Ülkemize döviz girdisi sağlayacak olan ihracat sektörü yanlış politikaların kurbanıdır. Ülkemizdeki maliyet enflasyonu üreticiyi, sanayiciyi vurmaktadır. Maliyet yüksek olunca, fiyatlara yansıdığından ihracatçımız dış dünyada rekabet edememektedir. İhracatımızın en temel kalemlerini oluşturan tarım, tekstil, inşaat... sektörleri AB ve IMF baskılı yanlış politikaların neticesinde bitme noktasına gelmiştir.İthalatta ise tam tersi, kolaylıklar sağlanmaktadır. Ucuz giren ithal ürünler karşısında üreticilerimiz iç piyasada bile rekabet şansını kaybetmiştir. Gıdadan, tekstile bir çok sektörde tam bir ithal ürün hegemonyası vardır. Bırakın dış pazarda rekabeti, iç pazar yabancıya kaptırılmaktadır. Bu durum mevcut dövizin de dışarıya kolayca çıkmasına sebep olmaktadır.Döviz bir taraftan kaşıkla gelirken, diğer taraftan kepçeyle kaçmaktadır. Hükümet cari açığı borçlanarak finanse edebildiği için kendisini rahat hissetmektedir. Halbuki alınan bu borçların, giren sıcak paraların ülke ekonomisine maliyeti oldukça yüksektir. Bu ağır maliyetin faturası devlete ve de milletin sırtına yüklenmektedir.2004 yılının haziran ayında YTL' ye dönüştürülerek 1 yıl süreyle İMKB'de tutulan sıcak para, dolar bazında yüzde 67'lik bir getiri sağladı. Diğer yatırımlarda ise yüzde 30-45 gibi kar sağlandı. Doğru, sıcak para geliyor, cari açığımızı kapatmada faydası oluyor, ama global sermayedarlara oldukça yüksek oranlarda para kazandırarak neyimiz var, neyimiz yok kurutuyor. Üstelik 48 milyar dolar gibi bir hacme sahip olan sıcak para piyasasından vergi alınmıyor. Burada trajikomik olan nokta ise bu tür cari açık finansmanını siyasilerimiz ve taşeron medyamız "sürdürülebilir büyüme" diye tanımlıyorlar. Mantığını anlamak zor.Petrol fiyatlarındaki rekor artış da cari açığı körükleyecektir.Dünyada petrol konusunda tekelleşmeye doğru gidiş, siyasi sebepler... fiyatların gittikçe yükselmesine sebep olmaktadır. Fiyatlar varil başına 60 doları aşarak tarihi rekor kırdı. Bu yılın ilk yarısında 11.7 milyon ton petrol ithal etmişiz ve bunun için 3.9 milyar dolar döviz ödemişiz. Bu durum petrolün kontrolünü elinde bulunduran iradenin faydasına olmakla beraber, bizim gibi ülkelerin cari açığını durmaktan yükseltmektedir.Yaşanılan son gelişmeler Türkiye'nin bir petrol denizi üzerinde yüzdüğünü göstermektedir. Böylece "Türkiye'de petrol yok, var da kaliteli değil" gibi mesnetsiz ifadeler kullanan taşeron aydınların tezleri çürük çıktı.Diyarbakır'da 2 bin 325 metrede 32 graviteli kaliteli petrolün bulunması "bugüne kadar niye bu petrolü çıkaramadık" gibi soruları beraberinde getirdi. Yıllarca milyarlarca dolarımız bir hiç uğruna dışarıya akıp gitti ve gitmeye devam etmektedir.Turizm IMF ve AB baskılı projeler nedeniyle ne önemli döviz girdisi sağlayan sektör olarak gündemimize oturdu. AB ve IMF niçin turizme yönelmemizi istiyor? Çünkü turizm bir hizmet sektörü ve turizmde iyi olmak sadece cari açığımızın bir bölümünü kapatıyor, ama bizi hakkettiğimiz stratejik bir güç noktasına asla getirmiyor. Turizm ise sırtımızı dayayabileceğimiz bir sektör değildir. Gelişmiş ülkeler turizmi ekstra olarak görürler, gelişmemiş ülkeleri ise turizme yönlendirirler. Çünkü gelişmemiş ülkeler başlarını kaldırıp da "Yahu üretmemiz lazım, ihracat yapmamız lazım" deseler, kendilerine rakip olacak. Dikkat ederseniz hibe adı altında gelen paralar, yatırım amacından ziyade bu tür faaliyetler içindir.Geçtiğimiz yıl turizmden büyük bir gelir elde etmiş olabiliriz, ama dünyanın değişen koşulları turizme bel bağlamayı yanlış kılmaktadır. Her ne kadar bacasız sanayi dahi olsa gelen geliri ekstra görmek ve daha ayağı yere basar çözümler bulmak zorundayız.Turizm, döviz girdisi bakımından tamamen dışa bağımlı olmak zorunda olduğumuz bir sektör. Birileri isterse turizm geliri iyi olur, birilerinin ayağına basar, ya da talimatlarını yerine getirmezsen turizm bir anda tepetaklak oluverir.Sen de bel bağladığın turizmde hayal kırıklılığı yaşamamak için birilerine şirin görünmek için her türlü tavizi verirsin.Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan stratejik kaynaklara ve imkanlara sahip olmamıza rağmen oynak bir zemin üzerinde ayakta durmaya çalışmak akıl karı değil.Oynak zeminler her zaman krize açıktan davetiye çıkarmaktadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025