekleştirmektedir.
Bize de düşen bu çerçevede kendi millî politikalarımızı ortaya koymak ve gereğini yapmaktır.
Başka millet ve devletlerin politikaları ile kendimizi yönetmeye ve yönlendirmeye kalkarsak bütün bu varlık sebebimiz olan değerleri inkâr etmiş oluruz.
Fertten aileye, aileden cemiyete, cemiyetten devlete gidecek olursak devlet ve millet olmasının temel unsurlarını ve ön şartlarını daha kolay ve daha doğru tesbit etmiş oluruz.
O halde önce insan...
Devlet ve millet gerçeğinin temeli, özü, nüvesi ve çekirdeği hiç şüphesiz insandır. İnsanı insan yapan, bütün varlıklardan ayrı ve üstün kılan ve yaratılış gayesi istikametinde ele alan bir anlayış bu insan gerçeği için tabiî ve zaruri bir şarttır. Yani insanı beden ve ruh bütünlüğü içerisinde varlık aleminin tam ortasına oturtmak gerekir.
Her şey ve düzenleme onun yaşaması, güvenliği, huzuru ve mutluluğu için olmalıdır. Bu gerçek manada anlaşılmadığı ve gereği yerine getirilmediği taktirde yapılacak her şey ve düzenleme insan ömrünü kemiren bir unsur olmaktan öteye gidemez.
Sonra millet...
İnsan geçeğini bu manada kavradık mı toplumun bir diğer ana çekirdeği aile de kendiliğinden meydana gelir. Ve nihayet sağlam, temiz ve olgun fertlerin oluşturduğu ailelerden aynı sağlamlıkta, aynı olgunlukta ve aynı güzellikte toplum yani millet vücuda gelir. Bu asil ve necip bir millettir.
İnsan gerçeğinin etrafında şekillenen, büyüyen ve gelişen toplumlarda alınan kararlar, yapılan düzenlemeler temelde doğru olacağından zamanla birbirini tamamlayarak, bütünleyerek, geliştirerek bir takım kaideleri, kuralları, ölçüleri, örfleri, ananeleri ve gelenekleri meydana getirir.
Bu neticeler o toplumun millet ve devlet olması için atılan ilk ve sağlam adımlar ve temellerdir.
Ve devlet...
Artık bu gelişmeler bir devlet gerçeğini de hem kendiliğinden, hem de tabiî olarak kaçınılmaz kılar. Burada tabir olarak gündeme gelen devlet anlayışının da temeli insan gerçeğine dayandığı ve o çekirdeğin büyüyüp dal-budak salmasıyla şekilleneceği için o da güven, huzur ve mutluluk veren bir devlet olacaktır.
Bu devletin bütün kurum ve kuruluşları insan gerçeğine, onun huzur ve güveni esasına dayandığı için o devletin bütün fertleri için mukaddes ve muazzezdir.
İnsan gerçeği kutsal devletin güçlü halkası olduğu için insan gerçeği kendine has özelliklerine ve gücüne sahip olduğu müddetçe devletin gücüne de kutsallığına da erişilemez.
İşte bu fert, millet ve devlet anlayışı bütünlüğünde hiçbir karar yanlış olamaz. Onun toprağı da vatandır ve ana kucağıdır.
Bu yüce anlayışın fertleri büyük, milleti büyük, devleti büyük, görevi bunları korumak ve kollamak olan ordusu da büyüktür. Hiçbir güç ona akıl da veremez, yan da bakamaz.
Şimdi bu gerçeklerden yola çıkarak devleti, milleti, vatanı, orduyu değerlendirmek ve vasıflandırmak gerekirse şöyle özetleyebiliriz:
İnsan; bütün varlıkların en güzeli, en mükemmeli ve en üstünü...
Millet; asil, necip, aziz ve medeni...
Devlet; güçlü, büyük, mukaddes, muazzez ve baba ocağı yani devlet baba...
Vatan; anayurt, anavatan, cennet vatan, şehitler yatağı ve ana kucağı...
Ordu; asil, şecaatli, cesur, kahraman ve Peygamber ocağı... Ve mehmetçik...
Sonuç; işte ister fert, ister millet ve isterse devlet olarak var olmanın, hayatı sürdürmenin, kalkınmanın, büyümenin, büyük olmanın, huzur ve güvenin temel unsurları bunlardır. Her millet bu yapılanmayı kendi anlayışı içerisinde gerçekleştirmektedir.
Bize de düşen bu çerçevede kendi millî politikalarımızı ortaya koymak ve gereğini yapmaktır.
Başka millet ve devletlerin politikaları ile kendimizi yönetmeye ve yönlendirmeye kalkarsak bütün bu varlık sebebimiz olan değerleri inkâr etmiş oluruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010