Ülkemizin ekonomik durumunu görmemiz açısından bir iki günün haberlerini irdelememiz yeterli. Öyle çok derin analizlere de gerek yok, her şey ortada.
Örneğin, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan, öğrencilere cep telefonu desteği meselesi. Düşünebiliyor musunuz, günümüzün olmazsa olmazı haline gelmiş cep telefonunu gençler ancak desteklerle ulaşabiliyor.
Almanya bizi kıskanacağına, emin olun ki, alaylı alaylı gülüyordur. Onlar için basit olan bu konu, bizim için büyük bir meseleye dönüşmüş durumda.
Verilecek destek de destek olsa! Piyasa değeri 9 bin 500 lira olan telefon ve bilgisayarlarda 5 bin 500 liralık destek sağlanacak.
Piyasada gençlerin ilgisini çekebilecek bu fiyatlara cep telefonu mu kalmış! Hadi diyelim ki cep telefonu bir şekilde buldun, bu fiyatlara hiç bilgisayar var mı?
Proje ilk açıklandığında, tüm telefonlar için algılanmıştı ve bu telefonlardan bir kereliğe mahsus ÖTV alınmayacaktı. Gençler baya umutlanmıştı ama hevesleri her zaman olduğu gibi kursaklarında kaldı.
Hükümet, gençlere sağ gösterip sol vurmaya devam ediyor.
Bu konuda dikkat çeken diğer husus ise, süreç oldukça uzun.
Cumhurbaşkanı Kararı Resmi Gazete'de yayımlanacak. Yıl sonuna doğru Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın uygulama yönetmeliği yayımlaması planlanıyor. Kampanyaya hangi modellerin gireceğini Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) belirleyecek. Detaylar ilgili bakanlıklar tarafından açıklanacak…
Hükümet, kendi menfaatleri ve ranta dayalı bir konu olduğu zaman ışık hızıyla hareket ederken, konu milletimiz ve gençler olunca işi oldukça ağırdan alıyor.
Dolayısıyla artan enflasyon ve paramızın değer kaybı sebebiyle bugünkü 9 bin 500 lira, yılbaşına doğru kuşa dönecek. Bugün alınabiliyor gibi düşünülen telefon ve bilgisayarlar, o gün geldiğinde alınamayacak.
Üstelik BTK hangi markaları ve modelleri kabul edecek bu da merak konusu. Acaba bu kampanya için birileri özel telefon ve bilgisayar mı üretecek?
Tek olarak düşündüğünüzde 9 bin 500 lira pek bir şey ifade etmiyor ama çarpı 7 milyon adet olarak düşündüğünüzde büyük bir meblağ çıkıyor karşınıza.
Bu ekonomik krizde 66.5 milyar liralık bir rant çıkıyor ortaya.
Çoğunluğun yaşadığı ekonomik kriz, oldukça azınlık bir grup için her zaman büyük bir fırsat oluyor.
Biraz da şu ek Motorlu Taşıtlar Vergisi'ni (MTV) değerlendirelim.
Bildiğiniz gibi, hükümet, 6 Şubat depremleri gerekçesiyle ek MTV adı altında MTV'yi bir kez daha alma kararı aldı. Hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle bu ek vergiye itiraz edildi. İtiraz Anayasa Mahkemesi'nden (AYM) geri döndü.
AYM, ek MTV'nin reddine ret kararı verdi.
AYM iptal eder umuduyla ilk taksitleri ödeyemeyenlere, yüzde 2,5'lik gecikme zammı uygulanacak. Tekrar ödenmemesi durumunda ise maaşlara haciz konulacak.
Peki, neden böyle oluyor? Borca ve ithalata dayalı yanlış bir ekonomi politikası uygulayan hükümetin, özelleştirmelerle birlikte kârlı kamu kuruluşları da kaybedilince, vergi gelirleri dışında bir bütçe geliri kalmadı.
Açıklanan bütçe rakamlarında vergilerin payına baktığınızda bu gerçeği net olarak görebiliyorsunuz. Gelirlerin aslan payı vergiler, giderlerin aslan payı ise elbette ki faiz ödemeleri. Böyle bir ekonomi anlayışında iki yakanın bir araya gelmesi hiç mümkün mü?
Dolayısıyla, hükümet her sıkıştığında ya vergilere zam yapıyor ya da yeni vergiler ihdas ediyor. Özellikle de "vergileri tabana yayma" anlayışıyla da dolaylı vergileri artırıp duruyor.
Hükümet, önümüzdeki yıl vergi gelirlerini, bu yılkı vergilerden yüzde 74 daha fazla toplamayı planlıyor. Nereden alacak bu vergileri? Elbette ki senden benden…
Yani bu sene nasıl bir kereliğine mahsus ek MTV alındıysa, önümüzdeki yıl da, bir kereliğine mahsus başka vergiler de türeyecek.
6 Şubat depremlerinde suçlu olanlar; çürük binaları yapanlar, o binalara ruhsat verenler, denetleyenler ve af çıkartanlardır. Vatandaşlar ise depremlerin mağdurlarıdır. Peki, ek MTV ile ceza kime kesilmiştir? Mağdur olan vatandaşlara…
Aynen bunun gibi, ekonominin genelinde de hükümet yaptığı bütün yanlışların acı faturasını vatandaşlara kesiyor.
Sonra da dönüp dolaşıp yine "sabır" tavsiyesinde bulunuyor.
Bizler biliyoruz ki, AKP hükümeti iktidara geldiği 2002 yılında da vatandaşlara "3 yıl sabredin" demişti. Aradan geçti 22 yıl, yine başladığımız yerdeyiz, bize "sabredin" diyorlar.
Bu sorunları iliklerine kadar yaşayan millet olarak, artık kendimize gelmeli ve bütün bunları sorun olmaktan çıkartacak çözüm sahiplerine fırsat vermeliyiz.
Bu noktada da önümüzde tek çözüm seçeneği olarak, parti programında Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli olan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve lideri Hüseyin Baş durmaktadır.
- Hedeflediğiniz, hayal ettiğiniz Suriye bu muydu? / 03.05.2025
- Depreme rağmen kentsel dönüşüm neden ilerlemiyor? / 01.05.2025
- 1 Mayıs: İşçi de mağdur, işsiz de… / 30.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025