Seferberliğe gidip köyüne ancak 12 yıl 6 gün sonra dönebilen Hafız Temel Dural amcanın oğlu Ziya Dural'ın anlatırken yer yer gözlerinin dolduğu, hanımının da "bu vatan bize nasıl kaldı da şimdi bayrağımız yere atılıyor, bunları da mı görecektik?" diye hayıflandığı sohbetimizde şu bilgileri de aktararak tarihe kayıt düşüyordu: "Rahmetli babam bunları anlatırken ben delikanlı idim. Babam, bunları tarlada çayırda anlatırdı. Sırf harbi anlatmazdı. Arada bir boşluklarda başından geçenleri anlatırdı. Benim de bunlar biraz da hoşuma giderdi. Dinlerdim. Anlattıklarının yüzde 90'ı aklımda. 77 yaşında vefat etti. Bir gün babamla Uluköy'e kap almaya gittik. Dönüşte Kırkeriş köyünde bir eve misafir olduk. Evin sahibinin adı Şükrü idi. Mustafa adında bir kapı komşusu vardı. Akşam oldu. Bir odada babama askerlik olayını açtırdılar. Anlattıkça iyi yerlere dayandığında Şükrü'nün çok hoşuna gidiyor, Mustafa'ya, "Mustafa bak, bak. Vay anasını Mustafa" diyordu. Babam, 'Yanlış düşünce olur' derdi. 'Hiç bir devlet adamı devletin kötü olduğunu istemez. Yalnız düşünceleri yanlış olur' derdi.Babam, çok iyi nişancı imiş. Hedefi hep 12'den vuruyormuş. Çok akıllı hareket ediyormuş. Çok doğru bir adam imiş. Hilesiz çalışmış. Hafızdı. Hafızlığı Tonya'da İmamoğlu varmış. O, Bayraktar amcanın damında eğitim verirdi, onda görmüş. 16 talebe imişler. En ufakları da Hasan Hafız (Türkmen) imiş. Bazen karda yürüyemezmiş de babam onu götürürmüş. Fedakâr bir adam idi." Hafız Temel Dural'ın, oğlu Niyazi'den torunu Temel Dural da dedesi ile bir anektodu şöyle anlatıyordu: "Bayram amcanın oğlu Ali Dural ile birlikte Haşim Çavuş amcanın yanına varırdık. Adımı sorup, 'Temel' cevabını verdiğimde 'Temel, Temeel' der, ağlamaya başlardı."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.