A. Faik NABİ
Kurbanların geçit törenidir, tarih... İnanç ve değerleri uğruna feda olmuş insanların geçiti. İlk insandan başlayıp zamanın en son dilimine mührünü vuracak insana dek devam edecek ve iki ayrı cephesi olan tören: İlki Hz. Adem (as)'in önderliğinde hakikat mümessilerinin oluşturduğu ve cennetin kapısından ebedi güzelliğe uzanan nesil... Diğeri şeytanın önderliğinde ebedi azaba yönelmiş olanlar. Literatürümüzde rahmetle anılan peygamberler, Allah dostları, şehitler, salihler ve gerçek mü'minler ve de lanetler yağdıran kâfirler, münafıklar... Ayrı davanın kurbanlarıdır bunlar.
İsmail (as) hem insan olarak kurbandır, hem kurban olarak insan. Diğer muvahhitler gibi insan olarak gerçek medeniyetin kurbanıdır, kurban olarak ise sadece onun boğazlanması istenmiştir. O'nun dışında herhangi bir mü'mini boğazlamak haramdır. İşte kurban bu hatıranın sembolüdür. Her zerreye hükmeden Allah'ın, keskin kılıçların altında ve o kılıçların eşliğinde hatırlanışıdır. Kılıcın zikrullahıdır kurban. Kılıcın, İsmail'in makamında Allah'ı hatırlayışı... Cemaat halinde zikirdir kurban: İbrahim, İsmail, keskin kılıç ve âlimin zikri.
Bu ahenkli zikrin yanında İbrahim ve İsmail (as)'ın aydınlıklarını idrak ederken, Nemrut'un karanlığının yok oluşunu da müşahade edelim istedik. Bütün haşmetine rağmen bir sineğe mağlup olmuş ve böylece yandaşlarına kıyamete dek korku salmış çaresiz kahraman, Nemrut. Mü'minler gerçek olgunluğa, kemâle erdikleri takdirde sinek ve karıncanın dahi kendilerine yardımcı olacaklarının ve kâfirlerin bir sinek kadar da kuvvetli olmadıklarının en açık ifadesidir Nemrut'un helâki. Bu ebedi hakikat, Yunus'umuzun diliyle şöyle ifade edilir:
"Bir sinek bir kartalı kaldırdı vurdu yere,
Yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu."
Zorluklar, feragatlar gerçek yalancıları ayıran en güzel mihenk taşıdır. Bugün de İbrahim ve İsmail'lerin varislerini, davanın gerçek sahiplerini zorluklar, meşakkatler ve fedakârlıklar ortaya çıkaracaktır.
"Andolsun ki onlarda (İbrahim ve milletinde) sizin için, Allah'ı ve 'son günü' arzu edenler için güzel bir örnek vardır" (Mümtehine: 6). Bu sebeple gözler onlara çevrilmeli, o ve milleti örnek alınmalıdır. Çünkü O, varlık namına neye sahip idiyse hepsini Rabb'inin yoluna ve rızası uğruna feda edebilen, boğazlayabilen gerçek mü'mindir. Vücut ülkesinde ateşin, yakacak bir pas, temizleyecek bir artık bulamadığı kutlu insan İbrahim (as). Bu derece kirlerden arınmış bir insan, oğlunu kurban etmesi için muhatap olduğu emre elbette kayıtsız boyun eğecekti.
Aynı emir Musa (as)'ın kavmine de verilmişti. Bu kez, kurbanlık olan oğul değil, sadece bir inekti. Fakat "kırk dereden su getirdiler" de "az daha yapmayacaklardı" (Bakara: 71). Evet kirlerden arınmış, Rablerine teslim olmuş insanlar için Allah yolunda kendileri dahil bütün âlemden feragat etmek zor değil, bilakis pek kolaydır. Fakat henüz kalbinin kasvetini atamamış, kirliliklerden arınmak ve tezkiye olmak için çaba harcamamış insan için değil kendini yahut malını, bir ineğini feda etmek, boğazlamak zor gelecektir. Bu hal, sadece İbrahim ve milleti veya Musa (as)'ın kavmi için geçerli değildir. Günümüz insanı da bu hallere giriftardır çoğu kez.
Asıl dikkate şayan, kötülüğe karşı hakikat temsilcilerinin safında mü'minlerle omuz-omuza mücadele verdiği halde akıbeti, şeytan ve yandaşlarının karar kıldıkları Cehennem olanlardır. Asr-ı Saadet'te küfre karşı Resûlullah ile omuz-omuza mücadele veren Kuzman, görünüşte hakikat uğruna kurban olmuş, fakat iç dünyasında ruhunun önünde nefsine başeğdirememiş, riya gibi kalbî bir hastalık onu Cehenenme sürüklemişti (Tecrid-i Sarih 10/267 Had. No: 1609). Bunun gibi hastalıklar Resûlullah (sav)'in dizi dibinde bulunanlar için bu derece korkunç tehlike arz ediyorsa; asrımızda mü'minler için tehlikenin ne olacağını takdirlerinize bırakıyorum. Bu sebeple sözün güzelliği, hizmetin büyüklüğü, çalışanların çokluğu değil; en başta kalbin arınması, nefsin tezkiye olmasıdır, insanı kurtaran. İşte her şeyin başı budur ve sonu da yine buna bağlıdır. Gerisi sadece bir oyalanmadır belki...
İslâm'da herhangi bir ibadet, çalışma ve gayret psikolojik, sosyolojik, iktisadi ve siyasî her ne türlü fayda ve yücelikleri olursa olsun; metafizik temelden, halis niyet ve özden uzak bulunduğu müddetçe makbul değildir. İşte her türlü kurbanda da Allah'a ulaşacak olan ancak niyet ve takvadır. Bu ise selim ve mutmain bir kalbin amelidir; zikrullah ile cilalanmış, kirliliklerden arınmış kalbin amelidir; zikrullah ile cilalanmış, kirliliklerden arınmış kalbin meyvası...
Korkulardan emin, selim bir dünya için "selim kalb"e sahip olmak ümidiyle...
Kurbanların geçit törenidir, tarih... İnanç ve değerleri uğruna feda olmuş insanların geçiti. İlk insandan başlayıp zamanın en son dilimine mührünü vuracak insana dek devam edecek ve iki ayrı cephesi olan tören: İlki Hz. Adem (as)'in önderliğinde hakikat mümessilerinin oluşturduğu ve cennetin kapısından ebedi güzelliğe uzanan nesil... Diğeri şeytanın önderliğinde ebedi azaba yönelmiş olanlar. Literatürümüzde rahmetle anılan peygamberler, Allah dostları, şehitler, salihler ve gerçek mü'minler ve de lanetler yağdıran kâfirler, münafıklar... Ayrı davanın kurbanlarıdır bunlar.
İsmail (as) hem insan olarak kurbandır, hem kurban olarak insan. Diğer muvahhitler gibi insan olarak gerçek medeniyetin kurbanıdır, kurban olarak ise sadece onun boğazlanması istenmiştir. O'nun dışında herhangi bir mü'mini boğazlamak haramdır. İşte kurban bu hatıranın sembolüdür. Her zerreye hükmeden Allah'ın, keskin kılıçların altında ve o kılıçların eşliğinde hatırlanışıdır. Kılıcın zikrullahıdır kurban. Kılıcın, İsmail'in makamında Allah'ı hatırlayışı... Cemaat halinde zikirdir kurban: İbrahim, İsmail, keskin kılıç ve âlimin zikri.
Bu ahenkli zikrin yanında İbrahim ve İsmail (as)'ın aydınlıklarını idrak ederken, Nemrut'un karanlığının yok oluşunu da müşahade edelim istedik. Bütün haşmetine rağmen bir sineğe mağlup olmuş ve böylece yandaşlarına kıyamete dek korku salmış çaresiz kahraman, Nemrut. Mü'minler gerçek olgunluğa, kemâle erdikleri takdirde sinek ve karıncanın dahi kendilerine yardımcı olacaklarının ve kâfirlerin bir sinek kadar da kuvvetli olmadıklarının en açık ifadesidir Nemrut'un helâki. Bu ebedi hakikat, Yunus'umuzun diliyle şöyle ifade edilir:
"Bir sinek bir kartalı kaldırdı vurdu yere,
Yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu."
Zorluklar, feragatlar gerçek yalancıları ayıran en güzel mihenk taşıdır. Bugün de İbrahim ve İsmail'lerin varislerini, davanın gerçek sahiplerini zorluklar, meşakkatler ve fedakârlıklar ortaya çıkaracaktır.
"Andolsun ki onlarda (İbrahim ve milletinde) sizin için, Allah'ı ve 'son günü' arzu edenler için güzel bir örnek vardır" (Mümtehine: 6). Bu sebeple gözler onlara çevrilmeli, o ve milleti örnek alınmalıdır. Çünkü O, varlık namına neye sahip idiyse hepsini Rabb'inin yoluna ve rızası uğruna feda edebilen, boğazlayabilen gerçek mü'mindir. Vücut ülkesinde ateşin, yakacak bir pas, temizleyecek bir artık bulamadığı kutlu insan İbrahim (as). Bu derece kirlerden arınmış bir insan, oğlunu kurban etmesi için muhatap olduğu emre elbette kayıtsız boyun eğecekti.
Aynı emir Musa (as)'ın kavmine de verilmişti. Bu kez, kurbanlık olan oğul değil, sadece bir inekti. Fakat "kırk dereden su getirdiler" de "az daha yapmayacaklardı" (Bakara: 71). Evet kirlerden arınmış, Rablerine teslim olmuş insanlar için Allah yolunda kendileri dahil bütün âlemden feragat etmek zor değil, bilakis pek kolaydır. Fakat henüz kalbinin kasvetini atamamış, kirliliklerden arınmak ve tezkiye olmak için çaba harcamamış insan için değil kendini yahut malını, bir ineğini feda etmek, boğazlamak zor gelecektir. Bu hal, sadece İbrahim ve milleti veya Musa (as)'ın kavmi için geçerli değildir. Günümüz insanı da bu hallere giriftardır çoğu kez.
Asıl dikkate şayan, kötülüğe karşı hakikat temsilcilerinin safında mü'minlerle omuz-omuza mücadele verdiği halde akıbeti, şeytan ve yandaşlarının karar kıldıkları Cehennem olanlardır. Asr-ı Saadet'te küfre karşı Resûlullah ile omuz-omuza mücadele veren Kuzman, görünüşte hakikat uğruna kurban olmuş, fakat iç dünyasında ruhunun önünde nefsine başeğdirememiş, riya gibi kalbî bir hastalık onu Cehenenme sürüklemişti (Tecrid-i Sarih 10/267 Had. No: 1609). Bunun gibi hastalıklar Resûlullah (sav)'in dizi dibinde bulunanlar için bu derece korkunç tehlike arz ediyorsa; asrımızda mü'minler için tehlikenin ne olacağını takdirlerinize bırakıyorum. Bu sebeple sözün güzelliği, hizmetin büyüklüğü, çalışanların çokluğu değil; en başta kalbin arınması, nefsin tezkiye olmasıdır, insanı kurtaran. İşte her şeyin başı budur ve sonu da yine buna bağlıdır. Gerisi sadece bir oyalanmadır belki...
İslâm'da herhangi bir ibadet, çalışma ve gayret psikolojik, sosyolojik, iktisadi ve siyasî her ne türlü fayda ve yücelikleri olursa olsun; metafizik temelden, halis niyet ve özden uzak bulunduğu müddetçe makbul değildir. İşte her türlü kurbanda da Allah'a ulaşacak olan ancak niyet ve takvadır. Bu ise selim ve mutmain bir kalbin amelidir; zikrullah ile cilalanmış, kirliliklerden arınmış kalbin amelidir; zikrullah ile cilalanmış, kirliliklerden arınmış kalbin meyvası...
Korkulardan emin, selim bir dünya için "selim kalb"e sahip olmak ümidiyle...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.