Ülkemizde ve dünyada son yıllarda üzerinde çok durulan ve önemli bir konu da "insan güvenliği" konusudur. Günlük hayatta, iş ve yaşam alanlarında, öncelikle insanın olmak üzere tüm canlıların yaşam güvenliği en temel haklardan biridir. Ancak bu konuda alınacak uzun bir yolumuzun olduğunu da söylemek gerekir. Ülkemizde insan ve hayatına verilen değerin ne yazık ki çok fazla olduğunu söylemek yanlış olur.2012'de çıkarılan ve birkaç kez revize edilen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile tüm işyerlerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, risklerin ortaya konması için risk değerlendirmesi yapılması bir yükümlülük haline getirilmiş, bu şekilde kazaların ve hasarın oluşmadan öngörülmesi ve kontrol tedbirlerin alınması amaçlanmıştır. Kamuya açık yerlerde, toplantı mekânlarında bu çalışmaların yapılması, meydana gelebilecek risklerin ortaya konulması önemli bir konudur. Bu makale ile "İnşaat Mühendisi" ve bir "İş Güvenliği Uzmanı" olarak, şüphesiz bahsi geçen bu mekânlarda içinde camiler özelinde tüm ibadet hanelerin güvenlik sorununa dikkat çekmek ve önerilerde bulunmak amaçlanmıştır. Bu amaçla çok sayıda tarihi, cumhuriyet sonrası yapılan ve yakın zamanda yapılmış camiler incelenmiş, aşağıdaki risk ve öneriler sunulmuştur. Ülkemizde her gün beş vakit, cuma ve bayram namazlarında, kandil geceleri, mevlitler veya Ramazan ayı boyunca toplanılan, bir kısmı tarihi olan yaklaşık 85 bin cami mevcuttur. Bu yapılara diğer din mensuplarının kilise ve havralarını da ekleye biliriz. Bu ibadethanelerin her biri için risk değerlendirmesi, acil durum eylem planı yapılması, özellikle afet ve acil durumlarda panik ve yaralanmaları önleyici tedbirlerin alınması, acil durum planı konusunda ibadethaneyi kullanan görevlilerin eğitilmesi ve halkın bilgilendirilmesi gerekmektedir. Her ne kadar tüm kamu kurumları, Ocak 2017'ye kadar 6331 İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'ndan muaf tutulmuşsa da insan hayatını öncelikli tutarak çok önemli eksiklikleri görülen camiler için genel bir risk değerlendirmesi yapmak zaruridir.İlk olarak tüm yapılarda olduğu gibi camiler de depreme dayanıklı inşa edilmelidir. Hatta camilerin "toplanma yapıları" olması, doğal afetlerde barınma, ilk yardım ve bölgesel kriz merkezi olabilmesi münasebetiyle deprem dayanıklılığı daha önemlidir. Bu nedenle camilerin depreme dayanıklı, soğuk illerde kubbelerinin kar yüküne, minarelerin ise rüzgâr yüküne dayanıklı olması birinci önceliktir. Afet yönetmeliğine uygun olmayan, tarihi önemi bulunmayan camilerin yenilenmesi, tarihi olanların ise depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekir. Her türlü mekânda risk değerlendirmesinde önceliklerden bir tanesi de yangın tehlikesidir. Akaryakıt istasyonları ve patlayıcı maddelerin bulunduğu depoların camilerin yanında yapılmasına "Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliği'ne" göre izin verilemez. Arsa sınırları arasında en az 25 m mesafe olmalıdır. Aynı yönetmelikte, kişi sayısının 500 ü geçtiği toplanma mekânlarında "dışarıya doğru açılan" en az 3, 1000 kişinin aşıldığı mekânlar içinse en az 4 adet "acil çıkış" gerekmektedir. Mevcut camilerin hemen hemen hepsinde alternatif bir çıkış mevcut değil ve hatta çoğunda yalnızca tek çıkış kapısı var. Camiler, yangın riski düşük olan mekânlar olsa da acil çıkışlar sadece yangın durumları için değil her türlü acil durumda yapının güvenle terkedilmesi için gereklidir. Mesela bir Ramazan gecesi teravih namazı için insanların bulunduğu bir camide deprem veya herhangi bir tehlike durumunda tüm insanların panik halinde ana çıkış kapısına hücum etmesiyle düşük riskli bir mekânda oluşabilecek acil durumun bir faciaya dönüşmesine sebep olabileceği öngörülmelidir. Burada şunu da belirtmek gerekir ki, acil çıkış kapılarının "dışa açılır" olma zorunluluğuna rağmen cami çıkış kapılarının çoğunun "içe açılır" olduğunun görülmesi dikkat çekicidir. Bu nedenle camilerde birbirinden mümkün olduğu kadar uzak, alternatif acil çıkışlar bulunmalı ve ışıklı işaretlemelerle görünür hale getirilmelidir.
Emine Mumcuoğlu Selçuk / diğer yazıları