Tarihte yargılanamaz denilen nice savaş suçlusunun hüküm giyişine tanıklık etti insanoğlu. Bush ve Blair dünyanın çoğunluğu tarafından yargılandı ve suçlu bulundu. Her şey işi resmiyete dökmeye kaldı! William Pitt'in "sınırsız güç yozlaşmaya mahkûmdur" sözü, bugün petrol için Ortadoğu'yu birbirine katan ve her şeyin kontrolden çıkmasına önayak olan ABD ve İngiltere'nin durumunu açıklamıyor mu? 11 Eylül'ün ardından iyice su yüzüne çıkan sınırsız güç kullanımı, ABD ve İngiltere öncülüğünde sürdürülen Afganistan ve Irak savaşlarında en uç noktaya ulaştı. Üstelik sıcak savaşın getirdiği çatışmaların ötesinde, Ebu Garib hapishanesi ve Guantanamo üssünde uygulanan işkenceler ile Kasım 2005'teki Hadisa katliamı gibi örnekler; ABD ve İngiltere "koçluğundaki" enerji savaşının kirini pasını hepten ortaya döktü. Hukuk tanımazlığın, 'terörle savaş' kapsamında 'normal' sayıldığı Afganistan ve Irak işgallerinde, savaşı düzenleyenlerin askerleri ise insan hakları ihlallerinde en ön saflarda yer aldı. Pentagon'un Ağustos-Ekim 2006'da yaptığı araştırmanın, kamuoyuna kısmen açıklanan bölümleri, ifade edilen hak ihlallerini ve sınırsız güç kullanımını doğrular nitelikte: ABD deniz piyadelerinin yüzde 44'ü, kara askerlerinin yüzde 41'i savaşta işkencenin serbest olmasından yana. Direnişçilerden bilgi almak için, iki grup askerin yüzde 40'a yakını işkencenin gerekli olduğunu düşünüyor. ABD askerlerine göre sivillerin öldürülmesi de 'normal.' Tüm sivillere direnişçi muamelesi yapılmasını isteyen askerlerin yüzdesi ise 17. Denizcilerin yüzde 12'si, kara askerlerinin de yüzde 9'u sivillerin mallarına zarar vermiş. Aynı dönemde 1500'den fazla İngiliz askeri ruhsal rahatsızlık yaşamış ve bu sayı, bir önceki yıla oranla iki kat artmış. Ağustos 2006'da "Irak'taki çocukları öldüremem, onlara ateş edemem" diyerek, daha cepheye gitmeden intihar eden İngiliz er Jason Chelsea, durumun ve ortaya çıkan çarpıklığın ciddiyetini kanıtlamıyor mu? İç savaş Bugün işgalden iç savaşın doğduğu; şiddet çemberinin genişleyip, insan hakları ve hukuk çemberinin ise olabildiğince daraldığı bir Irak var karşımızda. Çocuklar, kadınlar; kısacası suçsuz siviller işgalin yeşerttiği iç savaşın kurbanı oluyor. Ölümden kurtulanlar da, işgal kuvvetlerinin şiddetine maruz kalıyor. ABD ve İngiltere ise, pragmatik ortaklıklarının ve politikalarının gereği "günü geldiğinde her yer işgal edilebilir", "zafer için her şey yapılabilir" ve "gerekli görüldüğünde insan hakları çiğnenebilir; hukuksuzluk hâkim kılınabilir" anlayışıyla hareket etmeyi sürdürüyor / sürdürecek. Ama değişen bir şey var: İşgal ve katliamların baş sorumlularından Blair 27 Haziran'da görevi bırakıyor, ortağı Bush'un ise biraz daha vakti var. Blair, Irak savaşı ile ilgili olarak "Tanrı ile konuştum, bana George'un yanında yer al dedi" buyurmuş ve "beni Tanrı yargılayacak" demişti. Bush da kendini, ABD ve dünyayı terörizmden kurtaracak 'Mesih' olarak nitelemişti. Şimdi emir komuta zincirinin en başındaki bu iki aktör, terör estirdikten ve ortak kıyımlara imza attıktan sonra sahneden çekiliyor. Tarihte yargılanamaz denilen nice savaş suçlusunun hüküm giyişine tanıklık etti insanoğlu. Bush ve Blair de dünyanın büyük çoğunluğu tarafından yargılandı ve suçlu bulundu. Her şey işi resmiyete dökmeye kaldı. Bu, sınırsız güç kullanımını kısıtlamak; sömürgeci işgal ve kıyımları bir nebze olsun azaltmak için bir fırsat değil mi? Ali Bulunmaz
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.